Temmuz 22, 2023 09:58 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Milli gazete: AKP'li Külünk, zenginlere seslendi: Ek vergi talep ettiğinizi belirtin

Yeniasya:

Kılıçdaroğlu: İttifak mümkün

Yeniçağ:

1 ayda 1867 şirket kapandı, açılan şirket sayısı düştü

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları

…***

Akif Beki 21 Temmuz tarihli Karar gazetesinde, “Hazırlık depreme mi Kanal İstanbul’a mı?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Suud, Katar ve Emirlikler, Türkiye’den belli varlıkları alacaklar. Körfez turuna çıkarken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bizzat duyurdu.

Hangi varlıklarımızı alacaklarını onlar biliyor, fakat biz bilmiyoruz. Suud’la, doğrudan yatırımları teşvik anlaşması imzalandı. Emirlikler’le de el sıkışıldı. Onlarca milyar dolardan söz ediliyor. Ne tür varlıklarımıza doğrudan yatırım yapmaları teşvik edilecek? Onlara sunuldu ama bize açıklanmadı. Nelerimizin satılacağını bilmemiz gerekmiyor demek.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Independent Türkçe’den Nevzat Çiçek, Kanal İstanbul’un da çantada olduğunu yazmıştı. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Kanal İstanbul’u sunmak için ciddi bir dosya hazırlamış.

Tesadüfe bakın ki hemen öncesinde görülmemiş bir şey yaşandı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki, İBB Başkanı İmamoğlu’yla fotoğraf verdi ve İstanbul’u birlikte depreme hazırlamak için anlaştıklarını söyledi.

Özlediğimiz işbirliği, olması gereken buydu. Ancak başından beri böyle olmadığını da biliyoruz.

Şehrin Belediye Başkanı; İstanbul’da karla mücadele toplantısına bile çağrılmamış, vali ve bakanlarla aynı kadraja dahi sokulmayıp yok sayılmıştı. İmamoğlu nasıl oldu da birden tanınır, sayılır, muhatap alınır oldu?

Sırf olası bir büyük yıkımdan korunma hatırına ise İstanbul için deprem uyarıları yeni değil.

CHP’li İBB Başkanı’nın birlikte, yakın çalışma teklifleri, daha önce kabul edilmedi de neden şimdi edildi?

Bakan Özhaseki’yle Başkan İmamoğlu’nun omuz omuza vermesi, elbette kutlanır. Görmek istediğimiz, ihtiyaç duyduğumuz dayanışma buydu. Çok sevindirici, bravo...

Ve fakat arkasındaki motivasyon, Kanal İstanbul’a topraktan girecek yatırımcılara güçlü bir mesaj vermek, deprem endişelerini gidermekse iş değişir.

Ben demiyorum, Bakan Özhaseki’nin telefonla arayıp görüştüğü Prof. Dr. Naci Görür diyor:

“İstanbul’u depreme hazırlamak için Kanal İstanbul’u unutacaksın; az yol, az köprü yapacaksın...”

Bakan Özhaseki de İstanbul yıkılırsa belimizi doğrultamayacağımızın farkında ki son demeci şöyle:

“Dünyadaki en riskli 10 şehirden biri. İstanbul, Türkiye demek. Buradaki olası bir sıkıntı, kolay kolay atlatılamaz.”

Öyleyse bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

Umalım da İmamoğlu’yla Özhaseki’nin deprem işbirliği, lafta ve göstermelik kalmasın. Onun yerine Kanal İstanbul projesi lafta, Körfez’e sunulması da göstermelik kalsın.

…***

Kazım Güleçyüz 21 Temmuz tarihli Yeniasya gazetesinde, “Karamsarlığı dağıtmak için”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Seçimden çıkan sonucun toplumun büyük kesiminde ve muhalefette büyük bir hayal kırıklığına yol açtığı malûm. Genel beklenti iktidarın değişmesiydi. Sokağın nabzı ve anketler bunu gösteriyordu. Ama olmadı. YSK başta olmak üzere kontrolüne aldığı bütün kurumları ve devlet imkânlarını sonuna kadar kullanan tek adam rejimi, iktidar değişikliğine izin vermedi. Muhalefetin gayretleri de buna yetmedi.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Ağır ekonomik krize, görülmemiş boyutlardaki pahalılığa, depreme, hukuksuzluk ve yolsuzluklara rağmen iktidar değişmedi.

Bu sonuç muhalefette ve bilhassa Millet İttifakında bir iç sorgulama sürecini başlattı.

Bir yere kadar gerekli ve normal olan bu sorgulama, iktidar tarafından yeni bir fitne konusu haline getirilmeye çalışıldı. Hedef muhalefeti tamamen parçalamak, özellikle de 28 Mayıs’ta çıkan yüzde 48’i dağıtmaktı. 

Hem buna fırsat vermemek, hem de değişim yönünde oy kullanmış olan seçmen kitlesindeki hayal kırıklığını izale edip yeniden ümit ve moral kazandırmak için Millet İttifakının bir an önce toparlanması gerekiyor.

Seçim sonrasında bu çağrıyı çok yaptık.

Ve beklediğimiz cevap, ilk olarak Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’dan geldi:

“Muhalefet iki aydır ister istemez kendi içine çekildi. Herkesin muhasebe yapmaya ihtiyacı vardı. Biz de yaptık. Son iki ay içinde halkta büyük bir karamsarlık psikolojisi hâkim. Sanki bu iktidarın artık değişmesi imkânsız ve muhalefetin tekrar toparlanıp bir politika geliştirmesi mümkün değilmiş gibi bir tablo ortaya çıktı. Bu psikolojiden çıkmak gerekiyor. Şimdi muhalefet olarak birinci görevimiz bu kadar büyük bir zulmün işlendiği, böylesine büyük bir ekonomik felaketin yaşandığı bir ülkede halkın üzerindeki serpilmiş ölü toprağını kaldırmak. Halk kendisi kaldıramaz, siyasî partiler bunun için var.”

“Türkiye’nin büyük kazanımı” dediği Millet ittifakıyla ilgili olarak “Benim için bitmedi. Başka liderler adına birşey diyemem” şeklinde konuşuyor Davutoğlu. Diğer liderlerin de “Bitmedi, daha da güçlenerek devam ediyor ve edecek” mesajı vermelerini bekliyoruz.

Ülkenin, mevcut krizlerini, yenilerini ekleyerek çok daha vahim boyutlara taşıyan tek adam rejiminden kurtulup düze çıkması için hukuk ve demokrasi ittifakının devamı şart...

…***

İhsan Çaralan 21 Temmuz tarihli Evrensel gazetesinde, “Dış finansman bulunamazsa faturası halka çıkarılacak: Eğer halk ‘hayır’ demezse!”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, 17 Temmuz’da Suudi Arabistan (SA) ile başlayıp Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yaptığı ziyareti tamamladı. Erdoğan, seçimden sonra yaptığı bir konuşmada, bu üç ülkenin seçim sürecinde Türkiye’ye “Para (dolar) depo ettikleri”ni bunun için önümüzdeki günlerde bu üç ülkeye “teşekkür ziyareti” yapacağını söylemişti.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Erdoğan’ın bu açıklamasından sonra Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şişek ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, bu üç ülkeyi ziyaret ederek Erdoğan’ın ziyareti için ön hazırlıkları yapmışlardı.

Şimşek-Yılmaz’ın ziyaretleri, Erdoğan’ın “teşekkür ziyaretleri”nin aslında yeni bir “para arayışı ziyaretleri” olacağı açıkça anlaşılıyordu.

Nitekim Financial Times, Erdoğan’ın ziyaretini “Erdoğan elinde listeyle (Satılacak kamu kuruluşlarının listesi kastediliyor) dolaşıyor” diye verdi. Arap medyasında da bu ziyaret “Erdoğan’ın çöken ekonomisi için finans arayışı” olarak yorumlandı.

Erdoğan da ziyaretin bir para arayışı olduğunu saklamıyor. Nitekim SA’ya gitmek için yola çıkarken havalimanında yaptığı açıklamada, BOTAŞ’ın SA’ya, BAE’e satılacağına dair iddialara verdiği yanıtta, “Böyle bir şey yok. Biz neyin satılıp neyin satılmayacağını çok iyi biliriz” dedi.  Ama başka işletmelerin satış listesinde olmadığını söylemedi. Tersine “Ziyaretin öncelikli amacının yatırım ve ticaret faaliyetleri” olduğunu açıklayarak bu ziyaretlerin “teşekkür ziyaretinin ötesinde olduğunu kabul etmiş oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ziyaret sırasında SA, BAE ve Katar yöneticilerine birer de Togg hediye etmesi diplomaside pek görülmüş bir adet değilse de söz konusu olan ülkelerin şeyhleri, kralları oluğunda olmazlarını olur oluğunu biliyoruz.

SA’daki görüşmeler sonrasında 5 anlaşmanın yapıldığı açıklandı. Bu 5 anlaşma; Türkiye ile Suudi Arabistan arasında doğrudan yatırımın teşvik edilmesi, iletişim alanında iş birliği yapılması, savunma alanında ve enerji alanında “mutabakat zaptı” olarak imzalandı. Ancak bu anlaşmalarda sadece, toplam 1.2 milyar dolar olduğu belirtilen Baykar’ın İHA ve SİHA satışı ile ilgili anlaşma öne çıktı.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Türkiye arasında yapılan görüşmelerde 50.7 milyar dolarlık “mutabakatlara” imza atıldığı açıklandı.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamada, iki ülke heyetleri arasında yapılan görüşmeler sonrasında; “Enerji, ulaştırma, altyapı, lojistik, e-ticaret, finans, sağlık, gıda, turizm, emlak, inşaat, savunma sanayii, yapay zeka ve ileri teknolojiler gibi alanlarda mevcut iş birliğinin derinleştirilmesi kararlaştırılmıştır” denilirken, “Söz konusu alanlarda imzalanan anlaşmaların toplam tutarı 50.7 milyar dolar” olarak da açıklandı.

Ancak Türkiye 50.7 gibi virgülden sonraki rakamı bile vererek inadırıcılık kazandırmaya çalışırken BAE Emiri al Nahyan, Erdoğan’la yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklamada; “BAE, Türkiye’yi özellikle ticaret, teknoloji, enerji, güvenlik ve gıda konusunda ana partner olarak kabul ediyor. Geçen yıl petrol dışı ticaret hacmimiz yüzde 40 gelişme kaydetti. Gelecek 5 yılda 40 milyar dolara ulaşmasını hedefliyoruz” diyerek mutabakata varılan 13 anlaşmaya farklı bir yorum getirdi.

Bu rakamlar anlaşmaların tümünde amaçlanan sonuçlara vardığında gerçekleşmesi umulan rakamlardır, bu yüzden de afaki rakamlardır. İktisatçılar da Erdoğan’ın tek adam rejiminin “acil para” ihtiyacına 50.7 milyar dolar içinde belki 11-12 miyar dolardır. Bunun Türkiye’ye getirilmesinin hangi sürede olacağının da belirsiz olduğu değerlendirmesini yapıyorlar.

Etiketler