Ağustos 05, 2023 10:03 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Karar: İBB Başkanı İmamoğlu’ndan seçim mesajı: Vazgeçmeyeceğiz bunu herkes bilsin

Yeniasya:

Enflasyonda yine aynı oyun

Milli gazete:

Cemal Enginyurt böyle tiye aldı: Vergi artırarak enflasyonu körükleyen dış güçler!

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

…***

Cevher İlhan 4 Ağustos tarihli Yeniasya gazetesinde, “Ekonomik çöküşte “siyasi proje””başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Tam da yeni Merkez Bankası Başkanı’nın medyanın önünde daha önce yüzde 5 iken yüzde 22 olarak tahmin edilen yılsonu enflasyonunu yüzde 58 olarak revizeyle “ekonomide istikrarın başlangıcının ancak 2025’te görüleceği”ni ilân ettiği sırada üç yardımcısının değiştirilmesi “bağımsızlık” iddialarını boşa çıkarırken, “Ben ekonomistim, ekonominin sorumlusu benim ben!” diyen Cumhurbaşkanı’nın “patronluğu”nu bir defa daha tescilliyor.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Ve baştan beri “yakında enflasyonu düşüreceğiz, toparlanmanın sonuçlarını göreceğiz” söylemleriyle toplumu yanıltan, seçimden önce “herkes hesabını enflasyonda yüzde 20’lere göre yapsın!” teminatı veren Saray ve çevresinin propagandalarını boşa çıkarıyor.

Oysa ekonomistler, TÜİK’in tâlimatlı rakamlarına rağmen yüzde 60’lık enflasyonla da kalınmayacağını, krizin yönetilememesi sebebiyle sözü edilen “parasal sıkılaştırma politikası”nın etkilerinin çok daha ağırlaşarak devam edeceğini uyarıyorlar.

Cumhurbaşkanı’nın BAE ile imzaladığı beş sene içinde 5.7 milyar dolarlık anlaşmanın da kurtaramayacağını belirtiyorlar.

Turpun büyüğünün heybede olduğunu, vergi ve zam furyasıyla azan pahalılığın “israf ekonomisi”nde özellikle mahalli seçimler öncesi yine devlet imkân ve araçlarının parti propagandasında kullanılacağı “seçim ekonomisi”yle kat kat katlanacağını ve adı konmamış bir “IMF programı”nın uygulanmasıyla daha ağır vergilerin ve fahiş zamların dayatılacağını bildiriyorlar.

Neticede “sıcak para” denilen kısa vadeli sermaye ile bir süre sabit kalsa da bütün baskılara rağmen döviz kurunun yükselmesiyle enflasyonun daha da azacağını, yüzde 70’leri, 80’leri bulacağını belirtiyorlar.

Bundandır ki bütün makyajlı didinmelerine rağmen TÜİK’in enflasyonu yüzde 47.83 olarak göstermek zorunda kaldığı, aynı “sepet”i kullanan ENAG’ın yüzde 122.88 olarak duyurduğu, yaz aylarında düşen enflasyonun Temmuz ayında yüzde 13.18 artışla rekor kırıp sebze-meyve fiyatlarının yüzde 14-15 arttığı ve bütün dünyada gıda fiyatları yüzde 23 oranında düşerken Türkiye’de yüzde 90’ları aştığı ortamda yeniden siyasi manipülasyonlara başvuruluyor.  

Türkiye tarihinin en ağır ekonomik buhranının ağır bedeli bir kez daha millete ödetilirken, yeniden “aldatıldım, aldattılar” benzeri yakınmalarla, medyatik algı operasyonlarıyla “iktidarda kalma projesi”nin senaryoları sahnelenecek…

Ekonomideki sefâlet ve ahlaki aşınmayla dejenere edilen kitlelerin “neme lazımcı” hale getirilip haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı hissizleştirilmesi, şiddete, sefahete sürüklenmesi hesâbına…

…***

Esfender Korkmaz 4 Ağustos tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Yüksek enflasyon geleceğimizi nasıl etkileyecek?”başlıklı yazısını okuyuculrla paylaşıyor.

“Temmuz ayı TÜFE oranı, TÜİK’e göre aylık yüzde 9,49 ve yıllık yüzde 47,83 oldu. TÜİK yıllık enflasyonu bir önceki ay Haziran ayında yüzde 38,21 olmuştu. Öte yandan Temmuz ayı yıllık enflasyonunu, geçinme endeksi olarak İTO yüzde 63,76 olarak ve ENAG, TÜFE olarak yüzde 122,88 oranında açıkladı.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

TÜİK, mutfak enflasyonu daha yüksek oldu. Gıda fiyatlarındaki yıllık artış TÜFE’nin üstünde yüzde 60,72 oldu.

Çekirdek enflasyon (B) da yine daha yüksek yüzde 53,32 oldu. Çekirdek enflasyonun yüksek olması, enflasyon direncinin de yüksek olduğunu gösterir.

Enflasyon doğrudan doğruya ekonomik istikrar sorunudur. Bugün ekonomik konjonktürün geldiği trend içinde, yüksek enflasyon ekonomik ve sosyal riskleri de artırmıştır.

Yerel seçimler nedeni ile popülist harcamalar artırılırsa, yine KOBİ’lere, esnafa bol kredi dağıtılırsa, kamu kaynakları yoğun kullanılırsa, panik oluşur ve güven düşerse, enflasyonda ipler kopabilir. Hiperenflasyona gidebiliriz.

Yüksek ve oynak enflasyonda, yarını görme imkânı yoktur. Bu nedenle yatırım kararı vermek, fizibilite yapmak da olası değildir. Yatırımlar kısa dönemde talep artışı ve fakat orta ve uzun dönemde arz artışı yaratır. Türkiye’de yüksek enflasyon yerli ve yabacı yatırımları engelledi. Orta dönemde arz eksiği oluşacaktır.

Ayrıca devlet bütçede, Kamu Özel İşbirliği ve Kur Korumalı Mevduat ile ipotek altına alındı. Bu ve popülist harcamalar nedeni ile bütçede yatırımların payı yüzde 5,5’a geriledi. Devlet altyapı ve tamamlayıcı yatırımlar yapmazsa, özel sektör yatırım yapmaz.

TÜFE’nin düşük gösterilmesi, maaş ve ücretlerde geciken düzeltme, Türkiye’nin sendikasızlaşması, tüketici kredilerinin kısılması gibi nedenlerle talep düşecek ve fakat arz da düştüğü için fiyat artışları devam edecektir.

Bu şartlarda büyüme düşer. İşsizlik artar. Bir yandan da enflasyon arttığı için ekonomi stagflasyona girmiş olur.

Stagflasyonda, gelir artışı olmayacağı ve bazı işletmelerin iflası ve döviz girişinin kesilmesi nedenleri ile dış borçların ödenmesi de zora girecektir.

Türkiye’de kur artışları doğrudan enflasyona yansıyor. Bu yalnızca ithalat yoluyla değil, içeride de her şeyin dolara bağlı olmasından kaynaklanıyor. Söz gelimi gemi ve yat yapımı sektöründe, saatlik veya günlük ücretler de dolar veya Euro cinsinden konuşuluyor. Satıcı, vitrinde ithal tüketim malı fiyatları artarsa yanındaki yerli malının fiyatını da artırıyor.

…***

Yusuf Ziya Cömert 4 Ağustos tarihli Karar gazetesinde, “Seçime kadar yarı ortodoks”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Alternatif tıp gibi bir şeydi Türkiye’nin seçime kadar uyguladığı ekonomi modeli. Heterodoks diyordu hani bir önceki bakanımız Nurettin Nebati Bey. Alternatif tıbbı tahfif mi ediyor bu cümle? Etmesin. Öyle bir niyetim yok çünkü. Alternatif tıbbın faydalı tarafları vardır. İnsanlığın binlerce yıllık tecrübesinin ürünüdür. Mutaassıp olmayan hekimler de bu tecrübeden istifade eder.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Ama alternatiftir. Tıbbın tamamı değildir.

‘Model’ kelimesi de gürültüye gitti galiba. Muhtemelen ‘model’ yoktu. Durum resimde görüldüğü gibiydi. Yani ekonomi, idarecilerimizin sağdan soldan takıştırmalarıyla, racon kesmeleriyle karmakarışık, tuhaf bir şekil almıştı.

Tesadüfen, bizim kontrolümüz dışında enflasyon çıktı, döviz yükseldi deseler olmaz.

‘İhracata ve cari fazlaya dayalı’ diyelim. Bile bile yaptık zannetsinler. ‘Türkiye modeli’ diye de bir isim takalım.

Taktılar. Halbuki ithalata da dayalı. İthalat daha hızlı arttı o dönemde. Cari açıkta da bütün rekorları kırdık. Bu dönemin en büyük mağdurları… Tamam halkımız. Dar gelirli veya sabit gelirli vatandaşlar. Feleği şaştı insanların.

İkinci büyük mağdurları bu anlatılanın bir ‘model’ olduğunu savunmaya çalışan, fiili duruma kitabi bir mesnet üretmek için çırpınan iktisatçı taifesi.

Hepsi değil, bir kısmı.

Faizi piyasa gerçeklerine uyarlamaktan çekiniyorlar mesela. Yavaş yavaş, inadına yapıyormuş hissi uyandırmamaya çalışarak yükseltiyorlar.

Yani tam ortodoks değiller. Biraz melez. Telfik-i mezahip gibi.

Ne demek telfik? Dikmek, yamamak, eklemek.

Bir mezhebin fetvasını uygulamak zor geliyorsa başka mezhebin kolayına gelen fetvasını tercih ediyorsun.

Ekonomide ortodoksluğa geçtin ama heterodoksluğu da tamamen kaldırıp atamıyorsun.

Modern tıbbı uyguluyorsun ama hacamatçıya da gidiyorsun.

Arka planda ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ ilkesi var. Ön planda da mahalli seçimler…

Biz de ‘rasyonalite’yle tanıştık bu arada.

Ötv zamlarını, çarşıda pazarda katlana katlana büyüyen fiyatları idrak ettik. Yeni vergilerle mülaki olduk.

Öyle korkunç ki… Her vatandaşta ayrı ayrı bireysel beka sendromuna sebep olabilir.

Tamam memleket batmayacak, bayrak inmeyecek, ezan susmayacak. İyi hoş. Fakat ben batıyorum. Kiramı nasıl ödeyeceğim? Marketin yanından geçerken bile cebimdeki para eksiliyor, nasıl baş edeceğim? Ben bu acı ilacı içemiyorum doktor bey, bunun iğnesi varsa bana iğne yaz. Dün TÜİK enflasyonu açıkladı. Aylık yüzde 9,49. Çok itinalı çalıştıklarını düşünmemizi istiyor olabilirler. Küsuratı var. Hesap ettik, milimi milimine öyle çıktı. Fakat vatandaş başka türlü okuyor. Müşteriyi korkutmasın diye 100 yerine 99,9’da tutulan fiyat etiketlerine benzetiyor.

Bazı iktisatçılar bu ‘telfik’ halinin mahalli seçimlere kadar devam edeceğini söylüyor.

Seçimden sonra tam ortodoks olacakmışız. Daha fena zamlar, daha fena vergiler. ‘Rasyonalite’ dediklerinin doğru olmasını gerektiriyor. Ama ‘irrasyonalite’ de kenarda duruyor.

Kim garanti edebilir bir gün Mehmet Şimşek’e “Geldin, döviz yükseldi, enflasyon yükseldi, büyüme durdu, bozdun ekonomiyi” denilmeyeceğini?

Etiketler