Ağustos 07, 2023 09:15 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Karar: OECD araştırması ortaya koydu: ‘Temel ödemeler’ konusunda en çok Türkler endişeli

Milli gazete:

Vatandaşın yükü arttı: Dünya'da gerileyen fiyatlar Türkiye'de arttı!

Yeniasya:

Enflasyon halk düşmanıdır ahlakı bozar

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Oktay Ekşi 5 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Genel başkan nasıl seçilmeli?"başlıklı yazısını okıuyucularla paylaşıyor.

"28 Mayıs’tan bu yana tam 68 gün geçtiği halde CHP’de sular durulmadı. Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlıktan ayrılmamakta, karşıtları ise onu istifaya zorlamakta ısrarlı haldeler. Parti içinden, tüm dikkatleri üzerine çekip herkesi hizaya sokacak bir ses gürlemedikçe belli ki durum düzelmeyecek. Ne yazık ki şimdiye kadar duyulan sesler arasında bu nitelikte olan da yok."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Ama öte yandan kurultay prosedürü işliyor. Tarihi henüz belli olmasa da kurultayın genel başkanı ve partinin merkez organları seçimini yapması ayrıca parti tüzüğünü değiştirmesi bekleniyor.

Tüzük konusunda genel merkezin, örgütten ve üyelerden öneri beklemesi yanında, şimdiye kadar bu konuda yapılan çalışmalar ve ortaya atılan öneriler var.

Örneğin bir öneriyi de geçen hafta ben ortaya atmış ve genel başkanın kurultay tarafından değil, partinin tüm aktif (etkin) üyelerinin katıldığı oylama ile seçilmesini önermiştim.

Önce belirteyim, “aktif” yahut “etkin” üye, parti çalışmalarına katılım ve aidat ödeme gibi yükümlülükleri tam olarak yerine getiren üyeye verilen sıfattır. 

Etkin üye, örgüt başkanının keyfine göre değil, objektif ölçütlerle belirlenir. Bu konuda İstanbul CHP İl Başkanlığı’nın 2015 yılında Prof. Dr. Tolga Yarman ve arkadaşlarına hazırlattırdığı “tüzük değişikliği önerisi”nde yeterince bilgi vardır.

Genel başkanın doğruca üyeler tarafından seçilmesi, elbet tüzük değişikliğine bağlı olduğu için ilk kurultayda yapılamaz. Ama bir sonrakinde uygulanabilir.

Aslında genel başkanları üyelerin seçtiği partiler, Avrupa’da var. Örneğin İngiliz İşçi Partisi’nde genel başkan seçiminde parlamentodaki İşçi Partili milletvekillerinin verdiği oy, tüm oyların üçte biri oranında ağırlık taşır. Kalan üçte bir ağırlık parti üyelerinin oylarıyla ve sonuncu üçte bir de partinin ilişkili olduğu sendikalar ve diğer sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan oylamayla belirlenir.

Genel başkanın doğruca üyeler tarafından seçilmesi, ülkemizde çok tartışılan “parti içi demokrasi” yönünden de çok önemlidir. Çünkü bu usul, üyeye verilen önemi yansıtır. Parti içindeki “delege ağalığı”na da son verir. 

Parti içi demokrasiden söz etmişken değerli dostum Prof. Dr. Hakkı Keskin’in, Almanya’daki Sosyal Demokrat Parti, Almanya Sol Partisi ve Yeşiller Partisi’ni “parti içi demokrasi” açısından karşılaştıran bir çalışmasında, CHP genel başkanına tüzükle sağlanmış yetkilerin, Tayyip Erdoğan’ı eleştirirken kullandığımız “tek adam” yetkileriyle paralel olduğunu ortaya koyduğunu belirtmek isterim.

...***

Remzi Özdemir 5 Ağustos tarihli Yeniçağ gazetesinde, "Borsada manipülasyon nasıl önlenir?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Yüksek enflasyon ortamında paranın değerini nasıl korursunuz? Mevduat yaparsınız. Gelin görün ki, enflasyonun yüzde 47 olduğu ülkemizde mevduat faizi yüzde 20-25 bandında. Yani paranızı mevduata yatırırsanız pul olur. Dövize yatırdığınızda Merkez Bankası’nın arka kapı operasyonlarıyla sürünürsünüz. Alım ve satım arasındaki marj sizi adeta kanser eder."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Fonlar derseniz başka bir alem. O halde borsa doğru bir tercih! Ancak borsada da doğru hisse senedini bulmak, bul karayı al parayı gibi kumar oldu. Bazı kişi ve gruplar ise kumarhane sahipleri gibi operasyon yapıyor.

SPK yönetimi bu tür manipülatif hareketlere karşı oldukça katı.

Artık operasyon bittikten sonra harekete geçmiyor. Anında müdahale ediyor.

Ancak SPK’nın da yapabileceği şeyler sınırlı.

Bu nedenle sosyal medya üzerinden yatırımcılar adeta soyulup soğana çevriliyor. Birçok hisse senedinde yüzde binler hatta 2 bine varan oranda yükselişler var.

Korkunç bir getiri. Yıllık mevduat faizinin yüzde 25 olduğu bir ülkede yüzde 2 bin getiri ne demek? Ancak öyle değil! Yani ben de bu senedi alayım kazanayım değil. Bu senetler genelde dolaşım miktarı az olanlar.

Hissenin defter değeri 5 lira ama fiyatı 167 lira.

Anormal ötesi bir durum. Dolaşımdaki hisselerin neredeyse tamamını toplayan kişiler, tavan fiyatı yükseltiyor.

SPK bu durumu anormal görüp inceliyor ve tedbir alıyor. Nedir bu tedbir? İşlem yasağı, bürüt takas ve kredili işlem yasağı.

Hepsi bu! Hissede SPK işlem yasağı getiriyor, oyuncu kaynanasının adına hesap açıp senede devlete inat yüzde 10 prim yaptırıyor.

SPK daha ne yapsın. Yaptırımını yapıyor. Elindeki yetki bu! Peki, bunun çözümü yok mu?

Elbette var. Aralarında öğretim üyeleri ve hukukçuların hatta piyasa traderlerinin de bulunduğu Karıncalar Finansal Okuryazarlık Platformu bir öneride bulundu:

Tabii ki isim sembolik. Ancak bu tür anormal manipülasyon hisselerin geçici bir pazarda yer alması. Yatırımcı en azından bu pazarda manipülasyon olan hisselerin olduğunu bilir. Bu pazara hangi şartlarda hisse girer? Anormal yükseliş, grup hareketleri ve asılsız haberlerle yani sosyal medya üzerinden manipülasyon hallerinde. Yatırımcıyı koruyacak bu Pazar, borsaya güveni arttırıp küçük yatırımcının korkmadan gelmesini sağlayacaktır.

Gerek SPK, gerekse BİST yönetimi Sarı Kart Pazarı’nı artık gündemine almalı. Yoksa borsa Casino’dan daha beter olur.

...***

Osman Sert 5 Ağustos tarihli Karar gazetesinde, " Altılı Masa hata mıydı?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Muhalefet seçimi iki puanla kaybetmese ve sonuç farklı seyretse bugün birbirine veryansın eden siyasiler büyük ihtimalle farklı konuşacaklardı. Tarihte varsayım yapmanın yanlışlığını ya da imkansızlığını üniversitede tarih hocam “Tarihte keşke ya da olsa idi kalıbı kullanılmaz” diye anlatmıştı. İnsan yine de kendini düşünmekten alamıyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Eğer Altılı Masa doğru aday ve doğru strateji ile 2023 seçimlerine girse idi sonuç farklı olabilirdi. Erdoğan kaybedebileceği bir seçimi muhalefetin yanlış stratejisi sonucu kazandı. Erdoğan kazanmasına rağmen hem kendisinin Kılıçdaroğlu karşısında ancak ikinci turda kazanabilmiş olması hem de partisinin eriyen oy oranı üzerinden bir muhasebe yapmış görünüyor.

İktidar elindeki tüm imkanları kullanmış olmasına rağmen kolay elde edemediği bir zaferden sonuç çıkarırken muhalefet kazanabileceği bir seçimi kaybetmesi üzerinden benzer bir sorgulama yapmaktan hâlâ uzak duruyor.

“İyi ki olmamış” yorumlarını haksız çıkarmayacak bu suçlama yarışında parti için kavgalar, liderlik rekabetleri, sorumluluğu başkasına yıkma çabaları ve tüm ortaklardan ve kamuoyundan gizlenmiş ‘Güneş Motel’ pazarlıkları arasında fatura en son Altılı Masa’nın bizatihi varlığına kesildi.

Bugün Altılı Masa’yı günah keçisi ilan etmek için önce ilk toplantıların yapıldığı zamandaki psikolojiyi hatırlamak gerek. 28 Şubat 2022’de Bilkent Otel’de altı lider ilk kez yan yana kameraların karşısına geçtiğinde muhalefet kamuoyunda ciddi bir birleşme baskısı vardı. Bugün seçimin günahlarını masanın boynuna yükleyen birçok isim o gün “Bu kadar farklı partiye ne ihtiyaç var, üstelik karşıda güçlü bir blok varken birlikte hareket edilmesi şart.” yazıları kaleme alıyordu.

CHP’nin tek başına yüzde 23 bandını aşamaması, İYİ Parti’nin yakaladığı yükselişi sürdürememesi ve Gelecek, Saadet ve DEVA’nın hem birleşmeyi başaramaması hem de tek başlarına güçlü aktörler haline gelememesi ister istemez masayı tek alternatif haline getirdi.

Altılı Masa, aynen işlevsel olduğu zamanki gibi, amorf bir aktör olarak herkesin faturayı kesip sıyrılabileceği ama kimsenin de üstüne alınmayacağı belirsiz bir konumda duruyor. Altılı Masa’yı en sert eleştiren ya da satır arasında ‘ne işimiz vardı orada’ diyen aktörlerin hepsi ya masayı kuran ya masayı ayakta tutan ya masa sayesinde vekil çıkaran ya istese de masadan ayrılamayan konumunda.

CHP eğer Altılı Masa olmasa idi Kılıçdaroğlu’nu aday olarak gösterebilir miydi? Kılıçdaroğlu’nun adaylığı muhalefetin seçimi kaybetmesinin belki en önemli sebebi idi ama adaylığı da Altılı Masa sayesinde mümkün oldu. Bugün Altılı Masa’yı eleştiren CHP sözcülerinin bu mekanizma olmasa idi stratejileri ne idi onu da anlatmalarında fayda var.

Gelecek, Deva ve Saadet ise siyaseten gerçekleştiremedikleri çıkışı Altılı Masa sayesinde yakaladılar. Altılı Masa toplantıları ve ortak programlar sayesinde her biri ayrı birer aktör haline geldi.

Etiketler