Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 10
İslam dininde günahların bağışlanması ve istiğfar etmek ve Allah katına dua etmenin yollarından biri, ehlibeyt imamlarını aracı seçerek, şifaatte bulunmalarını istemektir ki sapkın vahhabi düşüncesine rağmen İslam dininde ve Resul Ekrem'in –saa- siyersinde sıkça tavsiye edilmiştir.
Günün geceye karıştığı anlarda, ayın gümüş renkli ışıkları geceyi aydınlatırken, insan yoğun bir çalışma günü ardından evdeki sıcak yuvaya geri dönerler. Kışlar yuvalarına sığınırken, orman ürkütücü bir sessizliğe bürünür ve tüm canlılar giderek uykuya dalarlar. Böyle bir zamanda Allah'a aşkla dolan gönüller, mabudlarının aşkı ile uykundan uyanarak sıcak yataktan kalkar, gece namazı ile arifane fısıltılara başlar, ve melekuti bir ortamda Hak ile raz-u niyaza başlar, öyle ki tüm vücudu aşk ile dolup taşar.
Her kesten daha çok Resul Ekrem'i seven Yüce Allah onun pak varlığına yemin ederek İsra suresinin 79. ayetinde şöyle buyuruyor: Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.
Resul Ekrem –saa- bisetinin ilk anlarından itibaren bir çok muhalefet, sabotaj ve komplo ile karşı karşıya kaldı. Baskılar bazen normal bir insanın dayanabileceği seviyeden çok daha fazla idi, Resulullah -saa- da vahiyin nazil olmasından başka, tıpkı sıradan bir insan kadar yorulur ve kentim tüm gürültü ve yaygaralarından uzak bir yerde dinlenmeye çekilirdi. İşte bu günlerden birinde Yüce Allah Muzzemmil suresinin 1-4. ayetlerinde kendisine şöyle vahiy etti:
Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.
Bazı alimlere göre ilk başta gece namazı herkese farzdı fakat herkes bu namazı kılamadığı için sadece Resul Ekrem'e -saa- vacip kılındı. Fakat yine de ilahi dergahın aşıkları ve mümnlerden bazıları, o hazretin siyeri ve sünnetini izleyerek gecenin bir vakti, her kesin derin uykuya daldığı sırada sıcak yatağını terk ederek namaza ve hak teala ile raz-u niyaza kalkarlar. Resul Ekrem -saa- bu grup hakkında şöyle buyuruyor: Ne zaman ki bir kul, gecenin karanlığında mahbubu ile halvete çekilir onunla raz-u niyaz ederse, Yüce Allah onun gönlündeki ışığı sabitleştirir. Sonra meleklerine şöyle buyuruyor: "Ey benim meleklerim, batıl ehlinin eğlence ile meşgul olduğu ve gafillerin uykuda olduğu zamanda benimle halvete çekilen kuluma bakın. Şahit olun ki ben onu bağışladım." (şeyh Saduq- 220)
Geceyi Namaz, dua ve ilahi dergaha raz-u niyazla geçiren en seçkin ve parlak güneşlerden biri, Nebevi mektebinde yetişen Emir-ul müminin Hz. Ali –as- dır. Onun gece münacatları ve duaları herkes tarafından bilinir, Yüce Allah katı aşıklarına ilham kaynağı olmuştur. Resul Ekrem -saa- gece namazın azamet ve konumunu göstermek için o hazrete tavsiyelerinde gece namazına tavsiyede bulunarak 3 kez tekrarlamıştır.
Gece namazın önemi ve rolü hakkında Cebrail –as- Resul Ekrem'e -saa- şöyle buyurmuştur: mümin insanın şerefi, gece namazındandır.
Gece namazı, en önemli ve seçkin Nebevi sünnetlerindendir. Bu yüzden kendini Resulullah'ın izleyeni bilenler, gündüz farz namazların yanı sıra gece namazı da kılmalı, böylece hem Resulullah'ı -saa- da takip etmiş olur ve hem de bu manevi ve melekuti ortamda hazır bulunur.
Hz. Muhammed -saa- şöyle buyuruyor: Gece namazı kılın ki peygamberinizin sünnetidir. Gece namazı sizden önceki salihler ve pakların yoludur. Gece namazı bela, hastalık ve ağrıları sizin vücudunuzdan defeder. (Safi tefsiri-265)
Bu rivayete dikkat edilmesi gereken konu, gece namazının Allah dergahına ibadet ve duanın oluşturduğu manevi zevkler, gönül ferahlığı ve aydınlığının yanı sıra insanın fiziki sağlığını da etkilemesidir. Bu konu psikolojide ispatlanmıştır, nitekim sağlıklı ruhun sağlıklı vücutta olduğu biliniyor. Başka bir ifade ile ruhsal sağlı, vücut sağlığını da etkiler.
İslam kültüründe gece namazının Yüce değer ve üstünlüklerine rağmen, gece namazı kılan herkesin özel konuma sahip olduğu anlamına gelmez. Hiç şüphesiz sadece bilinç ve derin düşüncelerle melekuti bir ortamda gece namazı kılan, akli selim sayesinde tefekkür ederek varlık alemin hedefli ve güdümlü olduğuna iman edenler ve arifane fısıltılarından zevk alanlar tahsin edilir. Fakat bu özelliklere sahip olmayanlar geceyi sabahlamaktan sadece uykusuzluğa katlanmış ve Hak dergahı aşıkların tattığı zevkleri idrak etmezler. Resul Ekrem -saa- bu grup hakkında şöyle buyuruyor: Belki gece namazı kılan bir çokları sabahlamaktan nasibi, sadece uykusuzluktur ve oruç tutanların nasibi de sadece aç ve susuz kalmaktır ve başka çıkarları yoktur (nehc-ul fesahe, 1648 hadis)
Gece halveti günahların bağışlanması ve istiğfar için en uygun zamandır. Allah kulları, kulluk mertebesinde ve ubudiyet yolunda tüm çalışma ve çabalarına rağmen, kendilerini hatadan müberra görmüyor; bu yüzen gece namazı için uyandıklarında, ilahi rahmet ve lütuftan yararlanmak için Yüce Allah katından mağfiret talep ediyorlar. Kur'an Kerim bu kesimi Zariyat suresinin 17-18 ayetlerinde şöyle anlatıyor: Geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde bağışlama dilerlerdi.
Umut kapılarını kullarına aralayan ve onların umutsuzluk uçuruma düşmesini engelleyen Yüce Allah Resul Ekrem'e -saa- Hicr suresinin 49.ayetinde şöyle buyuruyor: Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, (haber ver).
Günahların bağışlanması ve istiğfar talep etmek, Resul Ekrem'in -saa- siyersinde özel önem ve konuma sahip; Yüce Allah da sadece Müslümanlar ve müminlerden değil, hatta en Yüce ismet makamına olan, her türlü hata ve günahtan uzak olan, mutahhar bir ruha sahip olan Yüce İslam peygamberinden -saa- de O'nun mukaddes zatı ve azameti karşısında istiğfar ve bağışlanma talebinde bulunmasını istiyor. Nitekim Müminun suresinin 118.ayetinde şöyle buyuruyor: De ki: “Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!"
Hz. Muhammed -saa- de bu ilahi Emire boyun eğerek Kur'an Kerim'den aldığı ilham ile şöyle buyururdu: Ne zaman kalbim daralır sıkılırsa günde yetmiş kez Allah'tan bağışlanmayı talep ederim. ( Müstederk el-vesail- c 12- s122)
Bu bağlamda ağır günah yükü veya tevbelerinin kabul edilmemesinden endişeli olanlar, direkt tevbe talebinden çekinirler; bu yüzden Allah katında değerli olanlar ve Allah tarafından saygı görmeleri nedeni ile Allah'ın başkalarına da rahmette bulunmasına sebep olanları aracı seçiyorlar. Günahkar kullarını çok iyi tanıyan Yüce Rahman Nisa suresinin 64. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: ... Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.
Resul erkemi -saa- aracı seçerek, o hazret vasıtası ile günahların bağışlanmasını isteme konusu, Nur suresinin 62. ayetinde de beyan edilerek, Resulullah'a -saa- kulların günahlarının bağışlanması için istekte bulunmasına izin veriliyor.
Bu yüzden sahte vahabilik düşüncesinin kurucularına göre İlahi dergaha yakın olanlar ve hatta Peygamberi vasıta kılmanın şirk sayılması, sapkın bir düşüncedir, zira Yüce Allah böyle bir şeye hem Müslümanlara ve her Resulullah'a -saa- izin veriyor; böylce o hazretin saygınlığı nedeni ile Müslümanların günahları ve hataları bağışlanıyor. Daha da ilginç olan ise Yüce Allah'ın Enfal suresinin 33. ayetinde şöyle buyurmasıdır: Oysa sen onların içinde iken, Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir.
Tabi ki istiğfar etmek, insanın gerçekten yaptıklarından pişman olduğu ve eski günahlara geri dönmek istemediği, kul ve Allah hakkı üzerinde olursa onu telafi etmeye çalıştığı ve artık günah işlememeye gayret ettiği zaman kabul edilir. Ancak bu şekilde Allah nezdinde tevbesi ve istiğfar talebi kabul edilir./009 015