Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 15
İslam dini insanları kendi inancına davet etmekte mantıklı ilkelere sahiptir. İslam kendi düşüncelerini başkalarına asla dayatma peşinde değildir.
Yüve Allah'ın İslam peygamberline –saa- öğrettiği yöntemi, basireti arttırmaktan başka getirisi yoktur. Bu temel ilkelerden biri ise emr-i maruf ve nahy-i münkirdir.
Peygamberlerin en önemli görevlerinden biri, semavi mesajları açıklamak ve yaymaktı. Yüce Allah bu hedefi gerçekleştirmek için Resulullah'a –saa- Nahsl suresinin 125. ayetinde şöyle buyuruyor: (Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.
Bu ayet, İslam'ın mantıklı temellere sahip olduğunu, başkalarını davet etmede en iyi yöntemleri kullandığını açıkça ortaya koyuyor. İslam hiçbir zaman kendi inanç ve düşüncelerini başkalarına dayatma çabasında değildir. Yüce Allah Resul Ekrem'e –saa- basiretten başka bir getirisi olmayan bir yöntem öğretiyor ki sömürgecilerin ürünü olan vahhabilik fırkasının kör taassup ve bakışından çok farklıdır.
Kur'an Kerim'in Yusuf suresinin 108. ayetindeki derin anlama dikkat edin: De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız…"
İslam peygamberi –saa- işte bu bakış açısına dayanarak, kamuoyunu aydınlatmak için çeşitli yöntemler kullanıp, İslam ümmetinde sürekli köklü gelişmeler oluşturmaya ve Müslümanlarda kendilerini tanımaları ve özgüven kazanma saiklerini canlandırmaya çalıştı. Zira hikmet, mantık ve basiretle Allah'a iman edenler, insanin yüce konumu ve sahip oldukları Allah vergisi kerameti bilerek, izzet-i nefis kazanıp yüce insani değerlerini güç ve servet mezbahasında kurban etmeyip, insanı horlayan tüm bağlardan kurtuluyorlar.
Resulullah'ın seçkin basiretin sonuçlarından biri, İslam ümmetinin fikri ve ilmi gelişmesiydi, bu sayede büyük İslam medeniyeti şekillendi ve bir çok bilim alanında yeni icatlar ve keşifler yapan bilim adamlarını yetişti. İslami parlak medeniyetin doruğunda, Avrupa kilisenin sultası altındaydı ve engizisyonu tecrübe ediyordu. Resulullah'ın –saa- öğretileri insanları bilim ve bilgi kazanmaya teşvik ederken, avrupa'da engizisyon kurumu, kiliseye karşı olan herkesi yargılayarak ölümüne ferman veriyordu. Marsel Kaşin (Marcel Cachin), "İlim ve Din" adlı kitabında şöyle yazıyor: Bu dönemde 5 milyon insan Papa emirlerine boyun eğmemek ve düşünmek suçu ile asılarak idam edildiler. Sadece 1481-1599 yılları arasında yani 18 yıllık bir dönmede, engizisyon mahkemeleri kararı ile 10 bin 220 kişi diri diri yakıldı. 5 bin 686 kişi parçalandı ve 97 bin 23 kişi de işkence sonucu öldürülüp yok edildiler. (Albert Mallet tarih ve sosyal değişimin öyküsü, c-2, s-143)
Yüce ve hikmet sahibi olan Allah, İslam ümmetinin inkılap sonrası ve canlandığı dönemde gelişme sürecine devam etmesi için Kur'an Kerim'de bir çok yöntem sunmuştur. Her şeyden önce cahiliye döneminde Resulullah –saa- tarafından yapılan sosyal, ahlaki ve inanç reformlar ardından yücelen ve şirk dolu düşüncelerden kurtulan İslam ümmetinin bir kez daha irtica dönemine geri dönmesi engellenmeliydi. Bu bağlamda vahiy öğretileri her ketsen fesatla mücadele etmesini, müfsitlere karşı duyarsız kalmamasını ve özellikle yönetim sistemi ve yönetim yetkilileri başta olmak üzere toplumun gizli açık katmanlarında fesadın nüfuz ve yayılmasını engellemesini istiyor. Tabi ki bu hedefi gerçekleştirebilen ve toplumda sorumluluk duygusunu oluşturan en iyi yöntem, emr-i maruf ve nahy-i münkirdir.
Böylece toplumun tek tek bireylerinden, halk ve hükümet yetkililerini ahlaki ve insani değerlere davet etmesini, vaatler ve sloganlardan öte, pratikte ilahi hadlara uymaya mecbur etmesini istiyor. Aynı zamanda adaletsizliklere, insanlığa aykırı hareket ve davranışlarda insanı önleyen, İslam ümmetinin asalet ve kültürel hüviyetini koruyan ve tüm boyutlarda yabancı kültürel nüfuzu önünde hassasiyet ve tepki göstermesini istiyor.
Kur'an Kerim Resulullah bu konudaki siyersini Araf suresinin 157. ayetinin bir bölümünde şöyle anlatıyor: Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar.
Hiç şüphesiz kendilerini İslam peygamberinin –saa- gerçek izleyenleri olarak bilenler, o hazret gibi iyilikleri güçlendirmek ve yaymaya çalışmalı, her türlü insanlık dışı ve din karşıtı davranışlardan çekinmeleri gerekir. Nitekim yüce Allah da Al-i İmran suresinin 110. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu.
Kur'an Kerim İslam ümmetinin ortak ilke ve metoda sahip olduğu, onların görüş ve davranışları arasında kopmaz güçlü bir bağ olduğunu göstermek amacı ile Tövbe suresinin 71. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar.
Hiç şüphesiz bir toplumda ahlaki ve insani faziletler egemen olursa artık değerlere karşı ilke ve davranışlar oluşmaz ve yaşanmaz; fakat bazen değerlerin silikleşmesi, insanların umursamazlıkları veya kayıtsız kalmaları nedeni ile anti-değerlerin oluşması için uygun ortam oluşur, özellikle de kötülüklere karşı bir girişimde bulunulmadığı ve hassasiyet gösterilmediği takdirde.
Reulullah –saa- böyle bir olayın yaşanmaması için, insanların kayıtsız kalmalarına şiddetle karşı çıkarak, " Yüce Allah, dinsiz zayıf müminden şiddetle nefret eder" diye buyurunca bir grup hayretler içinde, dini olmayan zayıf mümin kim?diye sorarlar. Resulullah efendimiz de onlara " Münkirden nehy etmeyen ve kötülüklerden alı koymayan" diye buyurur.
Şimdi sorulması gereken soru şu: acaba günümüzde Amerika ve Siyonist rejimin cinayetlerini gören, mazlum Yemen halkının katliamını gören, Filistin ve Suriye'de savunmasız insanlardan onlarca ve hatta yüzlercesinin ölümünü göre, Bahreyn, ırak, Lübnan ve diğer Müslüman ülkede insanların mazlumiyetini gören ve kendi ölümcül sessizlikleri ile işlenen bu cinayetleri onaylayanlar, güçsüz ve dinsiz insanların açık örneği değiller mi? Bunlar Allah'ın öfkesi ve gazabına sebep olmuyorlar mı? Acaba Arap gericiliği, özellikle bağımlı ve satılmış Arabistan hükümeti, yüce İslam peygamberin –saa- buyurduğu gibi İslam ve insaniyetten nasibini almış mıdır?
Aslında emr-i maruf ve nahy-i münkir risaletin ruhu ve derinliği, ahlaki ve insani değerleri savunan, faziletrleri ve iyilikleri koruyanlara karşı çekici olmak, ve buna karşı kötülükler cephesinde faaliyet yapanlara ve şeytani güçlerin çıkarları için çalışanlar ve düşmanın değirmenine su taşıyanlara karşı nefret ve itme günüce sahip olmalıyız.
Bu iki özellik yani çekicilik ve itme kabiliyeti, Resulullah –saa- ve onu gerçek anlamsa izleyenlerin özelliğidir, öyle ki Kur'an Kerim Fetih suresinin 29. ayetinde de şöyle buyuruyor: Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler.
Resul Ekrem'in sosyal ve kültürel siyersine genel bir bakışta, halkın İslam düzeninde belirleyici rol ve konuma sahip olduğu anlaşılıyor. Hz. Muhammed –saa- ilahi yardımlar ve özel inayetlerine ilaveten tüm inişli çıkışlı olaylarda asr-ı saadet dönemindeki halkın karşılıksız yardımları ve destekleri ile İslam tarihinin engebeli tüm zor kavşaklarından geçmeyi ve Medine'de muktedir İslam medeniyetini kurmayı, dini halkçı hükümet örneğini başarılı bir şekilde dünyaya tanıtmayı başardı.
Resul Ekrem –saa- İslami hükümetin yönetiminde halkın görüş ve bakışlarının temel ve pratik role sahip olduğunu göstermek amacı ile, çağdaşları ile istişarede bulunmak için Yüce Allah tarafından görevlendirildiğini açıkladı. Kur'an Kerim " Onlarla istişare et" diye buyururken, İslam ümmeti de, program yapmak ve alacakları mantıklı kararlarında Resulullah'ın liderliği ve siyersini izleyerek onunla istişarede bulunuyorlardı. Kur'an Kerim bu konuya Şura suresinin 38. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: … Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar,…
Gerçek Muhammedi İslam'ın her geçen gün daha da yayılarak nüfuz etmesi için Resulullah'ın sosyal ve kültürel siyersinden ilham alarak İslami uyanış hareketleri için uygun ortamların oluşması ve aristokrasi, şiddet, cehalet eylemleri ve insanlık karşıtlığına dayalı Amerikancı İslam'ın ortadan kaldırılması umudu ile hepinizi Yüce Allah'a emanet ediyoruz. Esen kalın.015