Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 16
Kur'an Kerim'de İslam peygamberinin –saa- eşsiz şahsiyeti konusunda bir çok seçkin özelliğe yer محمدverilmiş ki her biri ayrı ayrı düşünülmesi gerekir.
Fakat belki de Kur'an Kerim açısından Resulullah –saa- siyersinin en belirgin özelliği ise, yüce İslam peygamberin seçkin ahlakıdır.
Sadece İslam dünyasının bilgin ve düşünürleri değil, hatta bir çok batılı ve doğulu araştırmacı kendi açılarından ve yaptıkları tüm araştırmalarda, o hazret ile ilgi kaleme aldıkları yazılarda, Resulullah'ın -saa- kişisel, sosyal, kültürel ve siyasi yaşamının boyutlarına değinmiştir zira o hazretin yaşamındaki her boyut kendine has ve ender özelliklere sahiptir. Kur'an Kerim'de de her biri incelenmeye ve düşünülmeye değer olan Resulullah'ın -saa- sayısız özellikleri gündeme getirilmiştir. Fakat Resulullah'ın Kur'an Kerim açısından en bariz özelliği ise o hazretin seçkin ahlakıdır, öyle ki Kur'an Kerim Kalem suresinin 4. ayetinde de şöyle buyuruyor: Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
Bir çok müfessir, İslam peygamberinin -saa- güzel ve muazzam kişisel özelliğinin " Hak yolunda sabırlı olmak, cömert olmak, işleri beceri ile yönetmek, uzlaşmak ve Hakk'a davet yolunda sabırlı olmak, bağışlamak ve affetmek, haset ve hırstan kaçınmak şeklinde beyan ediyorlar. Gerçi tüm bu sıfatlar Allah Resulün'de -saa- bulunuyordu fakat hiç şüphesiz Allah'ın da övdüğü seçkin ahlaki özelliği, bunlarla sınırlı değildi. Belki de bu yüzden o hazretin eşsiz, mükemmel ve bariz özellikleri hakkında, bir çok kitapta, tefsir ve tarihi rivayetlerde bir çok örneğe rastlamaktayız.
Hz. İmam Hüseyin'den –as- bir rivayette şöyle anlatılıyor: Babam Emir-ul müminin Ali'den –as- peygamber'in büyük ahlaki özellikleri hakkında sordum ve babam bana detaylı olarak cevap verdi.
Hadisin bir bölümünde şöyle deniliyor: Peygamber -saa- kendisi ile beraber olanlara karşı her zaman güler yüzlü, işleri kolaylaştıran ve nazik olan biriydi, asla taş kalpli, sert, sinirli ve saldırgan, kötü dilli değildi; başkalarının hata ve eksikliklerini gündeme getirmez, boşuna kimseyi övmezdi. Kimse ondan umutsuzluğa kapılmaz, kapısından eli boş dönmezdi. Asla tartışmazdı; onu ilgilendirmeyen konulara müdahale etmez, fazla konuşmazdı. Halk ile muaşerette kimseyi serzeniş etmez ve halkın hataları ve gizli ayıpları hakkında araştırma yapıp merak etmezdi. İlahi ecir umudu olma dışında hiçbir konuda konuşmazdı. Konuşmasının etkinliği nedeni ile her kes susar, o hazret sustuğunda diğerleri konuşur ve asla onun yanında kimse kimse ile kavga etmezid. Yabancı, kandırılmış ve bilinçsiz biri cesaret edip sınırla konuştuğunda o hazret sabırlı davranır ve sahabeye şöyle buyururdu: "Muhtaç birini gördüğünüzde, ona bağışta bulunun." O hazret başkasının sözü bitmeden asla konuşmasını kesmezdi. (Ma'ani el-Ahbar/ s.83)
Hiç şüphesiz, İslam peygamberinin -saa- bu kerametleri ve üstün ahlaki değerleri olmasaydı, cahiliye döneminin o sert ve geri kalmış milleti, İslam'a sığınmaz ve Müslüman olmazdı.
Resulullah -saa- ahlaki insani değerlerin önemini göstermek için şöyle buyururdu: Ben ahlaki faziletleri tamamlamak için görevlendirildim. (Mecme-ul Beyan/ c.10/ s. 333)
Bu bağlamda Kur'an Kerim yüce İslam peygamberini örnek olarak tanıtıp, gerçek Müslümanlardan o hazretin seçkin siyersini izlemelerini istiyor. Zira ahlaki değerler, kişisel ve sosyal ilişkilerin güçlenmesi, bağların takviye edilmesi, sevgi ve dostlukların pekişmesi ve dünyada İslam ümmeti konumunun tespit edilmesinde önemli etkisi var; buna ilaveten insanın ahiretteki ebedi kaderinde de belirleyici rolü vardır. Bu yüzden hz. Muhammed -saa- şöyle buyuruyor: Kıyamet gününde sizlerden bana en yakın ve sevileniniz, en iyi huylu ve mütevazinizdir. (Bahar-ul Envar/ c.71/ s. 385/ h.26)
O hazret bir başka yerde de şöyle buyuruyor: Sizlerden Allah katına en sevileniniz, daha iyi ahlaka sahip olanızdır. İşte mütevazi olanınız, diğerleri ile dostluk ilişkisi kuran ve halkın da onlara cezp olanınızdır. (Bahar-ul Envar/ c.71/ s. 385)
Burada önemli olan ise ahlaki faziletlerin, tekrar edilerek sürekli yapılmak ile genel kamu tarafından alışkanlık haline gelmesidir, başka bir ifade ile özel bir zaman ve özel bir mekana has olmamasıdır. Onun her zaman ve tüm yaşam boyunca, tüm şartlarda güncelleşerek süregelmesidir. Resul Ekrem -saa- ve mutahhar ehlibeytinin –as- yüce vasıf ve sıfatlarını açıklayan Camia Kebire ziyareti'nin bir bölümünde bu konuya değinerek şöyle belirtiliyor: işiniz hayır, alışkanlığınız ihsan, yaratılışınız kerem ve büyüklük; şanınız hak, doğruluk ve yumuşaklıktır; sözünüz kesin hükümdür, görüşünüz ilim, hilim ve bilinçtir (yakindir).
Öyle ise eğer bazı ahlaki davranışlar sadece bazı zamanlar ve sebeplerden dolayı gerçekleşir ve sürekli olmazsa, böyle birinin ahlaki faziletlere sahip olduğu söylenemez. Başka bir ifade ile bir ara nazik bir ara sert, bir ara cömert bir ara cimri , bazen mütevazi bazen kibirli olan biri, ahlak örneği ve ahlaki sıfatlar mısdakı olamaz.
Genel olarak hz. Muhammed'in -saa- siyersi ile ilgili önemli soru ise, o hazretin o kadar seçkin ve örnek alınabilecek davranışı ve özelliği varken neden ahlaki siyersinden büyüklük ve azametle söz edilmesi ve Resulullah'ın -saa- neden İslami ümmetin seçkin ahlaki özellikler ve davranışlarla donatılması gereğidir.
Bu temel soruya cevap vermek için insanların zahir ve batın olarak iki boyutu olduğunu hatırlatmak gerekir. Zahir boyutu, bir insansın fiziki olarak yaratılışıdır. Biri uzun boylu, birisi kısa, biri güzel diğeri çirkin, biri beyaz diğeri siyah; yani her insan kendine has görüntü ve fizike sahiptir, ama bunların hiç biri asil İslami kültürde insani şahsiyetin değerlendirilmesinde bir imtiyaz sayılmıyor. Fakat insanın batını yani yapısı ve özü, kişiliğinin tanınması için temel unsurdur ve insanın gerçek şahsiyeti ve değeri ona bağlıdır. Belki bir insanın dış görünüşte bazı eksiklikler vardır fakat ahlaki açıdan seçkin biridir. Böyle birisi İslam dininde yüce ve yüksek bir konuma sahiptir.
İslam'ın değerli peygamberi -saa- de diğer peygamberler gibi insanların davranışını yapılandırmak için görevlendirildi; insanların dış görünüşüne zerre kadar önem vermeden içten bir gelişme ve inkılap için bisetine başladı. Hz. Muhammed -saa- kendisi gibi tüm ahlaki değerlerin sembolü olan Emir-ul müminin hz. Ali'ye –as- şöyle buyurdu: Ayna karşısına geçip de kendi çehrene baktığında, Allah'tan senin kişiliğin ve doğanı güzelleştirmesini dile. (Tuhaf-ul Uqul)
Yüce Allah bu temel görüşün açıklamasında Hucerat suresinin 13. ayetinde şöyle buyuruyor: Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.
Bu mübarek ayetin de açıkça belirttiğine göre ırk, renk, dil ve diğer insani dış görüntü özellikleri, üstünlük kıstası sayılmaz; Allah nezdinde insanların üstünlük kriteri ise Allah katında makbul olan fazilet, takva ve temizliktir.
İşte bu konu, yüce Allah'ın Resul ekrem'in -saa- ahlaki özelliklerine özel ilgisinin sebebidir. Buna ilaveten insani ve ahlaki kerametler, insanların gerçek yaşamlarının bağlı olduğu her toplumun medeniyet ve kültürün belirtisi ve övünme belirtisidir. İran'ın dünyaca tanınmış şairi, Melek-uş Şu'ara-i Bahar da çok bilinen bir şiirinde, zamane kavimlerin ahlakla yaşadığını, ahlaksız kavimlerin ölüme mahküm olduğunu mealen belirtiyor.
İlahi peygamberlerin hedeflerinden bir ise böyle bir hayatı oluşturmaktır. Onlar, sevgi ve samimiyet, fedakarlık ve isar ruhu, sabır ve diğer insani ve ahlaki faziletleri topluma kazandırarak, yaşamın, gerçek anlamını kazanmasını sağlamaya çalışıyorlar. Tıpkı Resul ekrem'in -saa- cahiliye döneminin ölü toplumuna yaptığı gibi; onları ahlaki sapkınlıktan kurtararak yüce insani değerlerle donattı. Bu yüzden savaş ve kan akmanın yerini barış ve dostluk, tefrika ve ahlaksızlıkların yerini vahdet ve dayanışma, yağma ve hırsızlık yerini, fedakarlık ve isar aldı, böylece İslam ümmtinde yeni bir hayat başladı. İşte bu değerler, günümüzde İslam peygamberinin -saa- ahlaki siyersini izleyerek Allah'ın yardımı ile canlandırılması gereken değerlerdir. Böylece barış, dostluk ve kardeşlikten yoksun olan dünyamız, ahlak, marifet ve güzellik nuru ile aydınlanır.015