Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 17
Peygamberlerin hareketine genel ve köklü bir bakışta, onların en önemli ve temel adımlarının ahlaki inkılap olduğu anlaşılıyor.
Öyle bir ahlak ki kökü, asil tevhidi inançlarda, ilahi bir havada ve Allah'ın sevdiği hedefler ve saiklerle birlikte olsun.
Günlerden bir gün Resulullah -saa- sahabeye, "İmanın hangi sebepleri daha güçlüdür?" diye sordular. Sahabe, Allah ve Resul'u daha iyi bilirler, dediler. Bazıları namaz, bazıları zekat, bir grup oruç ve bir diğer grup da hac ve cihad dediler.
Resul Ekrem, " Tüm bu söyledikleriniz, faziletli ve değerlidir fakat imanın en güçlü dayanağı ise Allah için dostluk, Allah için düşmanlık, Allah'ın dostlarına sevgi gösterisinde bulunmak ve Allah'ın düşmanlarından nefret etmek" diye buyurdu. (Usul-i Kafi, Allah için dostluk ve düşmanlık babı)
İslam kültüründe ahlaki davranışlar ilahi saiklerle yapılmaz ise, sadece popülaritenin yükseltilmesi, çıkarların sağlanması, sosyal veya siyasi konumların korunması ve benzeri hedefler ile yapılırsa en ufak bir değeri olmayacaktır. Zira bu davranışlar, asalet ve özden yoksundur, başka bir ifade ile sadece ahlaki gösterişlerdir. Bu yüzden bir gülümseme söz konu ise, eğer bir arkadaşlıktan söz ediliyor ve eller sıcaklıkla birbirini sıkıyorsa, en ufak bir sarsıntı ile gülüşler öfkeye, dostluklar düşmanlıklara dönüyor.
Fakat eğer davranışlar bir inanca dayalı ise, hiç bir şey dostluklar ve ilişkilerin güçlü temellerini sarsamaz. Dindar ahlaklı insanlar kötülüklere karşı iyilik, öfkelere karşı sevgi ve düşmanlıklar yerine dostluk göstererek, insani ve ahlaki ilişkilerin zedelenmesine ve temellerinin sarsılmasına izin vermezler. Bu yüzden resul ekrem yüce Allah tarafından en halis ve ilahi saiklerle, muhalefetin kötü davranışları ve düşüncelerini en iyi şekilde cevaplamakla görevlendirildi. Yüce Allah Müminün suresinin 96. Ayetinde ise şöyle buyuruyor: Kötülüğü, en güzel bir huyla defet, biz, onların neler dediğini, bizi ne çeşit tavsîf ettiklerini daha iyi biliriz.
Ve yine başka bir yerde Fussilet suresinin 34.ayetinde şöyle buyuruyor: Ve eşit değildir iyilikle kötülük. Kötülüğü, en güzel bir muâmeleyle karşıla, gider, bir de bakarsın ki aranızda düşmanlık olan kişi, sanki senin en yakın bir dostun.
Günün birinde bir bedevi Medine’ye gider ve Resulullah’tan altın ve gümüş almak için direkt caminin yolunu alarak içeri girer. Resulullah’ı ashabı ve diğer Müslümanlar arasında görür. İsteğini açıklar ve peygamberden -saa- karşılığını ister. Peygamber bir miktar yardımda bulunur fakat bedevi yapılan yardımla yetinmeyip az olduğunu belirtti, üstelik kötü ve ağır sözler söyleyerek Hz. Muhammed’e -saa- hakaret eder. Sahabe ve yarenler sinirlenip ona zarar vermeye kalkışınca Resulullah -saa- onları engelledi. Ardından bedeviyi evine götürüp biraz daha ona yaradım etti. Bedevi Resulullah’ın sade ve gösterişten uzak yaşam ve evini görünce çok etkilendi ve Resulullah’ın -saa- yardımından teşekkür etti. Ardından o hazret, bedeviye hitaben şöyle buyurdu: Sen dün ağır ve kötü bir söz söyledin ve sahabe ile yarenlerimin öfkesine sebep oldu. onların sana zarar vermelerinden korktum. Acaba bu teşekkürünü, müslümanlar arasında söyleyerek onların öfkesinin giderilmesini sağlar mısın? Adam kabul etti ve başka bir günde sahabenin orada olduğunda camiye girdi. Resul ekrem -saa- camidekilere hitaben, bu adam bizden razi olduğunu söylüyor. Değil mi? Bedevi, “evet öyledir” dedi ve resul ekrem’e yaptığı teşekkürü toplumda da tekrarladı. Bunları gören sahabe çok sevindi ve mutlu oldu. daha sonra resul ekrm sahabeye hitaben, “eğer ben dün sizi serbest bıraksaydım belki de bu bedevi sizin elinizle öldürüldü, fakat ben sizin öfkenizi engelledim ve onu yumuşaklıkla yola getirerek kendi dostum yaptım.
Hiç şüphesiz eğer ilahi hedef ve amaç olmazsa, kötülüğe karşı iyilik etmek, acı sözler, ihanetler ve saygısızlıklara karşı esnek davranıp sevgi göstermek, kötülüklerden geçmek kolay olmazdı. Fakat tevhidi görüşü ile yaşayanlar, başkalarının kötü ve sert davranışlarını sadece görmezlikten gelmekle kalmayıp onların kötü davranışlarına karşı sabırlı olurlar, zira Allah’ın rızası ve hoşnutluğunu düşünürler. Onlar başkalarının hatalarını kolaylıkla görmezden gelir, iyi ve seçkin davranışları ile onları pişman ediyorlar. tüm sevgilerin kaynağı olan yüce Allah, İslam peygamberinin -saa- parlak simasını Al-ı İmran suresinin 159.ayetinde şöyle çiziyor: O zaman, Allah'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri (Allah’a güvenenleri) sever.
Bu bağlamda resul Ekrem -saa- ilahi vahiy öğretileri sayesinde Emir-ul müminin Hz. Ali –as- şöyle buyuruyor: 3 özellik ahlaki kerametlerdendir, seninle ilişkisini kesen ile (arkadaşlık) bağı kur, (sahip olduğu şeylerden) seni mahrum bırakana bağışta bulun, ve senin hakkında zulm edeni bağışla. (Tuhaf-ul Ugul)
Halkla uzlaşmak, seçkin ahlaki özelliklerinden bir diğeridir. Uzlaşmak yani esneklik göstermek, halkla anlaşmak, onların aşırı davranışlarına karşı alttan almak ve bağışlamak. Halkla uzlaşmak Allah dergahında önemli ve değerli davranışlardandır ki yüce İslam peygamberi -saa- şöyle buyuruyor: Allah’ım beni halkla uzlaşmaya emretmiştir. Tıpkı beni vacip şeylere emrettiği gibi. (Usul-i Kafi, İman ve Küfür kitabi, Müdara babı)
Bu iyi sıfatın önemi hakkında vahiy meleği peygamberin -saa- yanına inerek şöyle buyurdu: Ey Muhammed! Allah’ın sana selam gönderdi ve şöyle buyurdu: Benim mahlukum olan kullarıma iyi davran.(aynı kaynak)
Hiç şüphesiz eğer halkla uzlaşma kültürü bir topluma egemen olursa artık o toplumda ahlaki sorunlar ve kötü davranışlar baş göstermez ve insanlar kendi yaşamlarından zevk alırlar. Resul Ekrem’in -saa- bu bağlamdaki sözü de bu konuya vurgu yapıyor: Halkla anlaşmak, imanın yarısı, onlarla uzlaşmak ise yaşamın yarısıdır.( aynı kaynak)
Resul Ekrem’in -saa- siyersinde uzlaşmak, sadece insanlara has değildir, Resulullah’a göre hatta savunma ve konuşma kabiliyetleri olmayan hayvanlara bile iyi ve insafla davranılmalı. O hazret şöyle buyuruyor: Allah yumuşaklığı sever ve onun vasıtası ile yardım eder. Öyle ise nahif bineceklere bindiğinizde onları kendi yerlerine götürün (ki ot yiyip dinlensinler), eğer susuz otsuz bir bölgeden geçiyorsanız, oradan hızla geçin ve eğer yeşil ve bitkili bir yerden geçiyorsanız onlardan inin ve otlanmalarına müsaade edin. (Usul-i Kafi, Errefeg babı, hadis 12)
Bu yüzden Kur'an Kerim, Resulullah -saa- ve onun mutahhar ehlibeytinin –as- siyersine göre gerçek bir Müslüman tüm ahlaki davranışlarını ilahi saiklere göre yapıp, Allah’ın rızasını kazanmak için tüm kötülükler iyiliklerle cevaplar. Gerçek bir Müslüman Resulullah’ın ahlakını örnek alarak, halkla uzlaşır. Zira bunun Resulullah’ın yöntemi ve davranış biçimi olduğunu bilir.
Tüm Müslümanların Resulullah -saa- ve mutahhar ehlibeytinin –as- siyersini örnek alması umuduyla hepinizi yüce Allah’a emanet ediyoruz. Esen kalın.015