Ekim 15, 2016 18:00 Europe/Istanbul

İslam peygamberinin -saa- siyersinde münafıklara karşı tutumu, Müslümanlar ve İslam dünyasının münafıklara karşı izleyeceği tutumu ve siyasetine ışık tutabilir.

İstikbar güçlerin hedef ve amaçlarına karşı olan her inkılap ve hareket, her zaman iç ve dış akımlar tarafından tehdit edilmiştir. Dış düşman tehlikesi açıkça görüldüğünden onunla mücadele pek de zor ve çetin olmaz, zira yapılan programlama ve düşmanın zayıf noktalarını tesbit etmekle komploları etkisizleştirilirken mücadele edilebilir. Tabi ki bu mücadelenin kolay ve zahmetsiz olduğu söylenemez zira bu mücadelede hem büyük maddi ve hem acı can kayıpları yaşanır. Fakat dış düşmanın mahiyeti ve yöntemleri bir nebze de olsa belli olması nedeni ile, tüm zorluklarına rağmen onunla mücadele imkansız değildir. Fakat ciddi ve asıl tehlike iç düşmandır. Kendini yandaş gösteren fakat asıl mahiyet ve çehresini gizleyen iç düşman dost gibi görüntüsü altında aslında kendi çıkar ve konumunu sağlamlaştırmak için çok gizli bir şekilde dış düşman ile işbirliğini sürdürürü, onlara birlik ve dostluk eli uzatır, gizli bilgileri onlara aktarır ve sonuçta inkılap ve taraftarlarına en tehlikeli ve ağır darbeyi hiç beklenmedik bir zaman indirir.

Asr-ı saadet dönemi tarihine bakılırsa  Resulullah'ın -saa- her şeyden ziyade daha çok iç düşmanla karşı karşı olduğu fakat kesin ve akıllı yönetimi ile onların İslam'a darbe indirmesini engelledi.

Resulullah'ın -saa- Mekke'de İslami toplumu temellerini atmaya çalıştığı ilk günlerden itibaren Ebu Sufyan ve Ebu Cehil elebaşlığındaki Mekke zenginleri ve şirk ile putperestliğin bayraktarları muhalefete başlayıp çeşitli tehdit, ambargo, dayanılmaz işkenceler ve vahşi katliamları Müslümanlara dayattılar. Resulullah -saa- kendi sahabesini direnişe çağırıp direyetle Müslümanlardan bir grubu Habeşistan'a gönderdi ve kendisi de Medine'ye hicret etti; böylece çok zor bir dönemi geride bıraktılar.

Gerçi kafirler kendi düşmanlıklarından vazgeçmediler fakat onların İslam karşıtı tutum ve mahiyetleri açıkça belli olması nedeni ile Resulullah -saa- Medine'de İslami hükümeti kurup güçleri organize ederek müşriklerle mücadeleye kalktı ve bir çok savaşta göz alıcı zaferler kazanarak onlara ağır darbeler indirdi. Resul Ekrem -saa- iktidarın zirvesinde Mekke'yi fethetti ve şirk ile putperestliği darmadağın etti.

Fakat bu sefer de Resulullah -saa- İslami hareketi tehdit eden dost görünümündeki düşmanların büyük tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Kur'an Kerim kültürü ve rivayetlerde, münafıklardan söz edilir. Bunlar baştan itibaren Müslümanlar ile dost olduklarını, yalandan Allah'a, kıyamete ve nübüvvete inandıklarını söyleyen, tıpkı Müslümanlar gibi ibadetlerini yerine getiren, fakat İslam'ın gücü ve peygamberin -saa- nüfuzunun artmakta olduğu ve kendi konumlarının zayıfladığını görünce, kendi mahiyetlerini gizleyip Mekke müşrikleri ve İslam düşmanı Yahudilere dostluk eli uzatarak, bir çok savaşta gizli bilgileri onlara aktarmakla işbirliği yapan, İslami nizamın yenilmesi ve iktidar tahtına yaslanmak umudu ile kendi şom hedeflerini temin etmeye çalışanlardır.

Resul Ekrem -saa- münafıkların gizli ve açık çalışma ve faaliyetlerini dikkatle izliyordu. Yüce Allah da Kur'an Kerim'in çeşitli sure ve ayetlerinde onların mahiyetini açıklayarak onların gizli küfrünü Haşr süresinin 11. ayetinde şöyle beyan ediyor: Kitap ehlinden o inkâr eden kardeşlerine, “Yemin ederiz ki, siz (Medine’den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin hakkınızda asla kimseye boyun eğmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa, size mutlaka yardım ederiz” diyerek münafıklık yapanlara bakmaz mısın? Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.

Kur'an Kerim bu ayette İslam ile düşman olan münafıkların kafirlerle geniş ve çok boyutlu işbirliğini açıkça gözler önüne seriyor ve onların küfür elebaşlarından emir almakla sadece Resulullah'ın -saa- rehberliğinden itaatsizlik etmekle kalmayıp küfür cephesine yardımdan söz ediyorlardı. Münafıklar İslam düşmanlarını takviye etmekle kendi konumlarını güçlendirip izzete ulaşacakları gibi yanlış bir düşündeydiler. Yüce Allah bu batıl düşünceyi Münâfikûn suresinin 8. ayetinde şöyle açıklıyor: … Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve Mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.

Münafıklar görünüşte İslam'ı kabul ettikleri fakat aslında hasta bir kalbe sahip oldukları nedeni ile Yüce Allah ve Resul ekrem'in -saa- sözleri ve vaatlerini sorguluyorlardı. Ahzab savaşı sırasında Resul Ekrem -saa- hendek kazılırken, küfür cephesinin iktidarı doruğunda İran imparatorluğu, Roma ve Yemen'i fethetmekten söz edince münafıklar bu sözlere inanmadılar. Nitekim Ahzab suresinin 12. ayetinde şöyle okuyoruz: Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, “Allah ve Resûlü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar” diyorlardı.

Münafıkların sabotajları ve gizli açık muhalefetleri ger geçen gün artarak devam etti fakat Resulullah'ın -saa- tüm sadakatli ve içten çalışmalarına rağmen düşmanlıktan vazgeçmediler. Sonuçta yüce Allah onlara karşı cihad emri vererek Tevbe suresinin 73. ayetinde Resulullah'a -saa- hitaben şöyle buyurdu: Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası!

İlahi uyarılar nedeni ile Resulullah -saa- her zaman münafıklar tarafından tehlike hissediyordu; o hazret sadece yaşamı boyunca halkı, onların İslami hükümet ve topluma nüfuzu konusunda uyarmakla kalmadı, İslam dünyasının geleceği için de tehlike çanlarını çalarak uyarıda bulunup şöyle buyurdu: Ben kendi ümmetim için, ne imanlı insanlar tarafından endişeliyim ne de müşriklerden korkuyorum. Zira mümin imanı nedeni ile (sapma ve kaymalardan) korunur; müşrik de şirki vasıtası ile yok olur. Sadece yüreklerinde münafık olan, bilgin, güzel ve çekici konuşan fakat kotu ve çirkin amellerde olanların sizlere şerrinden korkuyorum.

Günümüzde de Al-ı Suud, gerici Arap rejimleri, Amerika ve Avrupa, Resulullah'ın -saa- bu öngörüsünün bariz örnekleridir, zira terörizm ile mücadele, insan hakları, demokrasi ve özgürlük gibi güzel ve aldatıcı sözlerle her özgür insanın yüreğini dağlayan cinayetler işlemekteler.

Özellikle çağımızda nifakla mücadele yollarından biri, dindarlık maskesi altında başkalarını aldatmaya çalışanların maskesini indirerek gerçek yüzlerini ortaya çıkartmaktır. Resul Ekrem -saa- bu konuda da aydınlatıcı bir açıklamada münafıkların görünüşüne aldanmamak gerektiğini, davranışlarını analiz etmek gerektiğini belirtiyor. Nitekim nebevi bir vecizde şöyle buyuruyor: Namaz kılsa, oruç tutsa ve Müslüman olduğunu düşünse bile eğer 3 özellik birinde olursa o münafıktır: Biri onu emin bilerek ona güvenmesi halinde ihanet eden, konuşurken yalan söyleyen, ve bir vadede bulunduğu halde tersine davranan.

Münafıklara karşı temel mücadele yollardan bir başkası ise, onlara itaat etmemektir. Eğer onlar toplumda yerleri olmadığını ve hedeflerini gerçekleştiremeyeceklerini hissederlerse, yavaş yavaş toplumdan dışların, kamuoyunu aldatmakla tespit ettikleri kendi konumlarını giderek kaybederler. Bu yüzden Yüce Allah hz. Muhammed'e -saa- Ahzab suresinin birinci ayetinde şöyle emrediyor: Ey Peygamber! Allah’a karşı gelmekten sakın. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme.

Bu mübarek ayet iki mesaj içermekte: birincisi peygamber'in -saa- bu ilahi emri halka tebliğ etmekle görevli olması, ikincisi ise Resulullah'ın -saa- kafirler ve münafıklara itaat etmemekle, kendini gerçekten izleyenlere bir örnek olmasıdır.

Yani hem toplumun lideri ve hem halk, münafıkların isteklerine boyun eğmeyerek onları inzivaya sürüklemeleri gerekir böylece onlar kafirlerle işbirliği yapamaz ve şeytani hedeflerini gerçekleştiremez.

Hiç şüphesiz eğer Resulullah'ın -saa- siyersi Müslümanlar tarafından örnek alınırsa Suudi münafıklar ve gerici Arap rejimleri, Amerika, Avrupa ve Siyonizm ile işbirliği sayesinde şom hedeflerini İslam dünyasında gerçekleştiremez, savaş ve kanla milletlerin zenginliklerini yağmalayamaz, İslami ülkelerin alt yapıları yıkılmaz ve münafıklar İslam karşıtı hedeflerine ulaşamaz.015