Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 22
İlahi peygamberlerin siyerinin devamında, Yüce İslam peygamberi -saa- de adil İslami hakimiyetin kurulmasına çalıştı.
O hazret ilahi emrin üzerine insani, ahlaki ve sosyal sınırları görmezden gelen tağuti hakimiyetlere karşı ayaklanması ve onlarla mücadele etmesi gerekiyordu. Kur'an Kerim ilahi peygamberlerin ortak yolunu Nahl suresinin 36. ayetinin bir bölümünde şöyle anlatıyor: Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik…
Tarihi tecrübeler, bir grubun peygamberlerin çağrısına kulak asıp onların yanında yer aldığını, bir başka grubun da dönemin güçlerinden ve çıkarlarını kaybetme korkusundan tâğûti yönetimlerin yanında yer aldığını, onların insanlık karşıtı hükümetlerini güçlendirmek için her yola baş vurduğunu gösteriyor. Kur'an Kerim bu sınır çizgiyi açıklamanın yanında, ilahi hakimiyeti kabul eden muvahhidlere, en ufak bir korku hissetmeden tâğûti düzenle savaşmaları gerektiğini Nisa suresinin 76. ayetinde şöyle buyuruyor: İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.
Resul ekrem'in -saa- siyerinde şeytani nizamla savaşmak her muvahhid Müslüman'ın görevidir; her Müslüman sorumluluk içinde, hiçbir cinayetten çekinmeyen din karşıtı hakimiyetlerin devrilmesi için ayaklanmalı ve sessiz veya duyarsız kalmamalı, aksi halde ilahi ateşte yanarlar. Nitekim Kur'an Kerim bu konuda Hud suresinin 113. ayetinde şöyle buyuruyor: Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.
Acaba çağımızda ve günümüzde Resulullah'ın -saa- sözünün en bariz mısdakı Al-ı Suud ve Arap gericiliği değil midir ki mazlum insanları savunmak yerine, tüm hedefleri İslami yok etmek ve bu yolda hiçbir cinayetten çekinmeyen küresel emperyalizm ve uluslar arası siyonizmle işbirliği yapıyorlar?! Hiç şüphesiz küresel küfür elebaşları ve görünüşte Müslüman olan uşak hükümetler, sonuçta ilahi kahrın ateşi ve ayaklanan mazlum insanların öfke ateşinde yanacaklar ve yenilgi ile rezil olmaktan başka sonları olmayacaktır.
Hiç şüphesiz kendi konumları ve çıkarlarını korumak için İslam'a sırt çevirerek, küresel küfür ve zalim hükümranlara meyil gösterenler, öz Muhammedi İslam'ın yolundan çıkmışlar; zira o hazret şirk ve küfür elebaşları ile mücadele ve cihat için bir an bile durmadı ve gerçek İslam'ın yaşanması için ne tehditlere karşı uzlaştı ve ne de verilen vaatlerle, ilahi ve insani hedef ve amaçlarından vazgeçti. Yüce Allah Kur'an Kerim'de Mumtehine suresinin birinci ayetinin bir kısmında açıkça şöyle buyuruyor: Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin… Fakat bazıları bu ilahi emir ve uyarıya aldırmadan düşmana dostluk eli uzatıyor. Bu yüzden yine Allah teala aynı ayetin bir diğer bölümünde şöyle buyuruyor: Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır.
Kur'an Kerim bu ilahi uyarının delil ve felsefesine, yine Mumtehine suresinin 2. aytinde şöyle açıklık getiriyor: Şâyet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar ve inkâr etmenizi arzu ederler. Batı dünyası ve siyonizmin İslam dünyası ve Müslümanlara karşı eski düşmanlıklarına ilaveten, acaba çağımızda Amerika ve Avrupa ordularının Irak, Afganistan, Pakistan, Yemen, Suriye ve diğer İslami beldelerdeki varlıklarına daha açık bir uyarı ve açıklama getirilebilir mi? İşte bu durum, Kur'an Kerim'in aynı uyarısıdır ki düşmanların her gün yeni bir tecavüze kalkıştıkları, Müslümanlara karşı kötü sözler sarf ettikleri, onları terörist ve insan hakları ihlalleri gibi boş ithamlarla suçladıkları, hal bu ki kendileri teröristlere kapsamlı destek verirken binlerce savunmasız insanı kana buladıklarını ifade ediyor. Kur'an Kerim'in belirttiğine göre onların nihai hedefi İslam'ı yok etmek ve Müslümanları küfre doğru yönlendirmektir.
Kur'an Kerim, Resulullah'ın, dönemin kafir hükümranları ile savaşında, tevhid bayraktarı olan hz. İbrahim'in –as- temeli attığı aynı yol olan inanç ve siyasi siyerini göstermek için Al-ı İmran suresinin 68. ayetinde şöyle buyuruyor: Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur. Kur'an Kerim Resulullah'a -saa- ilham veren, hz. İbrahim Halil'in kafirler ve müşriklere karşı siyeri ve tutumunu Mumtehine suresinin 4. ayetinin bir bölümünde şöyle açıklıyor: İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi…
Bu yüzden öz Muhammedi İslam, küresel küfürle hiçbir uzlaşması olamazdı. Onların cinayetlerine karşı duyarsız kalamazdı, zira asil tevhidi düşünce ve inanç onlara böyle bir izin vermiyordur. Kur'an Kerim de, Yüce Allah'ın müminlerin, kafirlerin sultasına boyun eğmelerini kesinlikle kabul etmediğini açıkça belirtiyor.
Yüzeysel bakışa sahip sade insanlar, zalim hükümranların sultasını kabul etmelerini haklı çıkararak açıklamak için, hükümranların Allah'ın isteği ile güçlendiklerini, onların zulmü ile her türlü mücadelenin aslında Allah'ın isteğine karşı muhalefet olduğunu, bu yüzden seçme ve itiraz hakları olmadığını empoze etmeye çalışıyorlar. Bu bakış açısı, kuran kerim'in zülme karşı öğretilerine %100 aykırı ve çelişik olmasına ilaveten, Resulullah -saa- ve diğer ilahi peygamberlerin siyeri ile de tamamen terstir; İslam açısından toplum yöneticilerine, ancak ve ancak fazilet ve adaletle donatılmış olmaları ve peygamberlerin hedefi olan adaleti sağlamaya çalıştıkları halinde zaruridir. Adalet peygamberi -saa- şöyle buyuruyor: Adil olan sultan, Allah'ın yer yüzündeki gölgedir, ki zayıf ona sığınır, zülme maruz kalan ise onun vasıtasıyla desteklenir.015