Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 24
Çeşitli mektuplar yazarak İran ve Roma imparatorluklar ile Mısır'a, Habeşistan, Bahreyn ve Umman vb. hükümranlarına göndererek onları İslam'a davet etmek, Resulullah'ın -saa- İslam dinini yayma ve tanıtmak için temel taktiklerindendi.
Kur'an Kerim'de ilahi peygamberlerin hareketine baktığımızda, onların görevlerinin genelde, Âd ve Semud gibi bir kavim veya Beytül-Mukaddes gibi özel bir coğrafya ile sınırlı olduğunu anlıyoruz; fakat İslam peygamberinin risaleti, başlangıçta Arap yarımadası ile sınırlı olsa da Mekke ve Medine'de İslam'i hükümetin kurulması ve nebevi hakimiyetin güçlenmesi ardından daha geniş boyutlar kazandı ve Arap kabile reisleri grup grup İslam dinine müşerref oldular. Resul Ekrem -saa- bu fırsatı değerlendirerek cihanşümul risaletine başladı. O hazret İran ve Roma imparatorlukları, Mısır, Habeşistan, Bahreyn ve Umman vb. hükümranlarına çeşitli mektuplar ve elçiler göndererek, onları İslam'a davet etti. Bu tedbir, İslam peygamberinin -saa- yıllarca Kukreyş elebaşları ile mücadelesi ardından attığı önemli adımdı. Hiç şüphesiz eğer Mekke'nin zengin ve cahil elebaşlarının düşmanlıkları ve savaş çığırtkanlıkları olmasaydı, o hazret daha önce dünya halkı ve liderlerini İslam'a davet ederdi, fakat maalesef onların çeşitli komploları ve sabotajları, hz. Muhammed'in -saa- risalet ve liderlik döneminin büyük bölümünün İslam'ı savunma ve hayatına devam etmesini sağlamakla geçti.
O hazretin -saa- o dönemde yazmış olduğu önemli mektupları bir yandan din ve siyasetin ayrılmaz ilkesinin, asil ve gerçek İslam'ın siyaseti olduğunu gözler önüne sererken, bir yandan da Resulullah'ın -saa- akılcı diplomatik yöntemini yansıtıyor. Muhaddisler ve tarih yazarları, toplam 185 mektubun yazıldığını açıklıyor fakat maalesef o hazretten sadece bazı mektuplar günümüze kadar korunarak elimize ulaşmıştır.Mektupların içeriği, Resulullah'ın -saa- İslam'a davet yönteminin mantık ve ilim üzerine olduğunu yansıtıyor. Mektupların tümü hz. Muhammed'in -saa- hayır sever öğütleri, kurtuluşu sağlayan umut ve korkuları içeriyor.
Resulullah'ın -saa- risaletinin cihanşümul olması Kur'an Kerim'in bazı ayetlerinde de açıkça belirtiliyor. Nitekim Araf suresinin 158. ayetinin bir bölümünde de şöyle buyuruyor: (Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim.Ve yine Sebe' suresinin 28. ayetinde de şöyle okuyoruz: Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Kur'an Kerim yine Resulullah'ın -saa- görevinin cihanşümul olduğunu kesin olarak açıklamak için bu gerçeğin en büyük kanıtının, o hazreti Peygamber olarak seçen Allah göstererek Nisa suresinin 79. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: …(Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.
Güvenilir kaynaklarda belirtildiği üzere, Resul Ekrem bir gün yakın sahabesini çağırarak, "Sizlerle önemli bir konuyu paylaşmak için hepiniz yarın sabahın erken saatlerinde hazır olun "buyurdu. Ertesi gün sabah namazı ardından Resulullah -saa- sahabeye şöyle buyurdu: Allah'ın kullarını nasihat edin zira halkın sorumluluğunu üstlenen fakat onlara yol göstermeye çalışmayana, Allah cenneti haram kılmıştır. Kalkın ve uzak yerlere risaletin elçisi olun ve tevhid sesini dünyaya duyurun.
Ardından Resul Ekrem -saa- zeki ve güçlü 6 kişiyi, o hazretin görevinin cihanşümul olduğuna dair mektuplarla birlikte dünyanın çeşitli noktalarına gönderdi. (İbni hişam siyeri s6067 - halebi siyeri c2/s271 - Ayan eşşii c2/s147)
Resulullah'ın -saa- dönemin hükümranlarına yazdığı mektupların içeriği, İslam dini ve yayılması endişesi taşıyan günümüz dini ve siyasi liderler tarafından dikkat edilmesi gereken özelliklere sahiptir. Bu özelliklerin en önemlisi ise mektupların Allah'ın adı ve O'na davet ile başlamasıdır, bu da Resulullah'In tevhidi düşünceyi yaymaktan başka bir hedefi olmadığı, asla kendi veya yakınlarının konumunu güçlendirme düşüncesinde olmadığını gösteriyor. Allah'ın Resul'ü -saa- başkalarını hidayet etmek, onların dünya ve ahiret saadetini temin etmek ve ahlaki ve manevi kemalata erdirmelerinden başka bir ödül ve beklentisi de yoktu.
Mektupların bir diğer özelliği ise kibirli siyaset adamların göz boyayan lakaplarından uzak, sadece kendini Allah'ın Resul'ü olarak tanıtmasıdır. Hz. Muhammed -saa- kendini "Ben Allah'ın elçisiyim" tanıtmanın ardından onları İslam'a iman etmeye çağırı, İslam dinini kabul edenlere selam göndererek onların güvenliği ve sağlığını temin ediyordu.
Resul ekrem'in -saa- mektuplarının bir diğer özelliği ise en sade ve çekici kelime ve cümleler kullanması idi. Mektupların kolaylıkla anlaşılır olması ise onların bir diğer özelliğidir. Öyle ki muhatabın anlayış ve bilgi seviyesine uygundu, böylece muhatabına hiçbir şüphe yeri bırakmıyordu. İşte bu konu Nur suresinin 54. ayetinin bir bölümünde şöyle belirtiliyor: …peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir.
Resulullah -saa- kendi mübarek adını, mektuplarda alıcının adından önce yazardı, maksat ise kibir veya üstünlük taslamak değil, ilahi peygamberliğin yüce konumunu korumaktı, tabi ki bu da risalet makamının şanına göredir. Bu hareketin iyi tarafı ise alıcının, Resulullah'ın -saa- zayıf konumdan mektup yazdığı hissine kapılmamasıdır; bu yüzden onların çoğu, mektupları saygı ile teslim alıyordu.
Resulullah'ın -saa- diplomasi ve mektup yazma tarzı hakkında bilgi edinmek üzere o hazretin iki mektubunu burada aktaracağız.
Hz. Muhammed -saa- Roma İmparatoru Herakius'a mektubu ise şöyle:
“Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla!
Allah’ın kulu-kölesi ve elçisi Muhammed’den Rûm’ların Başbuğu Heraklius’a:
Allah’ın selâmı, hidâyet yoluna girmiş bulunan kimse üzerine olsun! Buna göre ben seni tam bir İslâm dâveti ile (İslâma) çağırıyorum. İslâma gir, sonunda emniyet ve selâmet içinde olursun. Ve Allah sana iki defa sevap verecektir, şayet bundan kaçınacak olursan, köylülerin (yani tebeanın) günahları da senin üzerinde toplanacaktır. Ve “(Siz) ey (Mukaddes) Kitap sâhipleri! Gelin, sizinle bizim aramızda müşterek olan bir tek kelimede, (yani) Allah’tan başka bir tanrıya tapmamak, O’na hiç bir şeyi şerik ve ortak koşmamak, Allah’tan başka aramızdan hiç bir kimseyi âmir ve efendi yapmamak (hususunda) birleşelim. Şayet onlar sırtlarını dönüp (bundan) kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: “ – Siz şâhit olun ki kesinlikle bizler, (Allah’a) itaat edip teslim olan Müslümanlarız.” (Teberi Tarihi s1565 – Delail c2/s121)
Resul Ekrem -saa- bu mektupta toplumdaki iktidarların en önemli sorumluluklarına değinerek, "şayet bundan kaçınacak olursan, köylülerin (yani tebeanın) günahları da senin üzerinde toplanacaktır " diye buyuruyor. Zira her topumun lideri ve hükümranlarının insanların bireysel ve sosyal eğilimleri ve düşünceleri ile kişiliklerinin şekillenmesinde önemli ve belirleyici etkileri vardır. Bir rivayete göre Resulullah'tan -saa- naklen şöyle anlatılıyor: Halkın yaşamı hükümranlarının dinine göre şekillenir.
Bu yüzden büyük bir sorumluluk tüm liderlerin omuzlarında, onlar egemenlikleri altındaki insanların düşünce ve eğilimlerinden sorumlular. Nitekim Resul Ekrem -saa- bir diğer vecizde şöyle buyuruyor: Halk, kendi hükümranlarına, babalarından çok benziyorlar.
Resul Ekrem -saa-, İran imparatoru Hosro Perviz'e yazdığı bir diğer mektupta bu konuya değinerek şöyle buyuruyor:
“Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla!
Allah’ın Resûlü Muhammed’den İran’lıların Büyük Başkanı Kisrâ’ya:
Hidayete tabi olan, Allah´tan başka tanrı olmadığına, şeriki bulunmadığına, Muhammed´in de Allah´ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet eden kimseye selam olsun. Ben seni Allah´ın çağrısı ile davet ediyorum. Şüphesiz ki ben Allah tarafından bütün insanlığa gönderilmiş bir elçiyim ki, diri olan herkesi uyarmakla emrolundum. Kafirlere azap verileceğine dair söz hak oldu. Müslüman ol selamete eriş. Aksi takdirde Mecusilerin vebali senin üzerinedir."