Kasım 25, 2016 15:25 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere geçen programda günümüz dünyasında insan haklarının önemi ve zaruretinden bahs ettik ve dedik ki insan hakları adı altında ele alınan kavram, ilahi dinlerin öğretileri, filozof ve düşünürlerin görüşleri ve çeşitli toplumların insani hak ve hukuku önemsemeye değer veren çabaların sonucunda ortaya çıkmıştır.

Bu yüzden insan haklarının temelleri ve çıkış biçiminin tarihi analizi özel bir önem arz etmekte. Bugünkü ve gelecek birkaç sohbetimizde insan haklarının oluşum tarihini incelemeye çalışacağız.

Her insanda kişisel özerkliğin yanısıra doğal olarak sosyal eğilim ve diğer insanlarla ilişki kurma isteği bulunur. Toplum ise insanlar üzerinde kurduğu hakimiyetine rağmen insanların özerkliği ve saygınlığına özen göstermesi mecburiyetindedir.Öte yandan insanların kendi ferdi veya toplumsal yaşamlarında başkalarının özel alanlarına girmemesi de şarttır. Toplumsal dayanışma ve diğer insanların yanında yaşamak, toplum fertlerinin çıkarlarının sağlanıp korunması yönünde bir takım zıtlık ve sürtüşmelere yol açır. Bu nedenle hükümetin gücü ve toplumsal kuralların bu konunun yerine getirlmesi için büyük önem arz ettiği apaçık ortadadır. Kuralların bir toplumda var olması, gücü elinde bulunduran hükümet toplumu yönetmek için kendi plan ve siyasetlerini yürürlüğe koyduğunda o toplumun değerli kaynaklarını eşit bir seviyede toplum fertleri arasında dağıtmasına neden olur.

Tarihte ilk insani toplumların oluşmasından sonra bu mantıksal süreç bir takım görev ve sorumluluğu insanları için gerekli kılmıştır. İnsanların en önemli isteklerinden biri hükümet ve diğer insanların insani değerlere saygılı olmak ve hükümetin herkesi onları koruyabilmesi için destek vermesidir.Söz konusu haklar günümüzde insan hakları olarak bilinir.

Kanunlar çerçevesinde toplum fertlerine ait bir takım ayrıcalıkları içeren İnsan hakları, toplumda insan olma itibari ile her kimsenin başka insanlarla kurduğu ilişkilerde hükümet tarafından gereken destekleri almak ve onlardan kendi hayatında yararlanmak anlamına gelir. Ayrıca İnsan hakları insan eksenli olduğu için coğrafi, etnik ve mezhebi sınırları aşarak her insanı onlara karşı saygılı olmakla teslim ediyor. Maceracı bir kavram olan İnsan hakları beşeriyetin çeşitli dönemlerinde görüş ve düşünce, Tarih ve coğrafya, Hikmet ve Felsefe, Din ve dünya, Hukuk ve siyaset alanlarında insanın zihnini kendine meşgul etmiştir.

Maalesef tehdit, güvensizlik, yoksulluk, açlık, tecavüz, katl etmek ve soykırım gibi acı kavramlar insanın kendi yaşam tarihinde dayanılmaz bir durumun oluşmasına neden olmuştur ki bunların geride bıraktıtğı en küçük izleri bile hala milletlerin tedavisi olmayan hastalıklarının var olmasına yol açmıştır.İnsanlık tarihine bakıldığında zayıf insanların her zaman güçlülerin çıkarlarının sağlanması için kurban gittikleri görülür öyle ki toplumun yüksek sınıflarının zengin grupları sosyal konum açısından daha iyi bir mevkide yer alıp böylece zorbalık kültürü toplumda yayılarak insani keramet ve zati menzilet bu konu nedeniyle savunmasız hale gelmiş bulunuyor.

Ancak tarih boyunca adaleti yaymak isteyen ve zulme karşı haykırışlarını seslendiren insanlar da beşeriyetin temel haklarının korunması yönünde çalışarak büyük adımlar atmışlardır. Buna yüce Allah'ın emri ile insanlığı her zaman adalet ve eşitliği sağlama yolunda hidayet ettiği ve dostluk ortamı içinde hakların peşinde olmayı tavsiye eden ilahi peygamberlerin öğretilerini örnek olarak söyleyebiliriz. Bu nedenle belki de günümüz dünyasında beşeriyetin en büyük zaferlerinden biri insan haklarını tamamıyla almak yönünde yayınlanan bildiri ve sözleşmelerdir.

Ama bu arada şu noktaya da dikkat etmek gerekir ki  insan haklarının temel şart ve gereksinimleri kolayca elde edilmemiştir. Aslında insan hakları dini adalet taleplik inancı, ideal görüşler, alimlerin düşünceleri, insanlık topluluğun ibret verici deneyimleri ve hükümetlerin millileşmesi amacıyla despotluğa karşı verilen mücadelelerin sonucunda ortaya çıkmış, küresel anlamda ise insan haklarının tanınması ve korunması için güvence sağlanmıştır.  Bu yüzden insan haklarını şekillendiren süreçlerinin çeşitli tarihi dönemlerde eski ve ortaçağ, rönesans ve günümüz dünyasında incelemek özel bir önem arz ediyor.

Hammurabi kanunları, büyük Kuroş fermanı ve Roma hukuku ile anılan oniki emir-name ve eski Yunan filozofların kuralları  İnsan haklarına ait eski belge ve metinleri oluşturmaktadır.

İnsanlık ilişkilerinde ve insan hakları ile ilgili yazılan ilk hukuki metin Hammurabi kuralı ile tanınıp ve yaklaşık 1730 yıl milattan önce 282 maddede tedvin edilmiştir.Hammurabi kuralı kraliyet tavsiyelerini ve saygı gösterilmesi gereken şartları içerip tanrılara övgü ile başlar.Taşlar üzerinde güzel biçimde yazılmış olan bu kuralın metni miladi 1902 yılında Şuş'ta arkeoloji çalışmaları ardından ortaya çıkmıştır ve halihazırda Paris'in Louvr müzesinde saklanıyor. Bazı söylentilere göre bu kural Hz. Musa Şeriatı gibi göklerden nazil olmuştur. Hammurabi kuralı menkul ve gayri menkul mallar, ticaret, teknik, iş, aile ve cinsel istismar gibi konularda hukuk ve cezaları belirleyor. kuralın çıkış dönemi yeni bir uygarlığın başlangıcı olarak bilinmekte.

Hahamenişi hanedanının kurucusu Büyük Kuroş'un adı kötülüklerle mücadele ve işlerin düzeltilmesi konusunda tarihte saygıyla anılmış ve onun davranışlarının bir peygamber tavrı niteliğinde olduğu kaydedilmiştir. Bazılarına göre Kuroş Kur'an – i Kerimde sözü geçen Zolgarneyn'dir.

Büyük kuroş milattan önce 539 yılında tarihi Babel kentinin kendi denetimi altına aldı ve aynı yılda ilk ''insan hakları ve milletler Tüzüğü''nü kapsayan tarihi bildirgesini yayınladı. O Babel kentini kendi denetimi altına aldıktan sonra Bahtul Nasr tarafından tutklanan va sayıları 40 bin üzerinde olan  Yahud kavmini serbest bıraktı ve onlardan çalınan malları geri verdi.

Roma hukuku da kendi tarihsel geçmişi ile aslında Avrupa ülkelerinin temel hak ve hukuklarını oluşturur. Roma hukukundan geriye kalan tarihi eserlerden oniki emir-name'ye değinebiliriz. Bu emirler temel kanunları basit bir tarım toplumu için ceza, mezhebi, özel ve genel hukuk çerçevesinde ve ayrıca örf ve adet üzerinden yargılamak için hazırlanmıştır.

Eski Yunanlılar da Sokrates, Eflatun ve Aristo gibi düşünürlerin etkisinde kalarak kültür ve medeniyetin altın çağına ayak basmışlar. Tarihi kanıt ve belgelere göre Atina'ın eski mücadeleci ve siyasetçisi olan Erikles'in doğumu ile Aristo'nun ölümü arasındaki dönem kuşkusuz dünya tarihinin önemli aşamasını oluşturur. Bu dönem Yunan medeniyetinin azametinin zirvesi olarak da algılanır. Çünkü bu dönemde hükümet işlerinde halkın katılımıyla ve ifade özgürlüğü ile adaletin sayesinde vatandaşlık hukuku Yunan toplumunda yaşamaya başlamıştır.