Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 26
Bugünden itibaren Resulullah'ın -saa- ekonomi siyerini ele almaya çalışacağız.
Resul ekrem'in -saa- ekonomi siyerini ele almadan önce birkaç temel konuya değinmemiz şarttır.
- Dünyevi ve uhrevi işlerde aşırıcılığa kaçmamak ve dengeyi sağlamak:
Bazılarının yanlış anlaması ve düşüncesine rağmen, öz Muhammedi İslam ve dinamik kültüründe, İslam dini insanların sadece ahlaki ve manevi ihtiyaçları göz önünde bulundurulmuyor. Bu ihtiyaçlara paralel olarak İslam'da insanın konut, giyim, gıda ve yaşamdaki tüm meşru zevkleri gibi maddi ihtiyaçlarının temini için de programlara sahiptir, fakat her iki konuda da "ılımlı olma" ilkesi önemle dikkate alınarak her türlü aşırıcılığa kaçınmaksa önlenmiştir. Hz. Musa –as- döneminde İsrailoğulları tüm çalışmalarını sadece maddi yaşam üzerine odaklamış, ve her yoldan servet biriktirmeye çalışıyorlardı. Risaletine başlayan hz. İsa –as- ise İsrailoğullarını mutlak dincilik bataklığından kurtarmak için onlarda ahlaki ve manevi değerleri ihya etmeye ve onlarda yaşamda şatafat ve lükse rağbetsizliği canlandırmaya çalıştı. Öyle ki bir grup manastırlara çekilerek yaşamın meşru zevklerinden el çektiler. Fakat Resulullah -saa- bisteinden itibaren orta bir yol izlemeye çalıştı. Bir yandan toplumda üretim, ticari ve tarımın tüm alanlarında çalışma ve maddi imkanlar ile meşru zevklere teşvik ederken, dünya sevdası, mal biriktirmek ve mutlak maddiyatçılıkla savaştı. Diğer yandan da yüce ahlaki, insani değerler ile maneviyatçılık eğilimleri ihya etmeye başladı.
Hiç şüphesiz kendini Resul Ekrem -saa- sünneti ve siyerini izlemekte olanlar, o hazretin yöntemini örnek alması ve Resulullah'ın -saa- yöntemleri ve davranışlarına uygun yaşaması gerekiyor. O hazret -saa- şöyle buyuruyor:
Her ibadet için halk arasında rağbet ve canlılık dönemi ve ayrıca gevşeklik dönemi söz konusu. Yoğun isteklerini benim sünnetimle uyarlarsa hidayete ermiştir ve benim sünnetime karşı çıkarsa, sapmış olacak ve tüm amelleri yok olacaktır. Ben hem namaz kılıyorum, hem dinleniyorum ve uyuyorum. Hem oruç tutuyorum ve hem iftar yapıyor ve yemek yiyorum. Yerinde güler ve ağlarım. Benim yöntemimden feragat edip ve ona sırt çevirirse, bana bağlı değildir.
- Tüm ekonomik girişim ve faaliyetlerde Allah eksenli olmak:
Resulullah'ın -saa- ekonomik siyerinde dikkat çeken bir diğer önemli konu, tüm ekonomik faaliyetlerde "Allah eksenli" olmaktır. Bu ilkeye göre muvahhid insan, Allah'ı dünyanın mutlak ve hakiki maliki biliyor. Tabi ki bu yapıcı sonuçlar, Allah'a inanan insanın, kendini sadece Allah'ın emanetçisi bilmesine böylece servet sarhoşluğuna kapılmaması, başkalarının haklarına taciz ve saldırıda bulunmaması, isyan etmemesi, toplumun mahrumlarına kayıtsız kalmaması, her türlü çalışmayı sadece Allah'ın rızası için yapması ve hiçbir ücret veya mükafat beklememesine sebep olur. Resulullah'ın -saa- bu özelliği, vefalı eşi hz. Hatice'nin –sa- yüklü mal varlığını,%100 ilahi Saikler ve Allah rızası için toplumun mahrum ve mazlumları arasında dağıtmasını sağladı. Buna ilaveten Resulullah -saa- kendi mübarek elleri ile yetiştirdiği hurma ağaçlarının ürünlerini defalarca satarak, geliri ile ilahi saiklerle sırf mahrumların ihtiyaçlarını gidermeye çalıştı.
3- Maad'a inanmak ilkesi ve ahırete, bu hayattaki yaşama öncelik vermek:
Resulullah'ın -saa- ekonomi siyerinin bir diğer önemli temel ilkesi, "Maad'a İnanış" ilkesine dikkat etmektir. Bu temel ilkeye göre İslam birey ve toplumun tüm meşru faaliyetlerine vurgu yaparak, bireysel malikiyet, izzetli ve şerefli bir yaşamın idare edilmesi için sonuçlarını kullanmayı resmiyete tanırken, ekonomik alışverişlerin insanı Allah ve kıyameti unutmaması için ölümden sonraki dünyayı hatırlatıyor. İnsanın ahreti için birikimi olması, tüm imkanlarını geçici yaşamı için harcamaması gerekir. Kur'an Kerim Allah ve maada inanan insanları tanıtırken de Nur suresinin 36 ve 37. ayetinde şöyle buyuruyor: Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.
Bir hadis-i nebevide şöyle anlatılıyor:
Allah yolunda infak edin hatta bir Men (3 kilo) kadar veya daha az, bir avuç kadar veya daha az veya hatta bir hurma tanesinin yarısı kadar, ve eğer birisi gücü yetmezse iyi sözlerle yürekleri sevindirsin zira kıyamette Allah nezdinde sizlere şöyle hitap edilecek: Senin hakkında şöyle böyle yapmadım mı? Sana göz ve kulak vermedim mi? Sana mal ve çocuk bağışlamadım mı? Ve kul da "evet" der. Burada yüce Allah şöyle buyurur: Öyle ise bak, ölümden sonraki dünyaya neler gönderdiğini gör. O arka ve önüne, sağına ve soluna bakar, yüzünü cehennem ateşinden koruyacak bir şey bulamaz. (Nur-el-Sakaleyn/ c5/s292)
4- ekonomik adalet ve her türlü ayırım ve sınıf farklılığı ile mücadele etmek:
İlahi peygamberlerin hareketinin temel ilkelerinden biri ise halk arasında "adaletin" sağlanmasıydı. Resul Ekrem -saa- da peygamberlerin risaletinin devamında toplumda Gıst ve Adaleti gerçekleştirmekle görevliydi ve şöyle buyururdu: Allah'ım, bana gıst ve adaleti kurmakla görevlendirdi.
Ekonomik adalet de bu konunun bariz örneğidir. Başka bir ifade ile İslami toplumda, ekonomik durum, bir grubun çok müreffeh, diğer bir grubun ise felaket ve yoksullukta yaşamayacak bir düzende olmalı. İslami düzende, bir toplumun kesimleri arasındaki farkların, mahrum kesimlerin sömürülmesi ve ayırımın göstergesi olmamalı. İslam'ın ekonomik sisteminde her türlü tefecilik, rüşvet, yolsuzluk ve lobicilik ile her türlü gayrı meşru hukukla mücadele edilmeli, beytülmale uzanan eller kesilmeli, böylece her kes hak ettiği kadar, yaptığı çalışmanın semeresini kazanmalı.
Eğer ekonomik adalet tam anlamıyla gerçekleşirse, bir çok ahlaki ve sosyal sapmanın kaynağı olan yoksulluktan eser kalmazken, zenginlerin boy göstermesi ve sultasına da mahal kalmaz. Böyle bir bakış açısı ile İslam peygamberi Resul Ekrem -saa- ekonomik adaleti sağlamaya çalıştı. Tabi ki Arap yarım adasının tasasız zenginleri bu düzeni kabul etmeyip, kendi çıkarları ve konumlarını koruyarak pekiştirmek için Resul Ekrem -saa- ve sahabesine karşı sert bir mücadeleye kalkıştılar. Onlar Resul Ekrem -saa- ve Müslümanlara 3 yıl Şeb'i Ebutalib'de (Ebutalib vadisi) ağır ekonomik ambargo uygularken, Medine'ye hicret eden Müslümanların tüm mal varlıklarına el koydular; böylece Allah vergisi nimetler ve milli servetleri yağmalamakla insancıl olmayan hayatlarını sürdürdüler.
Fakat Resul Ekrem -saa- asla yılgınlığa düşmeden zenginlikleri adaletle dağıtarak toplumdaki sınıf ayırımı ile mücadele etti, böylece Müslümanlar arasında kardeşlik anlaşması sağladı ve aralarında iyi bir dayanışma sağlamayı başardı. Öyle ki her kes sahip olduğu olanak ve imkanları seve seve diğerleri ile paylaştı, hatta cihat zamanında da savaşa gidenin yerine kardeşi onun ailesinin geçimini sağlarda.
Resul Ekrem -saa- kuran kerim'den ilham alarak daha büyük bir adım attı ve kendine kıyasla başkalarına öncelik verme anlamında olan "isar" ve fedakarlık kültürünün temeli attı. Böylece İslam'ın adil ekonomi ve insan severlik duyguları zirveye ulaştı. Nitekim Haşr suresinin 9. ayetinin bir bölümünde şöyle okuyoruz: … Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler…
Böylece ve İslami-insani temel ilkelerin gerçekleşmesi ile, adalete dayalı bir ekonomi toplumu kuruldu.