Güneşten hüzmeler - 50
Muharrem, tüm kalpleri Hüseyni şevke davet eden ve gönüllerde aşk ve şevk duygusunu canlandıran atan bir kalp gibidir.
Bugün İmam Hüseyin’in –s– şehadeti üzerinden asırlar geçtiği halde bu muazzam hadise gün be gün daha da canlanıyor ve daha da seçkin bir konum kazanıyor.
Her yıl Hüseyni yas merasimleri daha büyük bir ihtişamla düzenleniyor. Çünkü bu hadise, içinde çok seçkin kavramları ve manaları içeriyor.
Evet, eğer bu geniş kavramlar ve manalar yayılmamış olsaydı, bugün İslam’dan, Kur'an'ı Kerim’den ve İslamî maarif hakiketlerinden hiç bir şey geriye kalmazdı.
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei şöyle buyuruyor: Dinin temeli Aşura kıyamı ile bütünleşmiş ve Aşura bereketi ile hala ayaktadır.
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei Aşura olayı hakkında değerli noktalara işaret ediyor. Bu olayda Allah Resulü’nün –s– sevgili torunu Hüseyin bin Ali –s– gibi büyük bir şahsiyet yer aldığından, Ayetullah bu büyük şahsiyet hakkında şöyle diyor:
İmam Hüseyin’in –s– davranışlarında Medine’den hareket ettiği ilk günden, Kerbela’da şehit olduğu yarına kadar, baştan başa maneviyat, izzet, onur ve aynı zamanda hak teala karşısında mutlak kulluk ve teslimiyet göze çarpar. Bu tüm merhalelerde böyledir. O gün ki kendilerine yüzlerce mektup ve binlerce mektup gidirdiklerinde ve biz senin muhlislerindeniz, şiilerindeniz ve Irak’ta seni beklemekteyiz, dediklerinde asla kibirlenmedi. Yine bir yerde konuşma yaparkan ve:
خط الموت علی ولد آدم مخط القلادة فی جید الفتاة
Şeklinde buyururken, ölümden sözederken, şöyle yaparız, böyle yaparız demedi, düşmanları tehdit ve dostları Küfe’de mevki vaatleri ile kandırmaya çalışmadı. Marifetle beraber olan, kullukla beraber olan, tevazu ile beraber olan müslümanca hareket, tüm eller ona uzandığında ve ona saygı duyduklarını beyan ettiklerinde gerçekleşti. O gün de Kerbela’da yüzden daha az bir kalabalık, otuz bin kadar rezil ve eşkiyadan oluşan bir ordu tarafından kuşatıldı ve hayatını tehdit ettiler, en aziz yakınlarını tehdit ettiler, kadınlarını ve hanedanını esaretle tehdit ettiler, ama bu Allah’lık insanda ve bu Allah’ın kulundu ve İslam’ın bu aziz evladında zerre kadar ızdırap yoktu.
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei Aşura günü hakkında da şöyle diyor:
Aşura günü o büyük ve muazzam hadisenin doruk noktasıdır. Hüseyin bin Ali –s– savaş aletleri ve teçhizatı ile Kerbela’ya gelmemişti. Savaş meydanına gitmek isteyen biri, askeri ihtiyacı vardır, ancak İmam Hüseyin –s– kadınları ve çocukları da beraberinde gelişmişti. Bunun anlamı, burada tarih boyunca tüm insanların ilgisini ve duygusunu kendine çekecek bir hadisenin yaşanacağıydı, böylece İmam Hüseyin’in –s– yaptığı işin azameti belli olacaktı. İmam Hüseyin –s– düşmanların alçak ve rezil olduğunu çok iyi biliyordu. O hazret kendisi ile savaşmaya gelenlerin Küfe’nin bir avuç rezil ve eşkiya olduğunu ve ufak ve naçizane bir mükafat karşılığında büyük bir cinayete bulaşmaya razı olduklarını biliyordu. İmam Hüseyin –s– eş ve çocuklarının başına neler geleceğini de biliyordu. İmam Hüseyin –s– bunlardan gafil değil, ama aynı zamanda zalimlere teslim olmuyordu, yolundan geri dönmüyordu, bu hareketin devam etmesi üzerinde ısrar ediyordu. Bu yolun ne kadar önemli olduğu belli. Bu işin ne kadar büyük olduğu belli.
İslam Peygamberi’nin –s– rihleti üzerinden elli yıl geçtiği bir sırada, Yezid o hazretin yerine geçti. Yezid baştan başa fasık ve rezil biriydi. Yezid ne Allah’a ve ne de tevhide inanırdı.
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei’ye göre maalesef bu tuhaf durum o dönemin insanları için tuhaf gelmedi. İslam dünyasında bu denli büyük bir gaflet hakim olduğu ve hiç kimse tehlikeyi sızmadığı bir sırada acaba ne yapmak gerekir? İslam’ın mazharı olan, İslam Peygamberi’nin –s– değişmez kopyası olan Hüseyin bin Ali –s– gibi biri bu şartlarda ne yapmalıydı? Evet, o hazret İslam alemini sadece o gün için değil, daha sonraki tüm asırlarda uyandırması ve sarsması gereken bir iş yapmalıydı. Bu sarsıntı da İmam Hüseyin’in –s– kıyamı ile başladı. buna göre eğer İmam Hüseyin Küfe’de iktidarın başına geçmek için davet edildiyse ve o hazret de Küfe’ye doğru yola çıktıysa, tüm bunlar işin görece yüzü ve birer bahaneydi.
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei eğer İmam Hüseyin –s– Küfe’ye davet edilmeseydi, yine de bu kıyamın gerçekleşeceğini savunuyor ve bu konuda şöyle buyuruyor:
İmam Hüseyin –s– bu hareketi yapmak zorundaydı, çünkü esas gündemin ve özellikle bu şartlarda bir müslümanın esas gündeminin ne olduğunu göstermeliydi. İmam –s– gerekli reçeteyi daha sonraki asırlarda yaşayacak tüm müslümanlara gösterdi. İmam –s– bir reçete yazdı, lakin Hüseyin bin Ali’nin –s– reçetesi sırf sözcüklerle dolu ve boş laflar değildi, emir verip kendisi bir kenara çekilmesi değildi, bu reçete pratik bir reçeteydi. İmam Hüseyin –s– ilkin kendisi harekete geçti ve yolun bu olduğunu gösterdi. İmam Hüseyin’e –s– göre, eğer bu kıyam yolunda o hazretin canı feda olacaksa, ki İmam Hüseyin’in –s– mutahhar ve mübarek canı alemin en üstün canlarından biridir, eğer feda olursa, İmam Hüseyin –s– açısından pek fazla büyük bir bedel değildir. Eğer İmam Hüseyin’in –s– sahabesi olan en iyi insanların canı feda olursa, İmam Hüseyin –s– açısından ağır bir bedel değildir. Eğer Al-i Allah’ın fertleri, Resulullah’ın –s– hanedanı, Hz. Zeyneb –s– gibi bir şahsiyet ecnebilerin elinde esir olursa, çünkü İmam Hüseyin –s– bu çölde katledildiğinde onlar kadınları ve çocukları esir alacağını biliyordu, bu esaret ve bu ağır bedeli ödemek İmam Hüseyin açısından hedefine ulaşma yolunda ağır bedel değil değildi. İmam Hüseyin –s– hak kelimesini yüceltmek ve insanları kurtarmak için tüm varlığı ile arenaya çıkmıştı.
Gerçekte Aşura gibi yürekleri yakan ve parçalayan hadisenin kökleri müslümanların basiretsizliğine ve ahlak ilkelerinden uzaklaşmalarına dayanır. Oysa ne zaman sapkınlıklara karşı ses çıkarılmaz ve Allah’ın dini saptırılırsa, hareket etmek gerekir.
Bugün bir avuç radikal örüt İslam adına müslümanları katlederek malını, canını ve namusunu yağmalıyor. Bu caniler Allah’ın helalini haram ve haramını helal sayıyor. İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei’ye göre eğer İmam Hüseyin –s– döneminde insanlar İslamî ahlakdan ve dini basiretten yararlanmış olsaydı, Yezid ve İbni Ziyad ve Ömer bin Saad gibileri Kerbela topraklarında o faciaya imza atamazdı. Gerçekte ahlaki fesat ve sapkınlık, tarihin her diliminde bu tür sonuçlar doğurmuştur.
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei beyanatının devamında bazı önemli noktalara temas ederek şöyle devam ediyor:
İslam ümmeti ve İslamî toplum hiç bir zaman Aşura macerasını bir ders, bir ibret ve bir hidayet bayrağı olarak unutmaması gerekir. Kuşkusuz İslam dini Aşura ve Hüseyin bin Ali –s– kıyamıyla yaşatılmıştır. Nitekim Allah Resulü –s– de şöyle buyurmuştur: Hüseyin bendendir ve ben de Hüseyin’denim”. Bu manaya göre, yani benim dinim, benim yolum, Hüseyin –s– aracılığı ile devam edecektir. Eğer Aşura hadisesi olmasaydı, eğer bu muazzam fedakarlık İslam tarihinde yaşanmasaydı, bu tecrübe, bu pratik ders İslam ümmetine verilmezdi ve kuşkusuz İslam sapmaya maruz kalırdı ve İslam’dan önceki dinlerin başına geldiği gibi, İslam hakikatinden , İslam nuraniyetinden hiç bir şey geriye kalmazdı. Aşura’nın azemeti bundadır.
Bir çok ravi Aşura günü yaşananları kaleme almıştır. Bu ravilerden biri, İmam Hüseyin –s– ve büyük şahsiyeti hakkında şöyle yazıyor:
فو الله ما رأیت مکثورا
Yani, Allah’a and olsun ki onu yenilmiş bulmadım.
Burada MAKSUR sözcüğü, üzerine gam ve keder dalgaları dökülen kimse demektir. Aşura faciasında evlatları ve en iyi arkadaşları ölümle kucaklaşan, tam mal varlığı yağmalanan ve ne kadar bela varsa başına gelen İmam Hüseyin –s–, asla yenilgiye uğramış bir insan gibi gözükmedi ve tam tersiydi.
Aşura olayının ravisi şöyle devam ediyor: Bin hiç kimseyi musibetlerin karşısında Hüseyin bin Ali –s– gibi gönlü sağlam ve güçlü görmedim. Hiç kimseyi bunca musibete rağmen Hüseyin bin Ali –s– gibi yüzü tebessümlü, kararlı ve azim ve iradeli ve Allah’a tevekkül ettiğini gösteren birini görmedim.
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei bu konuda şöyle devam ediyor: Evet, bu şu bilinen ilahi izzettir. İmam Hüseyin –s– bu hareketi tarihte miras bıraktı ve insanlar böylesi bir hükümet ve toplum için mücadele etmesi gerektiğini anladı. Öyle bir toplum ki içinde alçaklık, cahillik ve esaret ve ayrımcılık olmasın. Hepimiz böyle bir toplum için cihat etmeliyiz.