Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 28
Bugünkü sohbetimizde Resulullah'ın -saa- toplumdaki yoksullar ve mahrumlarla ilgili siyeri ile tanışacağız.
İlahi peygamberlerin özelliklerinden biri, onların toplumun mahrum ve yoksul kesiminden olmasıdır. Tam da bu yüzden zülme uğrayanlar, aç ve yoksul insanların acılarını tüm benlikleri ile yaşayıp hissetmişler. Yüce Allah Resul ekrem'in -saa- çektiği acılar ve mahrumiyetleri Duha suresinin ayetlerinde şöyle açıklıyor:Kuşluk vaktine andolsun, Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki, Rabbin seni terk etmedi …Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?
Görüş sahibi uzmanlar, Resulullah'ın -saa- yetim olma felsefesi ile ilgili çeşitli görüşler ve yorumlarda bulunsalar da, Yüce Allah'ın, peygamberinin, dünya liderliğini, insanlık toplumunun hidayet görevini ve liderliğe başlamadan yaşamın acılarını tatmasını, mahrumların çilesini çekmesini, böylece mahrumlarla arasında ortak duyguların oluşmasını ve onları asla unutmamasını istiyordu. Bu yüzden Duha suresinde şöyle devam ediyor: Öyleyse sakın yetimi ezme! Sakın isteyeni azarlama!
Ardından Kur'an Kerim daha önemli ve ilginç bir konuya değinerek şöyle buyuruyor: Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat!
Hiç şüphesiz bin bir nimet ve refah içinde yaşayan liderler, toplumun mahrum kesimi ile en ufak sosyal ve duygusal bağı olmayan müreffeh kesim, asla mahrumların acılarını hissetmez, onların sorunlarının giderilmesine çalışmaz. Bu yüzden Allah teala, Resulullah'ın mahrumlardan gafil olmaması için melekuti miraç gecesinde kendisini muhatap alarak şöyle buyurmuştur:
Ya Muhammed! Bana sevgi göstermek, yoksullar ve muhtaçlara sevgi göstermektir. Öyle ise onlara yaklaş ve onların arasında bulun ve (mal biriktiren ve Allah'tan habersiz ) zenginlerden ve onların toplantılarından uzak durmaya çalış, gerçekten fakirler ve mahrumlar benim dostlarımdır. (İrşad-ul Gulub/279-280)
İslam peygamberi -saa- da yoksul kesime yaklaşa saiklerini kendisinde köklü olmasını sağlamak için Yüce Allah'ın dergahına dua etmekten vazgeçmeyip şöyle duada bulunurdu: Allah'ım! Beni yoksul kıl, yoksul öldür ve yoksullarla mahşur eyle. (el-Mustedrik- 1/538)
Bazı Müslümanlar ve müminler, Allah'a yaklaşmanın sadece bazı ibadetleri yetine getirmekle gerçekleşeceğini düşünüyorlar. Fakat Resulullah -saa- Allah dergahına yaklaşmanın yolunu şöyle çiziyor: … Allah'a ve O'nun harimine yaklaşma yolu, mahrumlara ve acizlere aşk ve onlara yaklaşmaktır. (Mekarim-ul Ahlak / 171)
Evet, kendini Müslüman ve Resulullah'ın -saa- izleyeni bilenler, mahrumların acısı ve onlara yapılan zülme karşı duyarsız kalamayacaklarını, üstelik onların arasına karışarak, yakından onların acı ve mahrumiyetlerine şahit olmaları ve de onların sorunlarını çözmeye çalışmaları gerektiğini biliyorlar. Hiç şüphesiz refah ve bol nimet içinde olanlar, toplumun yoksul kesimine karşı en ufak bir sorumluluk duygusuna sahip değiller. Kur'an Kerim Maun suresinde görünüşte namaz kılıp Allah'a taptıklarını sananların simasını şöyle çiziyor: Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.
Bu gurubun tam tersine, Kur'an Kerim gerçekten namaz kılan ve Allah'a iman edenlerden söz edince, onların infak ettiğini, sadaka verdiğini, başta zekat gibi onların insan severlik eylemlerini dikkate alıyor, böylece bir yandan Allah ile irtibatı gösteren diğer yandan ise mahluk ile ilişkiyi sergileyen namazın içerikli ve derin olduğunu belirtiyor. Bu iki konu, ilahi liderlerin ibadet ve davranış siyerlerinde tecelli eden iki seçkin özelliktir.
Resul Ekrem -saa- bu konunun önemini göstermek için emir-ul müminin Ali'ye –as- şöyle buyuruyor: Ey Ali, işte Allah yer yüzündeki mustaz'aflar ve yoksulların sevgi ve aşkını sana bağışlamıştır. Öyle ise onların senin kardeşin olmasından memnun ol, ve onlar da senin onların lideri ve rehberi olmandan mutlular. ( Bahar / c39/s306)
Mahrumlar ve muhtaçlara, ancak onlarla oturup kalkan, onlar gibi yaşayan ve şatafatlı lüks yaşamdan uzak duranlar yardım edebilir. Resul Ekrem tarafından yetiştirilen hz. Ali –as- Resulullah'ın -saa- yaşamı ve isiyerini anlatırken şöyle buyuruyor: Allah'ın selamı onun ve hanedanının üzerine olan Resulullah -saa- gerçekten kullar gibi yerde oturur ve yemek yerdi, elbise ve ayakkabılarını kendi elleri ile diker, eğersiz ata binerdi. (el-Hayat / c2 /s48)
Günün birinde ikinci Halife Resulullah'ın -saa- nezdine gitti. O hazreti, bir hasır üzerinde dinlenirken gördü; fakat o hazret, onu görünce kalkıp oturdu. Bu sırada Ömer, hasırın o hazretin vücudunda iz bıraktığını görünce, "Senin Allah resulü olduğuna ve Allah'ın, seni Kayser ve Kesra'ya üstün kıldığına şehadet ederim. Onların her ikisi en iyi maddi imkanlardan (lüks içinde yaşamaktan) zevk alırken, hasırın iri izleri sizin üzerinizde görünüyor" dedi. Resulullah -saa- on a karşılık şöyle buyurdu: (geçici) dünyanın onlara ve (ebedi ve kalıcı) ahiret yaşamın bizim olmasından memnun değil misin? (Mekarim-ul Ahlak/s157)
Lüks yaşama alışmanın en büyük hasarlarından biri, insanın yavaş yavaş kibirlenmesi, etrafındaki lüksün sürekli olması ve ölümün asla onlara uğramayacağını düşünmesidir. Kur'an Kerim bu zümrenin negatif özelliklerini açıklarken bu gerçeklere parmak basarak Humeze suresinde şöyle buyuruyor:
Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline! O, malının, kendisini ebedîleştirdiğini sanır. Hayır! Andolsun ki o, Hutâme’ye atılacaktır. Hutame’nin ne olduğunu sen ne bileceksin? O, Allah’ın, yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir.
Günün birinde sahabe, Resul Ekrem'i -saa- bir mücevher gibi çevrelemişken, eski püskü giyimli yoksul biri onlara yaklaştı, fakat oturacak yer bulamadı. O sırada tanınmış zengin biri yanında boş bir yer görünce oraya doğru yöneldi ve oturdu. Fakat zengin adam, yoksul adamı görür görmez, kendini ve giysilerini toparladı ve bir kenara çekildi. Onları fark eden Resulullah -saa- zengin adama hitabe şöyle buyurdu:
Acaba onun yoksulluğunun sana bulaşmasından mı korktun?
Bunun üzerine zengin adam hayır deyince bu sefer hz. Muhammed -saa- " acaba senin servetinden ona bir şey nasib olmasından mı korktun" diye sordu. Hayır cevabını duyan Resulullah -saa- bu kez, "elbiselerinin kirlenmesinden mi korktun?" diye sorunca adam yine hayır dedi. Resul Ekrem -saa- bu cevapların ardından " Peki o zaman neden kenara çekildin?" diye sordu. Gafil avlanan adam " yanlış ve hata yaptığımı itiraf ediyorum ve hatamı karşılamak için mal varlığımın yarısını bu Müslüman kardeşime vermeye hazırım" dedi.
Fakat bu sefer yoksul adam bu öneriyi kabul etmedi. Olayı izleyenler ise nedenini sorunca, yoksul adam, "Günün birinde benim de kibirlenmem ve benim gibi yoksul birine karşı aynı şekilde davranmamdan korkuyorum" dedi. (Usul-i Kâfi /c2/s26)