Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 31
İnsanlık toplumun en temel ihtiyaçlarından biri barış, huzur ve güvenliktir.
Bu gereksinim günümüzde her zamankinden daha fazla hissedilmekte. Uluslararası barış ve güvenliğin korunma konusu, sahip olduğu önem nedeni ile BM bildirgesinin birinci maddesinde, meydana gelen ihtilaflar ve krizlerin çözümlenmesi amacı ile barışçıl yöntemlerin kullanılması öngörülmüştür. Fakat zorba ve isyankar güçler BM bildirgesini dikkate almadan, insanlık toplumun en temel ihtiyaçlarından biri olan barış ve güvenliği hiçe sayarak çeşitli bahanelerle zayıf ülkelere saldırıp günahsız insanları kana bulamakta. Onlar bu yolla halkları zayıflatıp hayati altyapılarını yok ediyorlar. Hali hazırda Ortadoğu'da yaşanan acı olaylar bu olayın somut örneğidir. Üstelik BM bildirgesinin de pratikte hiçbir yürütme güvencesi olmadığını da gözler önüne seriyor.
Kelimenin tam anlamı ile barış ve dayanışma içinde yaşamanın münadisi olan İslam, insanlık toplumdaki sorunlara son vermek için insanlarda barış talepliğin pekiştirilmesi ve onların yegane Allah'a inancında kök salması gerektiği kanaatinde. Hiç şüphesiz dünyanın sömürgeci güçlerin savaş meydanı olduğu müddetçe insanlık barış ve güvenliğin tadına varamaz. Başka bir ifade ile eğer insanlık toplumu ilahi hakimiyet ilkesini ve yasama hakkının sadece Allah'a ait olduğunu kabul ettiği takdirde, sütlacı güçlerin sultacılığına mecal kalmaz. Sonuçta insanın yaşamı barış ve dostlukla geçer. Zira yüce Allah'ı sevgi ve rahmet kaynağı bilen bir mümin, insanlara aşk beslerken onlara güven ve huzur arzu eder. Böylece barış ve dostluk, savaş, nefret ve kanın yerini alır.
Resulullah'ın -saa- siyeri bu gerçeğin en bariz örneğidir. Tarihi kanıt ve belgelere göre barış ve dostluk İslami kültürde asalete sahiptir, bu yüzden cihat en son seçenektir. İlahi peygamberler aydınlatıcı delilleri ile Allah'a itaat eden, yüceliğe doğru yol alan ve hidayete ermiş bir toplum yetiştirmeye, insan severlik duyguları ve barış ruhunu insanların yaşamına egemen kılmaya çalıştılar. Yüce Allah Resul ekrem'e -saa- Nahl suresinin 125. ayetinde şöyle buyuruyor: (Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.
Buna göre İslam, bir düşüncenin dayatılmasına karşıdır; Hak ve batılı açıklayarak yol göstermekte ve insanlardan körü körüne taklit etmeden bilinçli olarak bir yol seçmelerini istiyor. Bu yüzden yüce Allah, alemlere rahmet olarak gönderdiği Resul ekrem'e -saa- Yusuf suresinin 108. ayetinde şöyle buyurmakta: De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
Bu yüzden Kur'an Kerim'in ilk ayeti Resulullah'a -saa- vahiy edildiğinde Yüce Allah ilim ve bilgiden söz ederek resulüne Alak suresinin 3-5 ayetlerinde şöyle buyuruyor: Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.
Böylece bu ilahi öğretiler uyarınca Resul Ekrem -saa- kültürsüz, geri kalmış vahşi ve bedevi insanlardan, muazzam bir uygarlığın temellerini atan seçkin bilinçli insanlar yetiştirdi. Acaba mantıkla, gönülleri fetheden bir din, dayatmacı ve savaş yanlısı bir din mi yoksa barış, dostluk ve dayanışma yanlısı bir din midir?
Bu gerçekleri ispatlayan en somut örnek, Hudeybiye barış anlaşmasıdır. Hicretin 6. yılında ve zilkade ayında gerçekleşen anlama. Bu yıl tüm tatlı ve acı olayları ile sona doğru yaklaşıyordu; Resul erkem -saa- rüyada Mescid-i Haram'da umre menasikini gerçekleştirdiğini gördü. Gördüğü rüyayı sahabeye anlatan Resulullah, rüyayı hayra yorumladı ve Müslümanların eski arzularının yakında gerçekleşeceğini belirtti. (Mecme-ul Beyan/ c9/s126)
Kısa bir süre sonra Resulullah -saa- Müslümanlar ve Medine'nin etrafında yaşayan kabileleri, kendisi ile birlikte Mekke'ye giderek, umre menasikine katılmalarını istedi. Resul Ekrem -saa- sadece Kabe'yi ziyarete gideceklerini, haram ayların saygınlığı nedeni ile (bir kılıçtan başka) savaş silahı taşımayacaklarını buyurdu. Resulullah'ın -saa- bu barış yanlısı hareketi, bazı yabancıların İslam dinine yönelmesine sebep oldu.
Resul Ekrem -saa- nihayet hareket emri verdi ve 1400 ila 1800 kişilik bir grupla birlikte "Zi el-Halife" adlı bir mekanda ihram giydiler ve 70 deveyi de kurban etme kararı aldılar; böylece yolculuktan hedeflerini açıklamış oldular.
Bunun üzerine Resul ekrem'in -saa- elçisi, Kureyş'in Müslümanların hareketinden haberdar olduğunu, güçlerini topladığını ve "Lat" ile "Uzza"ya yemin ederek Müslümanların girişini engelleyeceklerini haber verdi.
Resul Ekrem -saa- bu haberin ardından Allah'a yemin ederek, Allah'ın İslam'ı muzaffer kılması veya bu yolda canını vererek öldürülmesine kadar, tevhid inancını yaymakta müşriklere karşı kendi çalışmalarına ve direnişine devam edeceğini söyledi.
Müslümanların kervanı nihayet Mekke yakınlarında Hudeybiye adlı bir noktada durdular. Resul Ekrem -saa- orada beraberindekilere hitaben, eğer bugün kureyş'in kendisinden, akrabalık ve insanlık bağlarını güçlendiren bir şey istediği takdirde onlara vereceğini, ve barışçıl bir yol izleyeceğini buyurdu. (Tarih Teberi/ c2/s272)
Resulullah'ın -saa- Mekke'ye geliş hedefinden emin olmak isteyen kureyş, hazretin huzuruna elçiler gönderdi. Resulullah -saa- da "Biz savaş için Mekke'ye gelmiyoruz, bizin buraya gelme hedefimiz, Kabe'yi ziyaret ederek umre yapmaktır."buyurdu.
Bu sözleri duyan kureyş temsilcileri, Müslümanların ihram giydiklerini, sadece kılıfta olan kılıçtan başka silahları olmadığını gördüler. Bu yüzden kureyş'e dönerek neden Müslümanları engellemenin yersiz olduğunu belirttiler. Fakat kureyş elebaşları kendi inatlarında direnerek Müslümanların Mekke'ye girişlerini, hatta kabe'yi ziyaret için olsa bile engelleyeceklerine yemin ettiler.
Kureyş'in bir diğer elçisi " Orve bin Mesud" Resul Ekrem ile görüşmesi ardından, o hazrete hayran kalmışken Kureyş elebaşlarına şöyle dedi: Ben İran Şahlarının sarayına, Roma imparatoru ve de Habeşistan sultanların huzuruna çıktım. Fakat Muhammed'i izleyenlerin ona duyduğu saygıyı, bu sarayların hiç birinde görmedim. Bu yüzden onu asla teslim olmayacaklar ve etrafından dağılmayacaklardır. Ben izleyenlerin, onun abdestinden bir damlanın bile yere düşmesine izin vermediklerini, akan her damlayı teberrük olarak yüzlerine ve ellerine sürdüklerini gördüm… bu yüzden sizin biraz düşünmeniz ve fevri davranmamanız gerekir.
Kureyş temsilcilerinin Resul Ekrem -saa- ile görüşmeleri ardından açıklamalarına rağmen Mekke elebaşları kendi görüşlerinde hiçbir yumuşama veya esneklik göstermediler. Ardından 50 mahir süvariyi Resulullah'ın karargahı etrafında casusluk yapmaları ve mümkünse mallarını çalmak için görevlendirdiler, fakat casusların tümü hiçbir şey yapamadan Müslümanlar tarafından tutuklandılar. Resul Ekrem süvarilerin savaşmakla görevli olmadıkları için tümünün serbest bırakılmasına emir verdi. Hz. Muhammed -saa- böylece Mekke ziyaretinin barışçıl olduğunu, asla savaş niyetinde olmadığını ispatlamak istedi. (Tarih Teberi/ c2/s272)
Fakat Resulullah'ın -saa- tüm iyi niyetine rağmen kureyş elebaşları Müslümanlar ve Resul ekrem'in Mekke'ye girişini engellemekte kararlı görünüyorlardı. Bu yüzden kureyş'in tanınmış simalarından olan Süheyl bin Amr'ı müzakere için Resulullah'ın nezdine gönderdiler. Kureyş bu şekilde Resulullah'ı, o yıl Mekke'ye girişi ve umreden vazgeçmesini sağlamaya ve gelecek yıl bunu yapmaya ikna etmeye çalışıyordu.
Süheyl bin Amr'ın Resulullah ile müzakerenin ardından nihayet bir barış anlaşmasının hazırlanması ve taraflarca imzalanması kararlaştırıldı. Ardından hz. Muhammed -saa- hz. Ali'yi –as- isteyerek anlaşma metinini yazmasını istedi ve şöyle buyurdu:
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
"Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla"
Fakat Süheyl Rahman ve Rahim olanı tanımadığını yerine
باسمک اللهم
"Allah'ın adı ile" yazılmasını istedi. Ardından Resul Ekrem -saa- hz. Ali'den –as- şöyle yazmasını istedi: Bu, Muhammed Resulullah ve Süheyl bin Amr'ın üzerine anlaştığı ahittir.
Bunun üzerine Süheyl, "biz senin risalet ve nübüvvetini resmiyete tanımıyoruz; tanısaydık asla seninle savaşmazdık" değince Resul Ekrem mübarek parmağını "Resulullah" kelimesinin üzerine koyarak sildi. Ardından barış anlaşmasının metni yazıldı.
Anlaşma metni uyarınca:
- On yıl taraflar birbirleriyle savaşmayacak. İnsanlar emniyet içinde olacak.
- Gizli veya açık, taraflar asla birbirlerine zarar vermeyecek ve olumsuz herhangi bir girişimde bulunmayacak.
- Taraflar olumsuz müdahale anlamında birbirlerine kesinlikle karışmayacak.
- Üçüncü taraflar, isteyen Muhammed’le anlaşıp müttefik olur, dileyen Kureyş’le anlaşıp müttefik olur. Üçüncü taraflar bu hususta tamamen serbesttir.
- Velisinden izinsiz Muhammed’e sığınan kişiler Kureyş’e iade edilecek, fakat Muhammed’in ashabından Kureyş’e sığınan Muhammed’e iade edilmeyecektir.
- Muhammed, bu yıl Kâbe’yi ziyaret etmeksizin geri dönecek, Muhammed ve ashabı, gelecek yıl üç günlük hac ziyareti yapacaklar ve yanlarında ise kınlarında olmak şartıyla yolcu silahı bulunacaktır.
Anlaşma ve Resulullah'ın -saa- hazırlanmasındaki tutumu, İslam'ın barış yanlısı ruhunu ve özünü sergilemekte. Bu konu bizzat, İslam'ın yayılma sırrının, İslam inancının kılıç zoru ile dayatıldığına dair taraflı medya ve oryantalistlerin görüşlerinin yanlış olduğunu gösteriyor.