Ağustos 27, 2017 22:24 Europe/Istanbul

İnsan ruhu her türlü ayak bağından kurtulduğunda yüce Allah’ı daha iyi idrak eder ve hür yaşamak, huşu, tevazu, alçak gönüllü olmak gibi sıfatlara kavuşur.

Hür yaşayan ve her düşünen insan insanları gözardı etmediği ve inzivaya çekilmediği gibi sürekli insanların arasına karışır ve her türlü yollardan özellikle zor durumda olan insanlara yardım etmeye çalışır.

Özgürlük ve hürriyet, her insanın en büyük arzularından biridir. Gerçi batılıların ve liberallerin anlayışında özgürlük sadece insanların cismi özgürlüğü ve zevk almakla sınırlandırılır, ancak İslam dini daha da ötesini düşünerek insan ruhunun özgürlüğüne de önem verir. Gerçekte ne zaman insan ruhu maddi bağımlılıklardan ve geçici zevklerden sıyrılarak hür kalınca işte o zaman eşsiz sıfatlara kavuşur.

Biraz önce de belirtildiği üzere insan ruhu her türlü ayak bağından kurtulduğunda yüce Allah’ı daha iyi idrak eder ve hür yaşamak, huşu, tevazu, alçak gönüllü olmak gibi sıfatlara kavuşur. Hür yaşayan ve her düşünen insan insanları gözardı etmediği ve inzivaya çekilmediği gibi sürekli insanların arasına karışır ve her türlü yollardan özellikle zor durumda olan insanlara yardım etmeye çalışır.

Aslında ancak hür bir insan insaniyetin nihai derecesi olan fedakarlık ve canından vaz geçme mertebesine nail olabilir ve başkalarının refahı ve huzuru için canını feda edebilir. Fedakarlıkta bu denli yüce bir mertebeye ancak özgür ve hür bir ruh ile kavuşulabilir. Nitekim İslam Peygamberi’nin –s– torunlarından İmam Hüseyin –s– Aşura günü düşmanlarına hitaben şöyle buyurdu: eğer dininiz yoksa ve kıyamet gününden korkmuyorsanız, en azından hür yaşayın.

Özgürlüğü laubalilikte özetleyen ve aşırı haz ve zevkte gören insanlar sadece kendilerini düşünür ve başkaları da bunların gözünde ancak onların zevk almasına katkı sağladıkları sürece değerlidir, yoksa hiç bir değerleri yoktur. cismin özgürlüğü daha fazla zevk almakla sonuçlanır ve bu özgürlükte fedakarlık gibi kavramlar anlamını yitirir. Bu yüzden Batı düşüncesinde özgürlük kavramı İslam’ın yüce düşüncesindeki özgürlükten çok farklıdır.

Gerçekte İslam dininde özgürlüğün ilahi kökleri vardır ve tüm alanlar kapsar. Oysa Batı’da böyle değildir ve özgürlük sadece sosyal meselelerle sınırlıdır ve yasal kısıtlaması da yoktur ve bu da toplumda ve aile ocağında ciddi laubaliliklere yol açmaktadır.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu konuda şöyle diyor:

İslam dininde bu denli değerli olan sosyal özgürlük eğer bir milletin manevi ve hatta maddı değerlerini ziyan etme yönünde kullanılacak olursa, hiç bir faydası olmadığı gibi zararlıdır. Oysa kesin sabit değerler ve hakikatler bu tür özgürlüğü kısıtlamaktadır. Ahlak ilkeleri ve dini değerlerle beraber olmayan özgürlük toplumda laubaliliğe yol açar ve insanların haklarını çiğner. Bu yüzden içinde dini değerler ve dini inanç olmayan özgürlük çeşitli alanlarda aksamalara yol açar ve bu da Batı dünyasında şahit olduğumuz durumdur.

Özgürlük, tarih boyunca insanoğlunun en büyük arzularından biri olmuştur. Kölelerin patronların elinden kurtulması, tağut ve diğer zalimlerin zulmünden kurtulmak, bu arzulara birer örnektir. Özgürlük her insanın kesin hakkıdır ve tarih boyuncu türlü yollardan ve yerli tağutların veya ecnebi güçlerin sultacı huyu veya nefsani heva ve hevesleri yüzünden insanların elinden alınmıştır.

İnsanların özgürlüğe kavuşma çababı, İslam dininin vurgu yaptığı tavsiyelerden biridir. İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei özgürlüğün İslamî tealimin özünde yer alan bir kavram olduğunu belirterek şöyle diyor: çıkış noktası Batı yurdu olan bazı kavramların aksine özgürlük İslamî mirasta derin mazisi olan bir kavramdır ve Batı’dan ithal bir kavram değildir. Özgürlük kavramı İslam’ın özünde ve dini metinlerde ve masumların –s– siyerinde açıkça göze çarpan ve İslam’ı simgeleyen bir kavram olarak var olmuştur. Özgürlük meselesi Kur'an'ı Kerim’de ve masum imamların –s– kelamında sürekli üzerine vurgu yapılan meselelerden biridir. nitekim bizim özgürlüğe ve sosyal konularda vatandaşlık haklarının karşılanmasına yönelik inancımız hem köklüdür, hem dini temellere dayanır.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei laubaliliğin özgürlük olarak tanımlanmasını çok yanlış buluyor. Ayetullah Hamanei özgürlüğün kendine göre çerçevesi olduğuna inanıyor. Ayetullah Hamanei çok güzel bir tabirle kayıtsız şartsız ve sınırsız özgürlüğü zehirli ve tehlikeli bir besin maddesi gibi tanımlıyor ve hatta liberalizm iddiasında bulunan ülkelerde bile özgürlüğün çok güçlü yasal kayıtları ve şartları bulunduğunu vurguluyor. Ayetullah Hamanei şöyle diyor:

Özgürlük, laubalilikten farklıdır. Özgürlük tüm kuralları ayaklar altına almaktan farklıdır. İlahi nimet olan özgürlüğün kendine göre kuralları vardır. Kural olmadan özgürlük anlamsızdır. Eğer eroini ve insanı zehirleyen ve aileleri çökerten diğer zehirli maddeleri birileri ona buna vermek isterse, buna duyarsız kalamayız. Ya da birileri çıkıp sanatı kullanarak, ifade gücünü kullanarak, çeşitli araç gereçleri kullanarak, parayı kullanarak, insanları saptıracak olursa, insanların imanını hedef alacak olursa, İslamî ve inkılapçı kültüre darbe vuracak olursa, biz de oturup seyretmemiz ve bunun adı özgürlük dememiz asla olmaz. Böyle bir özgürlük dünyanın hiç bir yerinde yoktur, hiç bir yerinde. Hatta özgürlük iddiasında bulunan ülkelerde çok sıkı bir şekilde bağlı kaldıkları kırmızı çizgileri vardır. Bakın, Avrupa ülkelerinde hiç kimse Holokast hakkında konuşmaya ve bu maceranın doğru olup olmadığı konusunda görüş bildirmeye, ya da eğer gerçek ise nasıl olduğu hakkında görüş beyan etmeye cesaret edemez. Bu en büyük günahlardan sayılıyor ve önüne geçiliyor ve adamı yakalayıp hapse atıyorlar ve sonra da yargılıyorlar, üstelik özgürlük iddiasında da bulunuyorlar. Onlar kırmızı çizgi saydıkları durumlara karşı tüm gücüyle karşı çıkarken nasıl bizden gençlerimizin ve ülkemizin inanç ve inkılabına dayalı kırmızı çizgilerimizi gözardı etmemizi beklerler?

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ayrıca zevk almayı özgürlükle eş anlamlı bilen ve bu tür bir anlayışı yaygınlaştırmaya çalışanlara da karşı çıkarak şöyle diyor:

Zevk ve lezzeti ideal bir durum ve bir değer olarak algılayan ve aslında Batı kültürünün mirası olan lezzetin asaletini yaygınlaştıranlar şunu da bilmelidir ki biri uyuşturucu bağımlılığından zevk alır, biri cinsel şehvetini tatmin ederek zevk alır, biri de ona buna dayak atarak zevk alır. Bunlar zevk veren ve zevk sebebi olan her şeyi mübah sayıyor. Ancak bu tür düşünceleri yaygınlaştıranlara karşı asla duyarsız kalamayız.

Kur'an'ı Kerim’e göre insanoğlu fıtri olarak iyiliği ve kötülüğü bilir ve bu iki şeyi birbirinden ayırt edebilir. İnsan öyle bir yeteneği vardır ki yaşamın üzerinde düşünerek iyi ve kötü amelleri ve davranışları teşhis edebilir. Yüce Allah Şems suresinde güneşe ve aya, geceye ve gündüze, yere ve göklere yemin ettikten sonra 8. ayette insanın üzerine yemin ediyor: Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki.

İnsanoğlu bu yeteneğe sahip olduğu için her türlü iyiliği veya kötülüğü seçmekte serbesttir. İslam dinine göre insan, iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırt edebildiği için hür sayılmıştır ve bu yeteneğine göre de doğru yolu seçebilir.

İnsanın iyiyi ve kötüyü fıtri olarak tanıma yeteneğinden başka sahip olduğu bir başka özellik akıllı bir mahluk olması ve aklını kullanarak hayır ve şerri birbirinden ayırt edebilmesidir. İslam dinine göre akıl temelinde elde edilen tanım, hakiki tanımdır. Dolaysıyla insanın akıl sahibi olması onu seçici bir mahluk yapmış ve böylece ona kendi yaşamı üzerinde etki yapma imkası yaratmıştır. Sonuçta akıl sahibi olan insanın her bir mahluk olduğu düşünülebilir. Demek ki fıtrat ve akıl insanın özgür olduğunun güçlü temelleridir.

İran’da “istiklal, özgürlük, İslam Cumhuriyeti” sloganı ile yola çıkan İslam inkılabının kökleri İslamî tealime uzanır. İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İslam’ın gözetlediği hakiki özgürlük hakkında şöyle diyor:

İslam dininde insan hürriyetinin esas temeli tevhiddir. Özgürlüğün odak noktası tevhid kelimesidir. Tevhid sadece Allah’a inanmaktan ibaret değildir. Tevhid Allah’a inanmak ve tağuta karşı küfür beslemek, Allah’a kulluk etmek ve Allah’tan başkasına kulluk etmemektir. Allah teala Al-i İmran suresinin 64. Ayetinde şöyle buyurur: (Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Burada kimseyi Allah’a ortak koşmayın demiyor, hiç bir şeyi Allah’a ortak koşmayın diyor. Yani eğer sebepsiz adetleri izeleyecek olursanız, bu tevhide aykırıdır. İnsanları izlerseniz de durum aynıdır, sosyal düzenleri izlerseniz de aynıdır. İlahi iradeye uzanmayan her yerde böyledir, hepsi Allah’a ortak koşmaktır ve tevhid bu şirkten uzak durmaktır. Yüce Allah Bakara suresinin 256. Ayetinde şöyle buyurur: Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.