İki denizin birleşmesi (İmam Ali ile Hz. Fatıma’nın evlilik yıldönümü)
kameri takvimin son ayının birinci günü, Hz. Fatıma -s- ile İmam Ali’nin -s- evlilik yıldönümü. Bu günde Arş sakinleri büyük coşku içinde aleme nur saçıyor. Bu mübarek gün dolaysıyla gerçekleşen bu birleşmeyi bir öykü şeklinde sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Kureyş büyüklerinden her seferinde bir erkek Hz. Fatıma’yı -s- istemeye gelince, kendi kalp atışlarını daha belirgin bir şekilde duyar gibi oluyordu.
“Yüz kadar mavi gözlü siyah deve ve üzerinde Mısır’ın ala keten kumaşları yüklü, ayrıca on bin dinarı Fatıma’nın başlık parası olarak veriyorum, onunla beni evlendirin.”
Bu sözler Kureyş'in zengin işadamı Abdurrahman bin Auf’un ağzından çıkıyordu. Abdurrahman’ın sözleri henüz bitmeden bu kez Osman bin Afan konuşmaya başladı: Ben de bu başlık parasını vermeye hazırım. Üstelik ben daha erken Müslüman oldum, o zaman Abdurrahman’dan öncelikli sayılırım.
O sırada Hz. Ali -s- kendini zar zor tutmaya çalışıyordu ki, birden Allah Resulü’nün -s- öfkeli cevabını duydu:
Ne sandınız? Beni para pul, servet düşkünü mü zannettiniz? Yoksa izdivaç amelini bir ticaret mi sandınız? Ancak bilin ve herkese de bildirin, Fatıma’nın eşinin seçimi yüce Allah’ın yetkisindedir.
Hz. Ali -s- kendi geleceğini düşünüyordu. Birden Allah Resulü’nün gölgesini başında hissetti. Resulullah efendimiz -s- ona gülümseyerek şöyle buyurdu: Ali’ciğim! İzdivaçla aran nasıl? Hz. Ali -s- başını eğdi, fakat Allah Resulü’nün -s- bir baba şefkati ile gülümsemesini halâ hissediyordu. Utanarak ve yavaşça bir sesle şöyle arz etti: Resulullah’ın kendisi daha iyi bilir.
Ancak birden içine bir kaygı düştü: Sakın Resulullah bana başka birini önermesin!? Zira Medine’de evlenme yaşına gelen kız sayısı az değildi, ancak Ali’nin -s- gönlünü çalan onlardan hiç biri değildi.
Hz. Ali -s- ta çocukluk çağından itibaren Allah Resulü’nün -s- evinde ve onun mübarek elinde yetişmişti. Resulullah efendimiz -s- de ona özel ilgi duyuyordu, ancak bu konu Hz. Ali’nin -s- işini daha da zorlaştırıyordu. Öte yandan yoksulluk ve fakirlik de talebini arz etmesine mani oluyordu, gerçi Hz. Fatıma’ya -s- yönelik aşkı ve sevgisi onu öne itmeye yetiyordu. Sonunda kararını verdi. Üstüne başına çeki düzen verdi, düzgün bir kıyafet giydi ve Allah Resulü’nün -s- evinin yolunu tuttu.
Kapı çalındığında Allah Resulü -s- eşine seslendi:
Kapının ardında Allah teala ve peygamberi onu çok sevdikleri biri var. Eşi şaşkınlıkla sordu: Bu adam kim olabilir ki, henüz görmeden onu takdir ediyorsunuz? Allah Resulü -s- tebessüm ederek şöyle buyurdu: Allah ile ahdine en sıkı bağlı olan biri. Benim dostum, kardeşim ve insanların arasında en sevilen insan.
Bu adamın kim olduğunu iyice merak eden Ümmi Seleme alelacele kapıya doğru koştu. Ümmi Seleme o anı şöyle anlatıyor: Resulullah’ın -s- bu denli sevdiği insanın kim olduğunu öğrenme şevki beni öylesine sarmıştı ki, kalkıp kapıyı açmaya gitmek istediğimde ayağım kaydı ve neredeyse yere düşüyordum. Kapıyı açınca gözüm Ali’nin -s- yüzünün nuru ile aydınlandı.
Hz. Ali’nin -s- başı öne eğikti; utangaçlığı yüzünden konuşamıyordu. O sırada Allah Resulü’nün -s- sevgi dolu sesini duydu: Ali’ciğim, güya benimle bir işin vardı? Ne istiyorsun, söyle, içindekini anlat ve bil ki talebini kabul ediyorum.
Hz. Ali -s- utanarak ve mahcup bir sesle arz etti: Annem babam sana feda olsun. Ben sizin evinizde büyüdüm, siz kendi yiyeceğinizle ve ahlak ve siyerinizle beni büyüttünüz. Sizin benim hakkımda iyiliğiniz ve yürek yakmanız, anne ve babamdan daha fazla ve daha iyiydi. Benim terbiyem ve hidayete ermem de sizin elinizle oldu. Benim dünya malından hiç bir şeyim yok, ancak dünya ahiret her şeyim sizsiniz. Ya Resulullah, şimdi büyüdüm ve artık bir evim ve bir eşim olsun istiyorum, böylece onunla ünsiyet içinde huzura kavuşmak istiyorum. Bu yüzden bugün kızınız Fatıma’yı sizden istemeye geldim, zira sizin kızınızdan daha iyi bir eş olacak birini tanımıyorum. Bu benim tüm sözümdür.
Bu sözlerin üzerine Allah Resulü’nün -s- yüzü parladı. Sanki bu anı bekler gibiydi.
Allah Resulü -s- kızı Fatıma’nın -s- odasına doğru ilerledi; kapıyı çaldı ve içeri girmek üzere izin isteyerek içeri girdi. Resulullah efendimiz -s- sakin ve hoş bir sesle şöyle buyurdu:
Kızım, bugün senle farklı bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Seninle kardeşim ve vasim olan ve İslam’da makamını ve faziletini bildiğin Ali hakkında konuşmak istiyorum. Ben yüce Allah’tan seni en iyi mahluku ile evlendirmesini talep ettim. Şimdi Ali seni istemeye gelmiştir. Peki sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Bu sözlerin üzerine Hz. Fatıma’nın -s- yüzünde sevinç ve utanma duyguları bir arada belirdi. Allah Resulü -s- kızının güzel ve anlamlı sessizliğini görünce yerinden kalktı ve tekbir çekerek şöyle buyurdu:
Allah-u Ekber, sükut bir nevi ikrardır ve bu da kızım Fatıma’nın rızasının işaretidir.
Gökte büyük bir coşku vardı. Güzel sesli melek Rahil hutbe okuyordu. Herkes susmuştu ve Rahil aşk edebiyatının sözcüklerinden şiir okuyordu. Hutbe Allah Resulü’ne -s- selam ve salevatla son buldu. O sırada yüce Allah’ın buyruğu üzerine münadi şöyle seslendi:
Ey cennetteki meleklerim, Muhammed’in habibi Ali bin Ebu Talib’i ve Muhammed’in kızı Fatıma’yı tebrik edin, zira ben onlar için hayır ve bereket mukadder ettim.
Hutbeyi okuyan melek huzu içinde yüce Allah katına arz etti: Ey yüce Rabbim, acaba senin onların üzerine bereketlerin, bizim onlar için cennette şahit olduklarımızdan fazla mıdır? Allah teala şöyle buyurdu: Ey Rahil, benim onların üzerine bereketlerimden biri, onlara kendi sevgimi vermek ve insanların üzerinde kendi hüccetim yapmaktır ve izzetim ve celalime yemin ederim ki bu iki insandan yerde benim hikmet madenlerimin hazinelerini koruyacak evlatlar yaratacağım.
Camide oturacak yer kalmamıştı. Her taraf düğüne gelen davetlilerle dolmuştu. Namazdan sonra amca kızı ve amca oğlu arasındaki nikah kıyılacaktı. Bu nikah Hz. Ali bin Ebu Talib -s- ve Resulullah’ın kızı Hz. Fatıma -s- arasında kıyılıyordu. Ortalık sevinç kaynıyordu. O sırada Allah Resulü -s- konuşmaya başladı ve herkes sustu. Resulullah efendimiz -s- nikah hutbesi okunmadan önce şöyle buyurdu:
Nikahı hoş sedalı bir meleğin gökte diğer meleklerin huzurunda kıyma onuru ancak kızım Fatıma’ya aittir. Ey insanlar ve ey Kureyş büyükleri! Ey Fatıma’yı isteyen ve benden ret cevabı alan insanlar, bilin ki ben sizin Fatıma’yı istemenize hayır demedim ve asıl Allah teala onu size vermedi ve Ali’nin eşi yaptı. Cebrail bana nazil oldu ve şöyle dedi: Ey Muhammed, Allah teala şöyle buyuruyor: Eğer Fatıma’yı Ali için yaratmamış olsaydım, kıyamet gününe dek beşeriyetin babası Adem’den Fatıma gibi bir eş bulunmazdı.
Şimdi artık gönlünün arzusuna kavuşan ve dalgalı bir denizde güvenli sahile ulaşan biri misali sevinen Hz. Ali -s- secdeye kapıldı ve Neml suresinin 19. ayetini tilavet etti:
Ey Rabbim! Beni, gerek bana gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl.
Hz. Ali -s- ile Hz. Fatıma’nın -s- izdivacı üzerinden bir kaç ay geçmişti. Hz. Ali -s- her gün ve bazen günde bir kaç kez türlü bahanelerle Allah Resulü’nün evine uğruyordu. Ancak her gidişinde Allah Resulü -s- onu tebessümle karşılayarak şöyle buyuruyordu: Allah sana pak ve güzel bir eş nasip etti. Birbirinizin kıymetini bilin.
Aslında Hz. Ali -s- eşi Fatıma’nın -s- elini tutup kendi evine götürmek istiyordu, ancak bunu asla dile getirmiyordu ve Allah Resulü -s- bizzat bur kalbi isteğine karşılık vermesini bekliyordu. Ta ki günlerden bir gün, Ümmi Selma ve Medineli bazı kadınlar Resulullah’ın -s- huzuruna çıkarak şöyle arz ettiler: Eğer Hatice -s- hayatta olsaydı, Fatıma’nın -s- izdivacında daha hızlı davranırdı.
Allah Resulü -s- Hatice’nin -s- adını duyunca mübarek gözleri yaşardı ve şöyle buyurdu: Bana en zorlu günlerimde yar ve yardımcım olan birinin adını söylediniz. Gidin ve Ali’ye söyleyin, yanıma gelsin.
Hz. Ali -s- her zamanki gibi Allah Resulü -s- karşısında edepli bir şekilde oturmuştu. O sırada Allah Resulü -s- ona şöyle buyurdu:
Eğer eşini istiyorsan, bunun bir şartı var. Hz. Ali -s- Allah Resulü’nden -s- şartı sordu. Resulullah -s- efendimiz şöyle buyurdu: Eşine bir ev tedarik gör ve kendini düğün merasimi için hazırla.
Hz. Ali’nin -s- ev satına alacak parası yoktu ve bu yüzden Harise bin Numan’ın küçük evini kiraladı.
Güneş henüz batmıştı ki damat ve gelini Ümmi Seleme’nin evine getirdiler. Allah Resulü -s- Ümmi Seleme’den Fatıma’yı yanına getirmesini istedi. Ümmi Seleme de Fatıma’nın elini tuttu ve babasının yanına getirdi. Hz. Fatıma -s- sakin bir şekilde adım atıyordu, fakat mahcupluğu yüzünden ayağı kaydı. Allah Resulü -s- hakkında şu duayı okudu: Rabbim seni dünya ahiret kaymalardan korusun.
Allah Resulü -s- ardından Hz. Ali’nin -s- elini tuttu ve kızı Fatıma’nın yüzündeki örtüyü bir kenara itti ve daha sonra da genç çiftin ellerini birleştirdi ve şöyle dua etti: Ey yüce Rabbim, bu kız benim nezdimde en aziz insandır. Ey yüce Rabbim, bu da kardeşim Ali ve nezdimde en saygın insandır. Ey yüce Rabbim, onların arasındaki sevgi bağını daha da güçlendir.
Konuklar gittikten sonra Hz. Ali -s- eşini kaygılı gördü ve çelik kalbi eşinin kaygılı olması yüzünden daha hızlı atmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Ali -s- eşinin elini tuttu ve sebebini sordu. Hz. Fatıma -s- şöyle dedi:
Baba evinden kendi evime gelirken, ömrün sonu ve ahiret evini hatırladım. Ey Ali, gel ortak yaşamımızın başında namaza duralım ve yüce Allah’a ibadet edelim.
Bu sözlerin üzerine Hz. Ali -s- tebessüm etti, sanki onun kalbi arzusunu dile getirmişti.
Ve böylece bu izdivaçla beraber iki dipsiz deniz birbiriyle birleşti ve bu büyük aşk ve sevginin sonucunda cennetin efendileri Hz. Hasan -s- ve Hz. Hüseyin -s- gibi emsalsiz gevherler yetişti.