Kuranî müjdeler - 5
(last modified Wed, 06 May 2020 08:14:40 GMT )
Mayıs 06, 2020 11:14 Europe/Istanbul

Ramazan ayı güzel ve unutulmaz bir aydır. Bu mübarek ayda güzel anları başkalarına iyilik ve ihsanla birleşince, manevi ihtişamı ikiye katlanır ve tesir ve bereketleri daha da belirgin hale gelir.

Başkalarına iyilik ve ihsanda bulunmak, yüce Allah’ın sevdiği sıfatlardan biridir. İnsan başkalarını kendisinden öncelikli saymak ve sorunlarını gidermeye çalışmak ve ihsan ve fedakarlıkta bulunmakla Allah tealanın rızasını kazanır. Böyle bir insan genelde kendisi için beğenmediklerini başkaları için beğenmez ve beğendiklerini aynı şekilde beğenir.

Kur'an'ı Kerim’de bol bol kullanılan sözcüklerden biri ihsan ve diğeri Muhsinin (muhsinler) sözcüğüdür. Arapça Hüsn sözcüğünün türevleri olan sözcükler 28 şekilde ve toplam 194 kelime olarak kullanılmıştır. İhsan sözcüğü ve türevleri 34 kez ve muhsin sözcüğü de türevleri ile birlikte 39 kez Kur'an'ı Kerim’de gelmiştir. Kur'an'ı Kerim’de bu sözcüğün kullanıldığı ayetlerden biri Ahkaf suresinin 12. ayetidir. ayet muhsinleri şöyle müjdeliyor:

Oysa bundan önce de bir rehber ve rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı gelmişti. Bu ise önceki kitapları onaylayan, haksızları uyarmak için ve iyi yolda olanlara müjde olarak Arap diliyle gelmiş bir kitaptır.

Bu ayete göre semavi kitap göndermek ilahi sünnetlerden biridir. Semavi kitaplar ilahi rahmetin cilvelerinden biri sayılır ve beşerin imamı, hidayete erdiren ve yol gösterici olduğundan insanlar tüm alanlarda bu kitapları izlemelidir. Genelde ikaz ve müjde, Kur'an'ı Kerim’in hidayete erdiren mesajlarının iki temel eksenidir. Kur'an'ı Kerim’in temel amacı insanları zulüm ve kötülükten sakındırmak ve iyilik ve ihsana teşvik etmektir.

Peki ama, iyilik edenler kimlerdir?

Kur'an'ı Kerim’in buyurduğu üzere iyilik edenler ve muhsinler inanç açısından tevhit yolunda olan ve pratik açıdan direniş ve sabredenlerdir. Bu insanlar afetlerde, zorluklarda ve musibetlerde direnir ve ilahi rızayı gözetler. Tevbe suresinde iyilikte bulunanların ve muhsinlerin mükafatı en güzel biçimde beyan edilmiştir:

Muhacir ve Ensar'dan, ilklerden olan ve önde gelenlerle ve iyilikte onları izleyenlerden Allah razı olmuştur. Onlar da O'ndan razı olmuştur. ... Allah onlara, içinde süreli kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetleri hazırlamıştır.

Kur'an'ı Kerim muhsinlerin en bariz sıfatlarından birini malından muhtaç insanlara infakta bulunanlar şeklinde beyan ederek Al-i İmran suresinde şöyle buyuruyor:

Onlar, bollukta da darlıkta da infak ederler. Öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah muhsin olanları sever.

İslam Peygamberi’nin -s- pak Ehl-i Beyt -s- fertlerinden gelen rivayetlerde ve hadislerde de belirtildiği üzere ihsan bir nevi kişisel hakkında vazgeçmek ve fedakarlıkta bulunmaktır. Bu yüzden İmam Ali -s- şöyle buyurur: imanın en önemli parçası insanlara ihsanda bulunmaktır.

Rivayetlere göre iyilikte bulunan insanlar ilahi sevgiden yararlanır; Allah onları hidayete erdirir ve ilim ve hikmet bağışlar. Allah ayrıca bu insanların sonunu hayır yapar ve bu yüzden kurtulanlardan olurlar.

Güzel toplum, bireyleri birbiriyle ilişkilerini sevgi ve güzel ahlaki sıfatlarla bütünleştiren toplumdur. Böyle bir toplumda insanlar birbirine yakındır ve sorunları birlikte çözmeye çalışır. İnsan severlik, ihlas, hoşgörü ve infak gibi güzel sıfatlar bu toplumda gelişir ve onu değiştirir. Allah teala Kur'an'ı Kerim’in Lokman suresinde insanları iyi amellere teşvik eder ve iyilikte bulunan kullarını takdir ederek onların has özelliklerini beyan eder ve hidayete ve kurtuluşa davet ederek şöyle buyurur:

İşte Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenler onlardır, kurtuluşa erecek olanlar da yalnızca onlardır.

Yine Bakara suresi şöyle buyurmakta:

Allah yolunda malınızı infak edin. Kendi kendinizi tehlikeye atmayınız ve iyilik yapmaya devam ediniz; Allah iyilik yapanları sever.

Kur'an'ı Kerim’de birçok ayet insanın iman ve kulluğunu iyilikte ve ihsanda bulunmasının temel etkeni ve aynı zamanda her Müslümanın başka insanlara karşı teklifi olarak beyan ediyor. İslam öğretilerine göre ihsan ve iyilikte bulunmak toplumda serveti dengeliyor, sınıfsal farklılığı yok ediyor, insanların arasında dostluk ve samimiyeti arttırıyor, günahların bağışlanmasına vesile oluyor ve sonuçta iyilikte bulunan insanların dünya ahiret saadetini güvence altına alarak Allah katında sevilen kul yapıyor.

Bilimsel araştırmalara göre iyi amel ve ihsan ve iyi bir işi yerine getirmenin yarattığı güzel duygu insanda serotonin adında bir maddenin üretilmesine vesile olur. Serotonin, insanda mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren bir nörotransmitterdir. Bu nedenle mutluluk hormonu olarak bilinir. Dolayısıyla iyi amel insan üzerinde müspet tesiri vardır.

Niyetin Gücü adlı kitabın yazarı psikolog Dr. Wayne Walter Dyer bu konuda şöyle diyor: iyi amel her ne kadar basit olursa olsun, sadece iyilikte bulunan insanda değil, hatta iyilik gören insanda serotonin maddesinin üretilmesine sebep olur. Bundan daha da ilginç olanı, aynı olay iyiliğe şahit olan insanlarda da yaşanmasıdır. Yani ihsan ve iyilikte bulunmak hem iyilikte bulunan ve hem iyiliğe maruz kalan ve hem iyiliğe şahit olan insanların üzerinde olumlu etki yapar.

Günlerden bir gün adamın biri İslam Peygamberi’nin -s- huzuruna çıktı ve aç ve yoksul olduğunu arz etti. Allah Resulü -s- evini adama tarif etti. Adam Resulullah efendimizin -s- evine gitti, fakat muhterem eşleri adama evde yiyecek hiç bir şey olmadığını söyledi. Adam geri döndü ve konuyu anlattı. Allah Resulü -s- bulunduğu meclistekilere sordu: Kim bu gece bu adamı misafir edecek? Hz. Ali -s- hemen ayağa kalktı ve ben, diye arz etti. Hazret ardından adamı yanına alarak evine götürdü ve eşi Hz. Fatıma’ya -s- evde yiyecek olup olmadığını sordu. Eşi şöyle karşılık verdi: çocuklarımıza kadar yetecek kadar var, ama biz misafire kendimizden ve çocuklarımızdan öncelikli biliriz.

Bu cevabın üzerine Hz. Ali -s- şöyle dedi: Çocukları yatır uyusunlar, lambaları da söndür. Hz. Fatıma -s- öyle yaptı ve karanlıkta bir sofra kurarak evdeki yiyeceği sofraya koydu. Hz. Ali -s- karanlıkta ağzını oynatarak o da yemek yediğini telkin ediyor ve böylece misafiri utanmamasını ve gönlü rahat bir şekilde yemeğini yemesini istiyordu. Misafir adam yemeğini bitirince Hz. Ali -s- lambayı yaktı ve o sırada sofradaki kabın Allah’ın izniyle yemekle dolduğunu fark etti. Sabah olunca hazret namaz için camiye gitti. Allah Resulü -s- Hz. Ali’yi -s- görünce şiddetle ağlayarak şu ayeti tilavet buyurdu: Bunlar fedakarlıkta bulunur ve kendileri zor durumda olsa bile din kardeşlerine öncelik tanır.