Hac farizası özel - 2
(last modified Sun, 26 Jul 2020 08:55:10 GMT )
Temmuz 26, 2020 11:55 Europe/Istanbul

Dünya genelinde her yıl irili ufaklı çeşitli konuların üzerine kongreler ve konferanslar düzenlenir.

Bunlardan bazıları diğer bazılarına nazaran daha muazzam ve daha ihtişamlıdır, ancak hiç bir Hac kongresi kadar eski ve azametli değildir. İnsan tarihi kadar eski olan milyonluk Hac kongresi tevhit ekseninde ve şeytan karşıtlığı temelinde düzenlenir.

Hac farizasını ele aldığımız sohbetimizin bugünkü bölümünde bu ilahi farizanın talim ve terbiye, sosyal, siyasi ve manevi boyutlarını gözden geçirmek istiyoruz.

Zilhicce ayı geldi; Hz. İbrahim’in -s- melekuti daveti yerde ve gökte yankılanıyor: Ey insanlar, Allah sizi Hacca davet etmiştir; o zaman Kâbe’ye doğru koşun.

Her yıl Mescid-i Haram bu günlerde Allah tealanın davetine lebbeyk diyen milyonlarca aşık yüreği ağırlıyor. Ancak ne var ki bu yıl aşık yürekler bu kutsal mekanın hicranını yaşıyor ve lebbeyk Allahümme lebbeykin hasretini çekiyor. Bu yıl Müslümanlar Zemzem suyunu yudumlayamayacak ve Arafat’ta münacatın ve Mina’da ibadetin tadına varamayacak. Bu hicran hakikaten zor ve acı geçen bir hicrandır. Yüce Allah’tan Hac farizası yolunda çıkan tüm engelleri kaldırmasını niyaz ederek, sohbetimize devam ediyoruz. Varsın bu büyük ibadetin tadına bir nebze olsun varalım.

Sohbetimizin başında belirtildiği üzere, dünya genelinde her yıl irili ufaklı çeşitli konuların üzerine kongreler ve konferanslar düzenlenir. Bunlardan bazıları diğer bazılarına nazaran daha muazzam ve daha ihtişamlıdır, ancak hiç bir Hac kongresi kadar eski ve azametli değildir. İnsan tarihi kadar eski olan milyonluk Hac kongresi tevhit ekseninde ve şeytan karşıtlığı temelinde düzenlenir. Hac, tevhit, ihlas, ibadet kongresi, dua ve münacat kongresi, milyonların fani dünyadan koparak ve nefsi ile mücadele ederek ahiret yolculuğuna alıştırma yapma ve ilahi yolu takip etme buluşmasıdır. Hac insanı saadet ve hidayete erme yolundan alıkoyan her şeyle amansız mücadeleye hazırlayan bir kaç günlük tatbikat ve alıştırma gibidir.

Hac sırasında insan ebedi saadete nail olabilmek için diyarını, malını mülkünü ve tüm sevdiklerini unutmasını öğrenir. Bu ibadet sırasında insan yolculuğun zorluklarına, uykusuzluk, koşmak, ızdırap ve evsiz barksız kalmaya alışmalı ve kendini bezemekte kullandığı elbise ve ziynet eşyaları ve bencilliğine sebebiyet veren her şeyden arınmayı öğrenmelidir. İnsan bu ibadet sırasında ancak yegane Allah’ın davetine evet demeli ve türlü davetleri duymamazlıktan gelmelidir. İnsan bu ibadet sırasında hak ve adalet ekseninde hareket etmeli, an be an amellerini ölçmeli ve ilahi emirlerin ve isteklerin çemberinin dışına çıkmamaya özen göstermelidir. Eğer hacı bencillikten kurtulmaz ve nefsini tezkiye ve tasfiye etmez ve nihayetinde tüm ahlaki kötülüklerden ve rezilliklerden arınmazsa, haccın sırlarını anlamamış ve gerçek hacı olmamış demektir.

Hac farizası Allah’ı arayan ve büyük bir aşk ve sabırsızlıkla maşukun yoluna adım atan ve dağları taşları aşarak an be an ve diyar diyar onu arayan mümin insanın ruh halinin çeşitli şekillerde tecellisidir. Bu muazzam ve emsalsiz kongrede herkes kendini yeniden geliştirme, nefsini arındırma, ilahi kata yaklaşma ve dünyevi olan her şeyden kopma peşindedir. Gerçi bu ruh hali ilk etapta bir nevi ruhbanlık ve halktan kopma şeklinde algılanabilir, ancak emsalsiz Hac kongresinde bu bireysel amel topluca yerine getirilen amellerle öylesine iç içe olur ki her bireyin bireyselliği büyük Hac kongresinde yer yer vakfelerinde ve en muhteşem şekliyle Arafat’ta anlam kazanır. Hac farizasında bireysel ve toplumsal amellerin iç içe olması aslında bir nevi büyük İslam ümmetinin sosyal ve siyasi çizgilerini de belirler. İslami toplumda ne birey toplumun ne de toplum bireyin lehine kurban edilir ve bu iki ancak bir arada anlam kazanır ve gelişir.

Hac farizası kıyamet günü ve ahiret aleminde büyük haşr ve uyanmanın küçük bir örneğidir. İnsanların evini yurdunu bırakıp uzak bir diyarda ilahi rahmet umuduyla bu diyara gelmesi, ölüm anı ve tüm varlıkları bırakıp hiç  bir puan ve hiç bir farklılık olmaksızın başkaları ile yan yana ve ilahi kat tarafından kabul veya ret umuduyla bu muazzam denize girme alıştırmasıdır. Hac sırasında zengin fakir, herkes aynı kıyafetle Kâbe’nin etrafında toplanır. Herkes ilahi rahmete umutla bakar ve amelleri kabul görüp hacı olmayı ve ilahi rahmet sofrasına kabul edilmeyi arzu eder. Ve nice insan vardır kendini hacı bilir, oysa amelleri ve çektiği zorlukların sonucu hüsrandan başka bir şey değildir ve Hac ibadetleri ilahi katta kabul görmemiştir. Bu, her insan hangi konumda olursa olsun fani dünyayı sadece bir kefenle terk ederek vardığı kıyamet gününden bir görüntüdür. Hacı Hac meydanında bir kez kıyamet gününü dünyevi boyutta karşısında bulur ve bir gün muzdarip ve savunmasız bir şekilde ilahi katın huzuruna çıkması ve hükmedenlerin en büyük hükmedeni karşısında kabul veya ret cevabı ile karşılaşmayı ve saadet veya şekavetten birine kavuşmayı ve cennet veya cehennem yoluna girmeyi hatırlar.

Kur'an'ı Kerim ayetleri ve rivayetlere göre Hac, bu farizayı yerine getirenlerin üzerinde emsalsiz tesirlerinin yanı sıra İslam ümmeti için de maddi manevi birçok getirisi vardır. Bu getirilerin bazıları Hac yerine getirildiği günlerde ve bazıları da İslam ümmetinin geleceğinin ufkunda tesirini belli eder. Ekonomik gelişme, vahdet ve kardeşlik, sorunların çözümü, ihtilafların giderilmesi, İslam ümmetinin gücünün sergilenmesi ve evrensel İslam medeniyetini kurma hazırlığı, Hac farizasının bireysel boyutun ötesinde toplumsal boyutta göze çarpan maddi manevi faydalarının bir bölümüdür.

İslam Peygamberi -s- hicretin yedinci yılında, yani Mekke fethinden bir yıl önce Hudaybiye barış anlaşması gereği Umre yapmak üzere Mekke’ye girme ve bu kentte üç gün ikamet etme hakkını kazanmıştı. Allah Resulü -s- beraberinde iki bin Müslüman’la Mekke’ye doğru hareket etti ve Mikat’ta ihram giyerek büyük bir ihtişamla Mekke’ye girdi ve Kâbe’yi tavaf etti. Siyasi açıdan oldukça hassas ve kritik bir durum olan o anlarda İslam Peygamberi -s- sahabeye şöyle buyurdu: Omuzlarınızı üryan edin ve müşrikler sizin güçlü kollarınızı ve sert derinizi görecekleri şekilde tavaf edin.

İslam Peygamberi’nin -s- sahabesi o hazretin bu emrini yerine getirdiler. O sırada müşrikler Kâbe’nin etrafında toplanmış, İslam Peygamberi -s- ve sahabenin muhteşem tavafını seyrediyordu. Ne zaman Müslümanların lebbeyk Allahümme lebbeyk haykırışı kesilecek olursa, İslam kumandanlarından Abdullah bin Ravahe Allah Resulü’e -s- işaret ederek güçlü bir sesle meydan okumaya başlıyor ve şöyle diyordu: Ey kafirden doğanlar, yolu Allah Resulü’ne açın; yolu açın ve bilin ki tüm saadetler Resulullah’ın -s- risaletini benimsemekle gerçekleşebilir. Ey yüce Rabbim, ben o hazretin söylediklerine iman ettim ve hakkı, onun emrini benimsemekte görüyorum.

Kuşkusuz Kâbe’yi tavaf etmek, İslam Peygamberi -s- ve sahabesi için müşriklere karşı bir nevi gövde gösterisiydi ve ibadet yapmakla beraber müşriklerle mücadelede İslami ihtişamı ve siyaseti yansıtıyordu.

İşte bu yüzden İran İslam Cumhuriyeti nizamının büyük kurucusu İmam Humeyni -ks- şöyle buyuruyordu:

Lebbeyk lebbeyk haykırışınızda tüm putlara hayır haykırışı vardır ve tüm tağutları ve putları reddediyorsunuz. Şuur ve irfanla Maş’erul haram ve Arafat’a gidin ve her vakfede hak vaatlerinden ve mustazafların hükümetinden emin olur ve sükut ve sükun ile hak ayetleri üzerinde düşünün ve mahrumları ve mustazafları küresel istikbarın pençesinde kurtarmayı düşünün.

Hac, İslami toplum ve yeni İslami medeniyetin küçük bir örneğidir. Hac mevsiminde insanlar farklı dillerden, farklı ırklardan ve farklı kültürlerden dünyanın dört bir yanında Allah tealaya kulluğunu ilan etmek üzere bir araya gelir. Her yıl vahdet alıştırması sayılan bu ibadet aslında Hz. Mehdi’nin -s- liderliğinde Müslümanların evrensel iktidarı için bir alıştırmadır. Rivayetlere göre Hz. Mehdi -s- hükümetinde insanlar, tüm ihtilaflar ve savaşlar sona erecek düzeyde akli ve ahlaki kemale ermiş olur ve tüm insanlar bir arada sevgi, hoşgörü ve kardeşlik çerçevesinde yaşar. Hac kongresinde hatta birbirinin dilini anlamayan farklı ülkelerden gelen hacıların gönül birlikteliği söz konusudur. Gerçi bu küçük ve pek mükemmel olmayan bir örnektir, ama yine de günümüz insanının tecrübe ettiği afetlerle dolu bir yaşamdan farklı biçimde yaşama örneği sayılır.

Ancak Hac farizasının ruhu, genellikle gaflete uğrayan veliyi emr ve velayeti benimseme ruhudur. İmam Muhammed Bakır -s- Kâbe’yi tavaf edenleri görünce şöyle buyurur:

Cahiliye döneminde de bu şekilde yedi kez Kâbe’ye tavaf edilirdi. Ey insanlar, bilin, Allah’a and olsun insanlar Hac amellerini yerine getirmek ve günahları için af dilemek ve sözlerini ve adaklarını yerine getirmek ve bize başvurmak ve sevgilerini beyan etmek ve bize yardım etmekle görevlendirilmiştir.

Bu sırlarla dolu mesele, yani masum İmam’a -s- vefa ve itaati ilan etmek, İbrahimi Haccı cahiliye Haccından farklı kılan durumdur. Bu gerçekte Hac farizasının ruhu ve kemalidir ve böylece bir Hac, Hz. Mehdi -s- liderliğinde evrensel İslami medeniyete zemin hazırlar.