Al İrfan; İslam dininde şehadet ve şehit - 3
(last modified Mon, 24 Aug 2020 07:56:46 GMT )
Ağustos 24, 2020 10:56 Europe/Istanbul

İslam dininde şehadet kültürünü ele aldığımız programımız boyunca şehadet ve şehadet talepliğin İslam dininde bir değer olarak konumunu beyan etmek istiyoruz.

Bugünkü sohbetimizi ise şehadet taleplik kültürü ile din arasındaki irtibatı Kur'an'ı Kerim ayetleri ve nebevi siyer temelinde gözden geçirmek istiyoruz.

Şehadet, insanın yücelmesinin doruk noktasıdır. İslam kültüründe ve özellikle Şia mezhebinde en değerli ve en pahalı amel, en üstün kurtuluş yolu, en yüce makam ve iyiliklerin en iyisi, şehadet mertebesine nail olmaktır. Şehit için en muhteşem anlar, alçak düşmanların eliyle şerefli bir ölüme nail olup muzaffer olmasıdır.

Şehit, Şia mektebinin şekillenen ifadesi ve tüm beşeriyet için model ve kriter olmasıdır. Şehit, canını feda ederek İslam ağacını sulayan ve fesadın kökünü kurutan insandır. Şehit, toplumun direnişini ve aktifliğini güvence altına alır ve topluma ruhi kapasite kazandırarak her türlü zafiyeti yok eder. Gerçekte şehadet taleplik kültürü, dini inançtan beslenen kültürel değerdir ve sonucu da insanı kemale erdirmek sayılır. Şehit, toplumu ıslah etmek amacıyla ve sırf yaratanın rızasını kazanmak için büyük bir şevkle ölüme kucak açan insandır.

Kur'an'ı Kerim birçok ayette müminleri canını ve malını Allah yolunda feda etmeye davet eder. Örneğin Tevbe suresinin 41. ayeti şöyle buyurmakta:

(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

Kuşkusuz cihat, dini mukaddesatı ve ilahi elçileri savunmak ve dinin yücelmesi yolunda canımızı feda etmektir. Kullarına can, mal, eş, evlat ve aile veren ve onları tüm kainata musallat eden Allah onların için neyin daha hayırlı olduğunu herkesten daha iyi bilir. Bu yüzden bu ayet insan için canını ve malını Allah yolunda feda etmenin daha hayırlı olduğunu vurguluyor.

Allah teala Kur'an'ı Kerim’in diğer birçok ayetinde müminlerin canını ve malını O’nun yolunda feda etmesini, Allah’a yardım etme ve ilahi ahde vefa şeklinde tanımlamıştır. Nitekim Ahzab suresinin 23. Ayetinde şöyle okumaktayız:

Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.

Müminlerin Allah yolunda canını feda etmesi, yüce Allah’a adadıkları adağı yerine getirmek gibidir. Bu ayette müminlerin sözünü yerine getirdiklerine yapılan vurgu aslında Allah yolunda şehit olmaya işaret etmektedir. Buna göre Allah yolunda canını feda etmek, mümin kulların Allah teala ve peygamberi ile düşmana sırt çevirmeme ve dini savunma yönünde ahitlerine bağlı kalmalarıdır. Bu ayetten anlaşıldığı üzere, Allah yolunda şehit olmak dinin korunması ve ilahi ahdin en iyi şekilde eda edilmesi ve ilahi takdiri toplamasıdır.

İslam tarihi başlı başına bu tür fedakarlık ve cihat örnekleriyle doludur ve Leylet’ul Mabit olayı bu örneklerden biridir.

Tarihi kaynaklarda belirtildiği üzere, İslam Peygamberi’nin -s- kafirleri ve müşrikleri İslam’a daveti gelişmeye başlayınca, Kureyş kafirleri Ebu Talib’in vefatından sonra Müslümanları eziyet ve taciz etmeye ve onları İslam’dan el çekmeye zorlamaya başladı. Müslümanların hayatını tehlikede gören Allah Resulü -s- Yesreb halkı ile yaptığı anlaşmanın ardından Müslümanlara Yesreb’e hicret etmelerini emretti. Müslümanlar bir kaç merhalede ve küçük gruplar halinde ve Kureyş kafirlerinin gözünden uzak gizlice Yesreb’in yolunu tuttu.

Kureyş kafirleri son çareyi İslam Peygamberi’ne -s- suikast düzenlemekte buldu. Allah teala ise vahiy yoluyla o hazreti müşriklerin şom planından haberdar ederek Yesreb’e hicret etmesini emretti.

Allah Resulü -s- hicretten önce konuyu Hz. Ali -s- ile paylaştı ve o hazretten kendisinin yerine yatakta yatmasını istedi. Nebevi mektepte yetişen Hz. Ali -s- bu öneriyi büyük bir mutlulukla kabul etti.

Mekkeli müşrikler suikast planı çerçevesinde İslam Peygamberi’nin -s- evine baskın düzenledi, ancak yatakta Allah Resulü -s- yerine Hz. Ali -s- ile karşılaştılar. Müşrikler Allah Resulü -s- o gece Mekke’yi terk ettiğini anladılar. Bu olayda Hz. Ali’nin -s- canı pahasına Allah Resulü’nün -s- yerini alması öylesine büyük bir fedakarlıktı ki Allah teala Bakara suresinin 207. ayetinde o hazreti takdir ederek şöyle buyurdu:

İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.

Leyletül Mebit olayı İslam tarihinin en hassas gelişmelerinden biridir. Bu olay sadece tarihi açıdan önemli değil, aynı zamanda İmam Ali’nin -s- ifa ettiği fedakarca rolü itibarı ile de beşeri tarihin en parlak olaylarından biri sayılır. O gece Hz. Ali’nin -s- Resulullah efendimizin -s- yerine yatağında yatması ve o hazreti koruması, İslam düşmanlarının şom planını suya düşürdü ve Allah Resulü -s- ve birçok Müslümanın canını kurtardı.

Allah yolunda cihat etmek ve insana sunduğu en değerli şeyi olan hayatından İslam’ı ve ilahi şiarları korumak ve İslam düşmanlarını yok etmek ve zulüm ve fesadı engellemek uğruna vazgeçmek, her Müslüman için vacip olan emri maruf ve nehyi münkerin en yüce mertebesidir, zira bir yandan şehadet en iyi ve en büyük ilahi maruftur ve insanı ilahi kata yaklaştırdığı gibi toplum bireylerinin hidayete ermeleri ve bilinç ve basiretlerinin artmasına ve sonuçta toplumda ilahi marufun gelişmesine vesile olur ve öbür yandan şehadet, münkerleri bertaraf ederek karanlığın ve sapkınlığın yayılmasını engeller ve sonuçta düşmanları yok ederek şer zümrenin elini iyilerin üzerinden keser.

Nisa suresinin 84. ayetinde cihat etmenin kafirleri durdurduğu ve geri adım atmalarına vesile olduğu hakikatine açıkça işaret ederek şöyle buyurmakta:

Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.

Bundan başka yüce Allah Enfal suresinin 39. ayetinde cihat, müşriklerin fitne ve hilelerine son verdiğini belirterek şöyle buyurmakta:

Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.

Şehit şehadeti ile birlikte cahillik ve sapkınlık karanlıklarını aydınlatır ve saçtığı ışıkla başkalarına yol gösterir. Nitekim Erbain ziyaretnamesinde şöyle okumaktayız:

Ey yüce Rabbim, İmam Hüseyin -s- kullarını cahillik ve sapkınlık girdabından kurtarmak için canını senin yolunda feda etti.

Dolayısıyla şehit, hizmeti başkalarını huzura kavuşturmak ve görevlerini hatırlatmak üzere yanmak ve fanileşmek ve nur saçmaktır. Şehitler beşeriyet mahfillerinin aydınlatan kandil gibidir. Şehitler saçtıkları nurla toplumu aydınlatır, nitekim onların saçtığı nur olmasaydı insanlar yolunu bulamazdı.

Hidayet nurunu saçmak enbiyanın en temel görevlerinden biridir ve şehitler de onlara uyarak nur saçar. Nitekim Kur'an'ı Kerim Ahzab suresinin 45 ve 46. ayetlerinde İslam Peygamberi’ne -s- hitaben şöyle buyurur:

Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak (gönderdik).