Al İrfan; İslam dininde şehadet ve şehit - 6
İslam dininde şehadet kültürünü ele aldığımız programımız boyunca şehadet ve şehadet talepliğin İslam dininde bir değer olarak konumunu beyan etmek istiyoruz.
Bugünkü sohbetimizde ise şehadet taleplikle dini gayret arasındaki bağlantıdan söz etmek istiyoruz. İslam tealiminde dini gayret meselesine işaret edilmiş ve kökü insan fıtratına uzandığı belirtilmiştir. İslam öğretilerinde gayretli olmanın ancak ilahi rızanın gözetildiği yerde değer taşıdığı, fakat ilahi rızanın olmadığı ve fasık ve şeytani hedeflerin uğrunda kullanıldığı takdirde batıl ve haksız olarak tanımlanmıştır.
İnsan bedeni ve ruhu, başkaları onun can, mal, namus ve evlatları gibi mukaddesatına saldırdıklarında canı pahasına bu değerleri savunacak şekilde gelişmiştir. Bu savunma duygusu fıtrat yasalarından biridir ve yüce Allah tarafından insanlara verilmiştir. Kuşkusuz insan her daim hakkı ve ilahi katta makbul olan her şeyi savunması ve hiç bir koşul altında batılı savunmaması ve izlememesi gerekir.
Dini gayret, mümin kullarda şehadet talepliğin kaynağı ve Allah yolunda büyük bir aşkla canını feda etmelerinin temelidir. Zira din insanlara sunulan en değerli ilahi muhibet olduğundan ve yine insan fıtratı ile tam olarak örtüştüğünden, gayretli olmak da insanların sahip olduğu fıtratın yasalarından biridir ve gayretli olmanın en uygun zaman, insan dini ve değerleri tehlikeye girdiğinde onları savunduğu zamandır.
Mümin kulların şecaat ve güçlü nefsi ve din düşmanları ile yüzleşmesinin sonucu olan dini gayret, insanda şehadet taleplik ruhunu geliştirir ve sonuçta dinin güçlenmesine ve kıvama gelmesine yardımcı olur. Nitekim İmam Hüseyin’in -s- fasık Yezid iktidarına karşı kıyamının amacı da İslam dinini ve Allah Resulü’nün -s- çok kez Müslümanlara hatırlattığı değerleri ihya etmekti. Bu yüzden o hazret kıyamının amacını Allah Resulü’nün -s- dinini ihya etme şeklinde açıklayarak şöyle buyurdu:
Ben sadece dedem Resulullah’ın ümmetini ıslah etmek için kıyam etti ve emri maruf yapmak ve münkerden men etmek ve dedem Resulullah -s- ve babam Ali bin Ebutalib -s- gibi hareket etmek istiyorum.
Allah teala da Kur'an'ı Kerim’in birçok ayetinde dini gayretin harekete geçirilmesine vurgu yaparak müminleri şehadet talep ruhunu geliştirmeye ve Allah yolunda cihat etmeye davet ediyor. örneğin Nisa suresinin 75. ayetinde şöyle buyurmakta:
Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!
Allah teala bu soruyu gündeme getirerek müminleri neden Onun yolunda cihat etmedikleri için serzeniş ederek böylece onların gayretini harekete geçirmek istiyor. Bu ayette yüce Allah ilk önce müminlere verecekleri mücadele Allah yolunda ve dinin zaferi için olduğunu hatırlatarak böylece bu amelin aslında onların hayatı ve yaratılmalarının hedefi olduğunu unutmamalarını istiyor. Zira bu cihat Allah’ın insanları kemale ve saadete erdirmek üzere en mükemmel reçete olan dinini koruyor ve insanların insaniyeti de bu dini korumaya bağlı olduğu anlaşılıyor. Buna göre ilahi emirlere itaat ve ilahi Rıdvan bu duruma bağlıdır ve bu da müminleri ilahi kata yaklaştıran saadettir.
Yüce Allah bu cihadın Allah yolunda ve dinine yardım etmeye yönelik olduğunu hatırlattıktan sonra, imanı zayıf ve saf olmayan ve şehadet taleplik ruhuna kavuşmaları için Allah rızası yeterli olmayan müminlere de bu cihat kafirlerin zulmüne uğrayan güçsüz erkekleri, kadınları ve çocukları savunmak ve kurtarmak için yapıldığını hatırlatıyor. Allah teala onlara dini gayretleri ve Allah’a olan imanları zayıf olmasına karşın insani gayret onlara ayaklanmalarını ve hatta canı pahasına düşman şerrini zayıf ve mazlum insanların üzerinden bertaraf etmelerini hükmettiğini buyuruyor.
İslam dini diri ve cihanşümul bir dindir. Bu din dünya geleninde ve tüm zamanlarda tüm insanları kurtarmayı ve tüm beşeriyeti önderlik etmeyi iddia ediyor ve bu yüzden ta baştan birçok düşmanın bu semavi ve son ilahi din ile düşmanlık ve husumet güttüğü anlaşılıyor. Buna göre İslam dini düşmanlara karşı özel programları olması ve böylece onların şerrinden korunarak yüksek hedeflerine nail olması gerekiyor.
İslam dini hidayet dinidir ve tüm insanları, velev ki kafir veya müşrik olsun, kurtarmayı kendi görevi bilir. İslam dini ilk önce tüm düşmanlarına karşı irşad ve nasihat ve adalet ve imana çağrı yolunu izler. Gerçekte İslam’ın savaşı, bu dine açık gizli savaş ilan eden düşmanlarına, ya da bir dönem barış anlaşması imzalayan fakat daha sonra sözünden cayanlara karşıdır.
Bu çerçevede yüce Allah Tevbe suresinin 12 ve 13. ayetlerinde şöyle buyurmakta:
Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar, ve dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar yeminleri olmayan adamlardır. (Onlara karşı savaşırsanız) umulur ki küfre son verirler. (Ey müminler!) verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır.
İslam dini bazı insanlar zalimlerin zulmüne maruz kaldıkları ve onlarla mücadele gücünden yoksun oldukları durumlarda gayretli müminleri düşmana karşı savaşmak ve Allah’ın ve peygamberinin dinini ve kendilerinin ve savunmasız insanların haysiyetini savunmakla yükümlü hale getirir. Aksi takdirde bu insanlar yüce Allah katında müminlerden sayılmaz. Eğer biri bu şartlara rağmen yine cihat etmekten kaçınır ve savaşmazsa, korkak sayılır; oysa mümin insan Allah’tan başka hiç kimseden korkmaz, zira mümin insan birçok yüce Allah’tan korkar; nitekim ayet de şöyle buyurur: Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır.
Bu ayete göre kafirler Allah Resulü -s- ile anlaşmalarını ihlal ettiler, ki bu da başlı başına sahtekarlık olup mertliğe aykırıdır ve onlar böylece düşmanlığı ve savaşı başlatan taraf olmuştur. Kafirler yeminlerini bozmaktan başka Müslümanların kusursuz dini ve inancı ile alay ediyor ve küstahlığı, Allah Resulü’nü -s- kendi diyarından ve ilahi güvenli mekandan atmaya karar verecek kadar ilerletiyor. Kuşkusuz İslam dini bu tür küstahça davranışları kabul etmez ve hiç bir gayretli Müslüman bu tür namertliğe tahammül etmez ve dini gayreti zulme karşı sessiz kalmasına müsaade etmez.
Her halükarda İslam düşmanları ile cihat etmenin amacı bu zümrenin kumpaslarını boşa çıkarmak ve İslam’ın ilerlemesi yolunda var olan engelleri bertaraf etmektir. Eğer kafirler ve gayri Müslimler sözünden caymaz ve Müslümanlara karşı hile yapmazsa, İslam dini de onlara karşı cihada hükmetmez. Nitekim tarihte İslam şartlarına riayet eden gayri Müslimlerin kendi inançlarına bağlı kalarak Müslümanların ve İslam’ın himayesi altında barış ve huzur içinde yaşadıklarına ve birçok durumda İslam Peygamberi -s- ve masum imamlarla -s- dini tartışmalara katıldıklarına şahit olmaktayız.