İmam Hüseyin -s- ayı Muharrem - 8
İmam Hüseyin -s- aslında İslam Peygamberi'nin -s- bertaraf etmek üzere Allah teala tarafından gönderilen bir zulmü kabul etmeye davet edilmişti. İmam’ı alemin en iyi insanları Ali -s-, Fatıma -s- ve Hasan -s- uzun yıllar korumak üzere çaba harcadığı ve yürek yaktığı değerleri gömmeye davet ediyorlardı. Kuşkusuz Hüseyin -s- gibi büyük ve hür bir insan bu tür davetleri asla kabul edemezdi.
بسم رب الحسین یا رب الحسین ...... اشف صدر الحسین ........بظهور الحجه
Selam olsun Hüseyin’i -s- sevenlere. Selam olsun Allah Resulü -s- varlıklarına sevgili kızı Hz. Fatıma’ya -s- vadettiği Hüseyin -s- için yas tutanlara. Selam olsun Hüseyin -s- için göz yaşı dökenlere. Selam olsun Hüseyin -s- adını duyunca kalpleri coşan ve göz yaşları bitmeyenlere.
Gerçekten kimdir bu Hüseyin ki tüm alem ona hayrandır? Neden Hüseyin -s- zamanın halifesine karşı kıyam etti? Neden babası ve ağabeyi gibi onlarla nasihat, istişare ve barış yolunu izlemedi? Neden onca sevdiklerini başlattığı mücadelenin uğruna feda etti?
Güç ve servetten başka hiç bir şey düşünmeyen dönem halifesi Yezid, İmam Hüseyin -s- de kendisi gimi güç ve servet ve iktidarı ele geçirme peşinde olduğunu zannediyordu. Gerçi bu düşünce, Yezid’in başkaları gerçek sanmalarını istediği şeydi, yoksa Yezid İmam’ın gerçek amacı İslam’ı ihyat etmek olduğunu ve İslam’da saltanat ve miras yoluyla krallık gibi durumların hiç bir anlamı olmadığını herkesten daha iyi biliyordu. Dolayısıyla Yezid İmam’ın hedefine ulaşmasına engel olmalı ve canından daha çok sevdiği mevkiini kaybetmemeliydi.
Yezid’i hedefine ulaştıracak en iyi yol ise, İmam Hüseyin -s- ile askeri sahada yüzleşmekten önce bir medya savaşı başlatmak, hakikati ters yüz göstermek ve kamuoyunu İmam Hüseyin’in -s- gerçek amacından saptırmaktı. Yezid halkı, eğer Hüseyin -s- de Halife olsa, yasaların değişmeyeceği, Hüseyin -s- de İslam beldelerine hakim olmak ve beytülmalı ele geçirmek istediği konusunda ikna etmeliydi. Yezid halkı beytülmalın Müslümanların halifesinin mutlak malı olduğu ve hiç kimse buna müdahale edemeyeceği konusunda ikna etmeliydi.
Yezid bu büyük yalanı halkın gözünde gerçekmiş gibi göstermeyi başardı; zira insanlar inandıkları İslam dini hakkında cahil ve bilgisizdi. İnsanlar din konusunda düşünme ehli olmadığı gibi dini basiretten yoksundu. İnsanlar İslam dini Yezid gibi zorbaların dosyasını dürmek için geldiğini bilmiyordu. İnsanlar beytülmal tüm Müslümanlara ait olduğunu ve İslam’ın ve Müslümanların maddi manevi gelişmesi uğruna harcanması ve has bir kesimin ayyaşlığı uğruna harcanmaması gerektiğini bilmiyordu.
İslam dininde Müslümanlar bazı özel kişi veya kişilerin kayıtsız şartsız ve hiç bir zorluğa katlanmadan İslam’ın tüm değerlerini çiğnemek, şarap içmek ve günah meclisleri düzenlemek için hums ve zekat ödemiyor.
Müslümanlar İslam ahkamını gözardı eden, Allah’ın helalini haram ve haramını helal yapan, üstelik bunu din ve İslam adına yapan bir hükümdarın hükümetine göz yumamaz, yummamalı da.
Bu münker Yezid iktidarında doruk noktasına ulaştı ve İmam Hüseyin -s- artık bu duruma karşı susmayı ne kendisine ve ne de başka müminlere yakıştırdı. İmam başka bireysel ve sosyal fesatlara temel oluşturan bu büyük münkerden men etmek üzere kıyam etti. İmam, bu kıyamın sonunda şehadet ve kendisi ile hanedanı ve tüm arkadaşlarının kanı akmaktan başka bir şey olmadığını biliyordu; ancak bu dini bir görevdi ve hatta canı pahasına yerine getirilmeliydi.
İmam Hüseyin -s- aslında İslam Peygamberi -s- bertaraf etmek üzere Allah teala tarafından gönderilen bir zulmü kabul etmeye davet edilmişti. İmam’ı alemin en iyi insanları Ali -s-, Fatıma -s- ve Hasan -s- uzun yıllar korumak üzere çaba harcadığı ve yürek yaktığı değerleri gömmeye davet ediyorlardı. Kuşkusuz Hüseyin -s- gibi büyük ve hür bir insan bu tür davetleri asla kabul edemezdi. İmam -s- bu daveti kabul etmediği gibi başkalarını da böyle bir zulmü kabul etmekten men edecekti, nitekim Yezid ve adamlarının da en çok korktuğu İmam Hüseyin’in -s- nehyi münker yapmasıydı.
Medine valisi İmam Hüseyin’den -s- Yezid’e biat etmesini talep edince, İmam bu davete çok öfkelendi ve davetin kabul edilemez olduğunu buyurdu. İmam -s- gece vakti İslam Peygamberi’nin -s- mezarını ziyaret ederek yüce Allah’a şöyle arz etti:
Ey yüce Rabbim, bu mezar senin peygamberin Muhammed’e -s- ait ve ben de onun kızının evladıyım. Sen karşılaştığım durumdan haberdarsın. Ey yüce Rabbim ben marufu sever, münkerden nefret ederim
İmam Hüseyin’e -s- göre, ne zaman İslam ümmeti Yezid gibi bir hükümdarın eline düşerse, o zaman İslam’ı unutmak gerekir. Hal böyleyken Küfe’den Müslümanların mektupları Mekke’ye doğru sel gibi gelmeye başladı. Mektubu yazanlar Yezid’e biat etmeyeceklerini ve onun temelini attığı zulümler ve münkerlerle mücadele etmeye hazır olduklarını iddia ediyordu. Onlar İmam Hüseyin’e -s- şöyle yazmıştı:
Bahçeler meyve dolu, süvariler hazır bekliyor. Haydi gel, zira senden başka önder ve lider tanımayız. Çabuk davran, zira seni sevenler seni bekliyor.
Küfe halkının mektuplarına karşın, Müslümanların önderliği için herkesten daha şayeste olan İmam Hüseyin -s- hakiki İslam hükümetini kurmak ve adaleti sağlamak üzere ayaklanmayı dini ve şer’i görevi biliyordu. Bu, İmam Hüseyin’in -s- Yezid’in münkerinin yerine geçirmek istediği maruftu.
İslam dininde münkerden men etmek her daim marufun yanında yer alır. Eğer İmam Hüseyin -s- Yezid’in hükûmet modelini men ettiyse, yerine ilahi bir modeli uygulaması ve böylece İslam toplumunu yüce hedeflerine ulaştırması gerekirdi.
İmam Hüseyin -s- hareketini başlatmadan önce bir vasiyetname düzenledi ve onu kardeşi Muhammed Hanefiye’ye vererek şu vurguyu yaptı:
Ben sadece ceddimin ümmetini ıslah etmek üzere kıyam ettim. Ben emri maruf ve nehyi münker yapmak istiyorum.
İmam Hüseyin -s- Mekke’den ayrılmadan önce de halka hitaben okuduğu hutbede emri maruf ve nehyi münkeri faydalarını şöyle beyan etti:
Allah teala emri maruf ve nehyi münkeri vacip bir görev olarak belirledi, zira bu iki fariza yerine getirilirse, tüm farizalar ister kolayı ister zoru olsun, hepsi yerine getirileceğini biliyordu. Bu yüzden emri maruf ve nehyi münker İslam’a davet ve zulmü reddetmek, zalime muhalefet etmek, beytulmalı ve ganimetleri doğru dağıtmak, yerinden zekat almak ve gerektiği yerlere harcamaktır.
İmam Hüseyin -s- İslam’ı ihya etmek ve şiarlarını uygulamak üzere Mekke’den Küfe’ye doğru hareket etti. İmam yolun ortasında Ehl-i Beyt -s- aşıklarından seçkin şair Farzadak’la karşılaştı. İmam kıyamının sebebini şöyle açıkladı:
Ey Farzadak, bunlar şeytana uymayı kabul eden, Rahman Allah’a itaat etmeyi bırakan ve yeryüzünden fesat yapan, ilahi haddi yok eden, şarap için, yoksul ve mahrum insanların malına el koyun zümredir ve ben herkesten daha ziyade Allah’ın dinine yardım etmeyi ve bu dini yüceltmeyi ve uğruna cihat etmeyi ve zafere ulaştırmayı hak ediyorum.
İmam Hüseyin -s- her geçen gün Küfe’ye ve Küfe halkına daha da yaklaşıyordu; ancak İmam Küfe’ye yaklaştıkça, Küfe halkı verdiği sözü tutma konusunda daha da gevşiyordu. Küfeliler o hazreti karşılamak ve desteklemek bir yana, mızraklarını ve kılıçlarını para karşılığında Yezid ve adamlarına sattılar. Dinini dünyaya satan, hem de Yezid gibilerine satan bu insanlar ne kötü insanlardı.
İmam Hüseyin’e -s- karşı koymak üzere Küfe’den ayrılan ilk ordu, Hür bin Yezid Riyahi’nin başında bulunduğu orduydu. Hür ordusu yorgun bitkin ve susamış vaziyette İmam Hüseyin -s- kafilesi ile karşılaştığında İmam onları ve atlarını suladı ve ardından onlara hitaben şu konuşmayı yaptı:
Kim Allah’ın haramını helal eden ve Allah ile ahdini bozun, Resulullah’ın -s- sünnetine karşı çıkan ve Allah’ın kullarına zulümle davranan zalim bir hükümdar görür de onunla sözde ve amelde mücadele etmezse, Allah teala onu ahirette o zalim hükümdarla birlikte cehenneme yollar.
Gerçekte İmam Hüseyin -s- bu sözleri ile toplumun tüm kesimlerinin zulümle mücadele görevini hatırlatmakla beraber Emevi zalim hükümdarlarla mücadele etmekte ve İslam ümmetinin durumunu düzeltmekte kesin kararlı olduğunu ve bu mücadelesi Küfe halkının desteğinden bağımsız olduğunu göstermişti.
İmam Hüseyin -s- seçtiği yolun sonu kendisi, hanedanı ve arkadaşları için şehadet veya esaretten başka bir şey olmadığını biliyordu; ancak yüce Allah’ın adaleti inşa etme ve İslam’ın şiarlarını gerçekleştirme yönündeki emrini yerine getirmekten kaçamazdı. İmam’ın tek amacı Allah’a kulluk etmek ve İlahi emirleri yerine getirmekti. Bu uğurda İmam Hüseyin -s- için iktidar veya şehit olmanın arasında hiç bir fark yoktu, zira her ikisi ilahi görevdi ve hangisine ulaşırsa ulaşsın Allah’a kulluk etmek ve zafer elde etmenin ta kendisiydi.
Gerçi Küfe halklının sözünü tutmaması İmam Hüseyin’in -s- yerine getirmek istediği marufu yerine getirememesine sebep oldu, ama yine de hazretin nehyi münker sesi halâ ve asırların ardından duyulmakta ve dünyanın hür insanlarını zulüm, fesat ve adaletsizlikle mücadeleye davet etmektedir.
Çağımızda Seyyid Cemaleddin Esedabadi, Şeyh Fadlullah Nuri, Mahatma Gandı ve Nelson Mandella gibi büyük insanların hepsi İmam Hüseyin’in -s- nehyi münker nidasını duyan ve yaşadıkları dönemin zulmü ile mücadele eden insanlardır. Bu büyük insanların başında ise İmam Humeyni -ks- yer alıyor. İmam -ks- İmam Hüseyin’in -s- kıyamını örnek alarak İran İslam inkılabını önderlik etti ve zafere kavuşturdu.
İmam Humeyni’ye -s- göre İslam dinini İmam Hüseyin’in -s- fedakarlığı ayakta tuttu ve buna göre o hazret için yas tutmak ve göz yaşı dökmekle adını ve mektebini içimizde canlı tutmalı ve zulüm ve fesatla mücadeleden yorulmamalıyız.