Eylül 19, 2021 11:53 Europe/Istanbul

Muaviye çok endişeliydi ve artık İmam Hasan’ın -as- varlığına dayanamıyordu.

Onun hileleri İmam’ı halktan ve toplumdan uzaklaştıramamıştı ve bu yüzden o hazreti ortadan kaldırmak için bir yol arıyordu. Tek başına böyle bir cinayeti işleyemeyeceğini, Hz. Hasan bin Ali’nin -as-, Rasûlüllah’ın -saa- pak torununun katili olarak tanınmak istemediğini biliyordu. Başkalarını da bu cinayete ortak etmesi gerektiğini düşünüyordu.

Amr bin Âs, Mısır hükümetine karşılık İmam’a suikastı üstlendi fakat bu yeterli değildi.

Muaviye hala daha fazla kişinin yadımı ve fikir birliğine ihtiyacı vardı. Mervan’ı da bu dehşet planına karıştırdı, fakat hepsinden daha da önemlisi İmam’ın katledilmesini üstlenecek olan kişiydi. Gizli birisi hem de gizemli bir şekilde bunu yapması gerekirdi ki olay ortaya çıkınca Emevilerin hükümranlığını her hangi bir tehlike tehdit etmesin.

Tüm bu şartlar dikkate alınınca İmam’ın kibirli eşi Eşas bin Kays’ın kızı Ce’de, bu cinayet için en iyi seçenek olduğuna karar verildi, zira hem İmam’ın evinde yaşıyor ve hem ailesinin alçak geçmişi nedeni ile bu cinayet için bir bahanesi vardı.

 Böyle bir durum Muaviye için çok değerliydi. Bu yüzden Roma kralına bir mektup yazarak ondan ölümcül bir zehir istedi ve zehri de Mervan’a göndererek, ona zehri Ce’de’ye ermesini, ona 100 bin dirhem para ve oğlu Yezid ile evlendirileceğine dair yalan bir vaatle İmam’ı şehit etmeye teşvik etmesini istedi.

Münafık biri olan Ce’de ise çok çabuk ve kolayca Muaviye’nin boş vaatlerine kandı ve zehri süte kattı.

Çok sıcak bir gündü ve İmam oruçluydu. Dışarıdaki işlerinin sonunda eve döndü. İftar zamanında Ce’de zehirli sütü İmam’a verdi. İmam sütü içti ve Ce’de’nin komplosunu öğrenince şöyle buyurdu: Ey Allah’ın düşmanı! Allah seni öldürsün! Allah’a yemin ederim ki benden sonra istediklerine ulaşmayacaksın ve Allah seni rezil edecektir.

İmam zehirli sütü içmesinden sonra birkaç gün hastalandı ve böyle bir günde hicri 50 yılında 7 Safer günü şehit oldu.

Aşıklar imamı ve ariflerin rehberi, İmam Hasan Mucteba’nın -as- şehadeti nedeniyle tüm ehlibeyt aşıkları ve özellikle siz kıymetli dinleyicilere başsağlığı diliyor ve o hazreti izleme başarısına ulaşmayı Allah’tan niyaz ediyoruz.

İmam Hasan Mucteba -as- nebevi güneşin huzmesi olarak hicretin 3.yılında vahiy evinde dünyaya geldi ve bütün faziletler ve erdemliklerin kaynağı olan bir evde yetişerek İslam peygamberi gibi büyük ve değerli bir şahsiyetin varlığından yararlandı. Gerçi bu dönem 7 yıldan fazla sürmedi fakat Rasûlüllah -saa- ile bir arada yaşadığı yıllar, her zaman överek hatırlayacağı kadar tatlı ve güzeldi ve asla Rasûlüllah ile tatlı anılarını unutmadı.

 

Rasûlüllah’ın -saa- rıhletinden kısa bir süre sonra hz. Fatıma’nın -sa- şehadeti ile İmam Hasan’ın -as- hayatında yeni bir dönem başladı. O hazret Rasûlüllah’ın -saa- ardından oluşan toplum ve ortamın iniş ve çıkışları her zaman babası hz. Ali’nin -as- yanında oldu ve o hazrete eşlik ettiği dönem ise 30 yıl sürdü. İmam Hasan -as- bu dönemde değerli babası Emir el-Mu'minin hz. Ali’den -as- değerli dersler ve tecrübeler kazandı ve İmam’ın ilim ve hikmet kaynağından önemli derecede yararlandı. İmam Hasan -as- babasının şehadeti ardından ise İslami toplumun liderliği ve imametini üstlendi.

Fakat ikinci ve üçüncü Halife tarafından yıllarca Şam hükümranı olan ve İmam Ali -as- ile savaşan Muaviye, bu dönemde kendisinin Müslümanların halifesi olduğunu iddia etti. Sahip olduğu para ve servetle İmam Hasan’ın -as- yakın dostlarını tatmin etmeye çalıştı. O dönemde dünya aşkı, mal ve servet hırsı ise insanların gözünü kör etmişti. İmam Hasan -as- da Muaviye ordusu ile savaşmaya hazırlıklı olmayan bir grupla karşı karşıyaydı. Belki de o günkü Irak toplumunun görüntüsünü çizebilen ve Iraklıların savaştaki zayıflığını gösteren hiçbir belge, İmam'ın kendi sözlerinden daha anlamlı ve derin değildir.

O hazret Medain’de heyecanlı ve kapsamlı konuşmasında şöyle buyurdu:

“Hiçbir şüphe bizi Şam halkıyla savaşmaktan alıkoymuyor. Geçmişte, sizin direniş ve aranızdaki anlayış gücüyle Şam halkıyla savaştık, fakat bugün kinler yüzünden aranızdaki birlik ve anlayış yok olmuştur, direnişinizi kaybetmiş ve şikayet etmeye başlamışsınız… Muaviye bize insaftan uzak ve bizim izzet ve yüce hedefimize aykırı olan bir öneride bulundu. şimdi eğer savaşa hazırsanız, barışı reddedip, kılıçlarımıza dayanarak onun işini Allah’a havale edelim, eğer dünya hayatını istiyorsanız, kabul ederiz ve gözümüzdeki bu dikene tahammül ederiz.”

İmam’ın -as- sözleri buraya varınca halk her taraftan بل البقیة والحیاة “biz yaşamın devamını istiyoruz” diye bağırdı.

Böylece İmam Hasan -as- askeri çatışmadan vazgeçti ve daha büyük bir maslahat yani İslam ümmetinin birliğini korumak için barışı mecburen kabul etti. Tabi ki İmam Hasan -as- Muaviye’nin önerisini, onun Peygamber'in sünneti ve Allah'ın Kitabını takip etmesi ve kendisinden sonraki dönem için bir halef tayin etme hakkına sahip olmaması gibi şartlarla barış önerisini kabul etti. Ancak zamanla Emeviler taahhütlerini yerine getirmediler. Barış anlaşmasından sonra Muaviye kabul ettiği her şeyi ayaklar altına alarak çiğnedi ve şöyle bir iddiada bulundu:

Ey Irak ahalisi! Allah’a yemin ederim ki ben namaz ve oru ve zekat ve hac için sizlerle savaşmadı, benim savaşım sadece hükümet içindi. Bilin ki Hasan bin Ali ile bağladığım her anlaşma ve şart şimdi benim ayaklarım altındadır ve hiçbir değeri yoktur.

Böylece İmam Hasan -as- da bağladığı barış anlaşmasıyla, emevilerin çirkin yüzlerini gizlemek için taktıkları maskeyi Muaviye’nin yüzünden çıkardı ve böylece halkın akıl ve düşüncelerini gerçekleri anlamaya ve ayaklanıp Emevilere karşı savaşmaya hazırlamak istedi.

İslam inkılabı rehberi Ayetullah seyit Ali Hamenei bir konuşmasında İmam Hasan Mucteba’nın -as- zor dönemi ve o hazretin acı dolu günlere olan sabrı hakkında şöyle diyor:

Bazen şehit olmak, hayatta kalmaktan daha zordur! Hakikaten böyledir! Bu konuyu mana, hikmet ve dikkat ehli olanlar çok iyi anlarlar. Bazen bir ortamda hayatta kalmak ve yaşamak, öldürülmekten ve şehit olmaktan ve Allah’a kavuşmaktan çok daha zordur. İşte İmam Hasan -as- bu zoru seçti.

Rasûlüllah’ın sevgili torunu, hz. Fatıma -sa- ve hz. Ali’nin -as- evladı İmam Hasan -as- bereketli yaşamı boyunca doğru sözleri ve davaranışları ile doğru yaşamın yolunu ve tarzını herkese öğretmeye çalıştı. Yaşadığı dönemin en zahit ve abid insanı olan İmam hassan -as- her zaman Allah’tan duyduğu korku ile kızarırdı. Sahip olduğu kerem ve cömertliği herkes tarafından bilinirdi. İzzet zirvesindeyken fakirlere karşı mütevaziydi.

Anlatılanlara göre günün birinde biri İmam’dan para almak için o hazretin huzuruna çıkar. İmam o adamın yüzüne bakınca ihtiyacını ve çaresizliğini görür ve adam daha bir şey söylemeden İmam adama bir miktar para yardımı eder. Yaşananlara şaşıran adam, daha bir şey söylemeden İmam’ın onun ihtiyacını nasıl anladığını sorar. İmam Hasan Mucteba -as- şöyle buyurur:

Biz kalplerde umut çiçeklerini yeşertenleriz, bizden her hangi bir talepte bulunulmadan, bağışta bulunuruz ki istekte bulunanın haysiyeti zedelenmesin.

Hasan bin Ali -as- mübarek hayatının son anlarında kardeşi İmam Hüseyin’e -as- hitaben şöyle buyurdu:

Bu dünyadaki hayatımın son gününde ve ahret hayatımın başında, ben ve senin aranda ayrılık yaşandığı için mutlu değilim, fakat şimdi ceddim Allah resulü -saa-, babam Ali -as- ve annem ve amcam Hamza ve Cafer’i göreceğim için mutluyum. Sonra babasından ve ilahi peygamberlerden miras kalan imamet emanetlerini ona vererek İmam Hüseyin’e -as- vasiyette bulundu.

İmam Hasan -as- şöyle buyurdu:

Ey Hüseyin! Benim ehlibeytim ve geri kalanlar arasında, hata işleyenleri büyüklükle bağışla ve iyilik edenleri kabul etmeni ve benden sonra hepsine şefkatli bir baba olmanı vasiyet ediyorum. Beni ceddim Rasûlüllah’ın mezarında toprağa verin ki ben onun mezarının yanında gömülecek en layık kişiyim, fakat eğer seni engellerlerse, yüce bir konumda olan Allah aşkına hacamat kadar kan akmasın, zira kendim Rasûlüllah’a doğru gidiyorum ve bana yapılanları ona şikayet edeceğim.

İmam Hasan’ın -as- defin merasiminde Emeviler İmam’ın Rasûlüllah’ın -saa- melekûti mezarının yanı başında toprağa verilmesine izin vermediler. Bu yüzden Haşimoulları Rasûlüllah’ın evladının -as- na’şını mecburen Baki mezarlığında toprağa verdiler.

İmam’ın şehadetinden asırlar geçmesine rağmen o hazretin Bâki mezarlığındaki varlığı o hazrete ve ehlibeyte sevgi besleyenleri o topraklara doğru çekiyor.

 

Etiketler