Vahdet Haftası Özel - 1
İslam dünyasının muhteşem vahdet haftası Rebiülevvel ayının 12’sinde başlıyor ve 17’sine kadar devam ediyor. İmam Humeyni -ks- bu haftayı Müslümanların arasında vahdet ve gönül birlikteliği çerçevesinde vahdet haftası olarak adlandırdı.
Amine aşk beşiğini düzenli bir şekilde sallıyordu. Ve yaratılışın ağırlık merkezi Muhammed -s- sürekli öpülmekten kızaran yanakları ile beşikte gözlerini kapatmış, huzur içinde uyuyordu. Annesi bebeğini dengeli bir şekilde sallıyor ve ona ninni fısıldıyor ve hayatının en güzel anlarında sürekli gözlerini açıp kapatarak zamanın adeta durduğu bu anlar bir rüya olmadığını görmek istiyordu. Anne daha sonra da elleriyle beşiğe sarılıyor, beşiğin sallanmasını durduruyor ve bebeğini kucağına alarak kokluyor. Hayır! Bu rüya olamaz, coşkulu bir kuruntunun yarattığı hayat da olamazdı. O şimdi bir zamanlar rüyalarını süsleyen bebeğini kucağında taşıyordu.
Her insan ahlaki erdeme ve yüksek derecelere nail olabilmek için güvenilir ve mükemmel bir modele ihtiyacı vardır. Kur'an'ı Kerim ayetlerine göre ise en iyi ve en ideal model İslam Peygamberi Hz. Muhammed’dir -s-. Kuşkusuz o hazreti izlemek insanı hakiki hayatına kavuşturabilir. Buna göre dünya ahiret güvenli ve emin bir konuma kavuşmak için Allah Resulü’nün -s- ahlaki adabını ve siyerini gözden geçirmek ve örnek almak gerekli ve zaruridir. Dolayısıyla biz de bu mübarek günde Resulullah efendimizin -s- ahlakı ve kelamı ile tanışmak üzere hazretin ahlaki özelliklerinden bazılarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
İslam Peygamberi -ks- en mükemmel insan ve iyilik abidesi olarak bir an bile Allah tealaya ibadet ve münacat etmekten gafil olmayan ve ibadet ve kulluk ruhu tüm amellerine hakim olan bir insandı.
Kuşkusuz vahiye muhatap olmak ve risaletin engebeli yolunda cahil ve inatçı düşmanlara karşı direnmek güçlü ve sınırsız bir dayanağa ihtiyacı vardı, ki o da alemleri yaratan Allah’a ibadet ve irtibatla elde edilebiliyordu.
Resulullah efendimizin -s- ibadetinin niteliği anlatılırken şöyle deniliyor:
Hazret namaza durduğunda Allah korkusu ile yüzünün rengi değişir ve kalbinden ve göğüsünden dehşete kapılan insanların çıkardığı sese benzer bir ses duyuluyordu.
Yine Allah Resulü’nün -s- eşinden naklen bir rivayette de şöyle deniliyor:
Resulullah -s- ile sohbet ederken, namaz vakti geldiğinde sanki ne o bizi ve ne de biz onu tanıdığımız bir hale kapılıyordu.
İslam Peygamberi -s- tüm şartlarda ve her türlü durumda ilahi iradeye teslimiyet içindeydi ve ancak O’na yöneliyordu. Kuşkusuz hak karşısında teslimiyetle Allah’a yönelen insan, takva bakımından en iyi ve en üstün ahlaka sahiptir. Bu yüzden yüce Allah Enam suresinin 162 ve 163. ayetlerinde peygamberine -s- hitap ederek şöyle buyurmakta:
De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.
O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.
Allah teala İslam Peygamberi’nin -s- başarı sırrını ve ıslah hareketinde başarılı olmasını yumuşak huyu, hoş huyu, hoş yüzü, hoşgörülü olması ve ayrıca sert ve şiddet içerikli tutumdan sakınması şeklinde buyuruyor ve Al-i İmran suresinin 159.ayetinde de şöyle vurguluyor:
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.
Gerçekte Allah Resulü -s- yumuşak, narin ve şefkatli ahlakı ile toplumda büyük değişim yaratmayı başardı.
İmam Ali -s- de İslam Peygamberi’nin -s- halk arasında vahdet ve gönül birlikteliği kültürünü yaratması hakkında şöyle buyuruyor:
İyi insanların yüreği ona hayran oldu; gözler ona yöneldi; Allah teala onun vesilesiyle eski kinleri yok etti; düşmanlık ve husumetin parlayan alevlerini söndürdü; gönülleri birbirine alıştırdı ve insanları kardeş yaptı.
İslam Peygamberi -s- tüm insanlara kişilik ve saygınlığına uyulacak şekilde davranıyor, kimsenin aşağılanmamasına veya alay konusu olmamasına özen gösteriyordu.
Rivayetlere göre, biri o hazretin evine uğrayacak olursa, Allah Resulü -s- onu evinin en güzel köşesine yerleştiriyordu. Bir keresinde evine gelen bir misafir yer olmadığından döşemesiz bir yerde oturdu; hazret hemen abasını çıkarıp o misafirin altına serdi.
Asrı saadetin tarihçilerinden İbni Mesut şöyle anlatıyor:
Bir gün adamın biri Resulullah -s- ile konuşurken bedeni titriyordu. Resulullah’ın -s- heybeti ve salabeti onu etkilemişti. Durumu fark eden Allah Resulü -s- şöyle buyurdu: Rahat ol kardeş, sıkma kendini, ben kral değilim.
İslam Peygamberi’nin -s- yaşam tarzı o günün toplumunun orta kesiminden bile daha düşüktü, öyle ki bazı rivayetlere göre hazret İslam ümmetinin az gelirli ve yoksul kesimi ile aynı seviyede kalabilmek için hatta buğday ekmeği tüketmezdi.
Bir rivayete göre İmam Cafer Sadık’tan -s- sorulur:
Acaba sevgili babanızdan Allah Resulü -s- hiç bir zaman buğday ekmeğinden doyarak yemediği yönünde edilen rivayet doğru mudur, değil midir?
İmam Sadık -s- şöyle buyurdu:
Hayır, Resulullah -s- hiç bir zaman buğday ekmeği yemedi, arpa ekmeğinden de hiç bir zaman doyasıya yemedi.
İslam Peygamberi’nin -s- normal yemeği arpa ekmeği ve hurmaydı; çarığını ve elbiselerini de kendi mübarek elleriyle yamardı. Resulullah efendimiz -s- sade yaşamanın yanında yoksulluğa karşıydı ve toplumun hayrına harcanacak mal ve servetin meşru ve uygun yollardan elde edilmesini gerekli buluyor ve şöyle buyuruyordu:
Servet sahibi olmaya layık olan ve nasıl harcayacağını bilen bir insan için meşru yoldan servet sahibi olmak ne iyidir.
İslam Peygamberi’nin -s- sade yaşamının bir başka boyutu, katıldığı meclisin baş köşesi ve altı olmasına asla müsaade etmemesiydi.
Allah Resulü -s- sürekli şöyle buyururdu:
Sahabe ve dostlar bir çember ve halka şeklinde otursun, böylece meclisin altı ve üstü olmasın.
Ebuzer Gaffari’nin rivayet ettiğine göre: Allah Resulü -s- tevazu için hiç bir ayrıcalığa müsaade etmeksizin sahabenin arasında otururdu, öyle ki yabancı biri içeri girdiğinde kimin Resulullah -s- olduğunu bilemezdi ve sormak zorunda kalırdı. Dolayısıyla hazretten kendisine bir mevki yapmak üzere icazet istedik, böylece içeri giren yabancılar onu tanıyacaktı. İcazet aldıktan sonra taştan ve balçıktan bir tümsek yaptık; hazret oraya oturur, biz de etrafında otururduk.
Tevazu ve alçak gönüllü olmak, insanların en önemli ve en seçkin özeliklerinden biridir. Tevazu, bir insan kendini başkalarından daha büyük ve daha üstün görmemesidir. İslam Peygamberi -s- fevkalade yüksek bir makama sahip olmasına karşın en tevazulu insandır.
Gerçekte Allah Resulü -s- yüce Allah’ın Hicr suresinin 88. ayetinde buyurduğu, kanatlarını müminlerin üzerine ger, buyruğunu yerine getiriyordu. Burada kanatlarını ger tabiri aslında sevgi ve tevazulu olmanın çok güzel temsilidir; nitekim kuşlar yavrularını sevdiklerini göstermek üzere onları kanatlarının altına alır ve böylece en güzel duygusal bir tabloyu oluşturur. Allah Resulü -s- de mümin kulları koruması altına alarak onları hadiselere ve düşmanlarına karşı korumuştur.
Başkalarına danışmak, Kur'an'ı Kerim’de üzerine vurgu yapılan önemli emirlerden biridir. Allah teala Kur'an'ı Kerim’in Al-i İmran suresinin 159. ayetinde peygamberine -s- şöyle buyurmuştur:
iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven.
Kuşkusuz Allah Resulü -s- en akıllı insandı ve Müslümanlarla istişare etmeye ihtiyacı yoktu. Ancak hazret istişare etmekle iki amacı izliyordu. Bunlardan birincisi yol arkadaşlarının kişiliğine saygı göstermek ve ikincisi de başkalarına tüm insanların, velev ki en iyi düşünen insanlar olsun, başkalarının istişarelerine muhtaç olduklarını ve aksini düşündüklerinde istibdat ve istikbar huylu olacaklarını öğretmekti.
Evet, bir kez daha rahmet peygamberi Hz. Muhammed’in -s- veladet yıl dönümünü kutluyoruz. Umarız hazretin iyi siyerinden esinlenerek hepimiz onun hakiki izleyenlerinden oluruz.
Biz de Kur'an'ı Kerim’in kelamına uyarak hak teala ve ilahi meleklerle tek yürek hazreti selamlıyoruz:
Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.