Kur'an'ı Kerim’le otuz gün - 4
Değerli dostlar Kur'an'ı Kerim baharı olan mübarek Ramazan ayında amelleriniz ve ibadetleriniz Hak teala katında kabul görmüş olmasını niyaz ederek bugünkü sohbetimize başlıyoruz.
Kur'an'ı Kerim’in sürekli gündeme getirdiği ve üzerine vurgu yaptığı önemli konulardan biri Allah’ı tanıma meselesidir. Bu semavi kitapta birçok ayet bize eğer Allah’ı arıyor ve O’nu tanıyarak iman etmek istiyorsanız, doğaya, kendi bedenimize ve ruhumuza bakmamızı buyuruyor. Yine bu kitap bunun için bize toplum ve tarih üzerine araştırma yapmamızı ve nerede kanun ve düzen ve istikrar ve hesap kitap hakimse tüm bunlar Allah’tan olduğunu buyuruyor. Kur'an'ı Kerim bize Allah’ı bulmak için meçhul ve esrarengiz ve makul olmayan tuhaf şeylerinden peşinden gitmememizi, gördüğümüz şu bulutlar, rüzgar ve yağmur, ay ve güneş, dağlar ve ormanlar, her biri bize açık bir dille onları yaratan bir yaratıcıdan haber verdiğini ve her birine sayısız bilimsel kanunu matematik ve doğal ilişkileri hakim kıldığını anlatıyor.
Gerçekte Kur'an'ı Kerim bize, eğer güncel doğal ve sosyal fenomenlere alıştıysak, bu alışkanlık bu fenomenlerin kendiliğinden ortaya çıktığını düşünmememiz gerektiğini hatırlatıyor. İnsan Allah’ı arayan ve gören bir göze sahip olmalıdır; şöyle ki baktığımız her şeyi, Allah tealaya işaret eden bir işaret olarak algılamalı ve bu işareti bize Allah teala gösterdiğini bilmeliyiz.
Yasin suresinde 33.ayetten 44.ayetin sonuna kadar, dört ayetlik üç bölümden oluşan toplam 12 ayet yer alıyor ve her bölüm “ve bir işaret” ibaresi ile başlayarak Allah tealanın hüküm sürdüğü ve gücünü içeren ve ilahi lütuf ve hikmetini bir ayna misali yansıtan doğadan bir işarete değiniyor.
Bu dörtlü ayetlerin ilk bölümünde yere, tohumlara, meyvelere, akan çeşmelere ve bitki alemine hakim olan düzene işaret edilerek şöyle buyurmakta:
(Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler.
Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.
Ta ki, onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hâla şükretmeyecekler mi?
Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ı tesbih ve takdis ederim.
İnsanların yeryüzünde yaşamı toprağa ve ürünlerine bağlıdır. İnasın topraktan elde ettiği yiyecekler bazen dane ve bazen meyve şeklindedir. Bu ayetlerde her iki çeşide işaret edilirken meyvelerden hurma ve üzüme işaret edilmiştir. Dünyanın birçok yöresinde yetişen bu iki meyve hem insanların hoşlandığı ve hem birçok besin maddesini içeren ve uzun süre saklanabilen gıda maddeleridir.
Yeri delip çıkan ve akan tüm çeşmeler dane ve meyveler, hurma bahçeleri, üzüm bahçeleri, hepsi toprağın ürünü sayılır ve bunu yapan ve toprağı bitkilerin yetiştiği alan çeviren, Allah’tır. Yine ilginçtir ki Allah teala bu ürünleri çift olarak yaratmıştır. Nitekim insanoğlu ilimde bunu anlayabilecek seviyeye geldiğinde ve yerden çıkan ve yeryüzünde var olan mahlukların çifte olarak yaratıldığını öğrendiğinde hayrete düştü, ki bu da varlık aleminin tesadüfen ve hesapsız kitapsız bir şekilde yaratılmadığının bir başka işaretidir.
Kur'an'ı Kerim surenin ikinci dörtlü ayetinde insanların dikkatini gök yüzüne hakim olan düzene ve güzelliğe çekerek şöyle buyurmakta:
Gece de onlar için bir ibret alâmetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.
Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir.
Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.
Burada ayetler söze geceden başlıyor, ki insanlar ve yer rahatlamak üzere hazırlanıyor ve bu da başlı başına bir başka ilahi işarettir. Gün batımına yaklaşırken gündüz yavaş yavaş bir deri veya bir kıyafet gibi yerden sıyrılıyor ve gece karanlığı hakim oluyor. Bu karanlık gerçi biraz korkutucu gibi gelebilir, ama aynı zamanda gökte aydan ve parlayan yıldızlardan çok güzel bir tablo sunar. Gece düşüncesi hemen gündüz düşüncesini akıllara getirir. Gündüzleri güneş, hepsine birlikte güneş sistemi adı verilen gezegenleri ile birlikte Samanyolu galaksisinde belli bir yörüngede yoluna devam eder.
Bu hareket gayet hesaplı ve titiz bir harekettir ve galakside yer alan başta ay olmak üzere tüm üyeleri için söz konusudur. Ay yerkürenin etrafında düzenli ve hesaplanmış bir şekilde hareket eder. Ay en başta hilal şeklindedir, fakat günler ilerledikçe bu hilal büyümeye ve daha nurani hale gelmeye başlar ve yedinci gecede yarım daire ve on dördüncü gecede de tam daire şeklinde olur ve ardından yeniden incelmeye başlar. Kur'an'ı Kerim bu durumu kurumuş hurma dalına benzetir.
Dördüncü dört ayetler ise Allah tealanın denizde işaretlerini beyan ederek şöyle buyurmakta:
Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.
Onlar için, bunun gibi binecekleri başka şeyler de yarattık.
Dilesek onları suda boğarız. O zaman ne onların imdadına koşan olur, ne de onlar kurtarılırlar.
Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır.
Yük ve yolcu dolu gemiler açık denizlerde ve azgın dalgaların arasında çok uzak mesafeleri kateder. Demir ve taşın suda batması ve ahşap nesneleri su yüzeyinde kalması doğanın sabit kanununa göredir ve geminin dengesi de onca yüküne rağmen bilimsel kurallara göre hesaplanmıştır. Bu kanunların tümü Allah tealanın isteği ve iradesinin hükmü altındadır ve hepsi ilahi güç ve hikmeti anlatır; nitekim Allah teala irade buyurursa gemiyi batırabilir.
Bundan başka varlık aleminde başka kanunlar ve güçler de vardır. Peki bu durumda kim gemide oturanların imdadına yetişebilir? Kim bu insanları bir süre daha hayat nimetinden yararlandırabilir?