Kur'an'ı Kerim’le otuz gün - 5
(last modified Fri, 08 Apr 2022 15:57:36 GMT )
Nisan 08, 2022 18:57 Europe/Istanbul

Değerli dostlar, yüce Allah’a bize Ramazan ayını yeniden idrak etmeyi inayet ettiği için şükrediyor ve bu altın fırsattan yararlanarak biraz daha ilahi kata yakınlaşma imkanı sunduğundan O’na minnet borcumuzu arz ediyoruz.

İslam dini sosyal bir dindir ve bireyin saadetini toplumdan ayrı bilmez. Yoksulluğun birçok insanı etkilediği bir toplumda Müslüman insan bu tür sosyal adaletsizliğe karşı duyarsız olamaz. Bir insanın sadece oruç tutmak ve namaz kılmakla kurtuluşa ereceği düşünülemez; zira Allah’ın kullarının dertleriyle ilgilenmek de ibadettir.

Muhtaç insanlara yardım etmek, Kur'an'ı Kerim’de birçok ayette toplumda iktisadi durumun iyileşmesine ve yoksulluğun hafiflemesine yardımcı olan zekat vermek, namaz kılma ibadetinin yanında zikredilmiş ve tavsiye edilmiştir.

Kendileri bol nimet ve servet içinde yaşayan ve servetini sürekli arttıran, fakat mahrum ve yoksul insanları düşünmeyen insanlar İslam dininden çok uzaktır. İmam Ali -s- Nehcül Belağa’nın 328. hikmetinde şöyle buyurmakta:

Subhan Allah fakirlerin rızkını zenginlerin servetine koymuş ve hiç bir fakirin aç kalmamasını vacip kılmıştır ve eğer biri zenginlerin yapması gereken yardımda bulunmazsa, Allah teala onları sorgulayacaktır.

İslam dini özel mülkiyeti meşru sayıyor, fakat sınıflar arasında uçurum ve servetin özel bir kesimin elinde birikmesi ile mücadele ediyor. Servetin belli bir kitlenin elinde birikmesini engelleme yollarından biri, hums ve zekat gibi vergilerin alınmasıdır. Bir başka yol ise İslami hükümete gerektiği zamanlarda toplumun maslahatı için özel iktisadi yasalar çıkarma yetkisi verilmesidir. Bundan başka bir çözüm yolu ise infaktır. İnfak insani bir ameldir. İnfak, kullun Allah teala ile yaptığı pazarlıktır ve bu pazarlıktan asla zararlı çıkmaz. Yüce allan infakın kârını iki ile yedi yüz kat olarak buyurmuş ve bu kârın oranı insanın liyakatına bağlıdır.

Evet, Allah teala fani dünyada ilahi rızayı mal ve servete tercih eden ve muhtaç insanların acılarını hafifleten kullarına yedi yüz kat ve hatta daha fazla mükafat verir. Nitekim Kur'an'ı Kerim’in Bakara suresinin 261. ayetinde şöyle okumaktayız:

Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.

Kuşkusuz yüce Allah’ın bu cömertliği de sebepsiz değildir; zira bir insan yaptığı infakla bir yoksulu fakirlikten kurtardığı zaman topluma büyük bir hizmette bulunur ve sonuçta böyle bir mükafatı hakeder. Gerçekte yoksulluk birçok fesadın ve çirkin sosyal davranışların anasıdır. Dolayısıyla eğer biri yoksullukla mücadele ediyorsa, gerçekte yedi yüz türlü günah ve fesatla mücadele ettiğini söyleyebiliriz.

Allah tealanın infakımızı kabul etmesi ve karşılığında mükafat vermesi için şart koymuştur; şöyle ki yapılan bağış minnetsiz olmalıdır. Dolayısıyla Allah yolunda infakta bulunan ama aynı zamanda bunu minnet malzemesi yapan veya karşı tarafı incitecek bir söz veya davranışta bulunduğu takdirde yaptığı iyi amelin değerini ve mükafatını yok etmiş olur.

Yüce Allah Bakara suresinin 262. ayetinde şöyle buyurur:

Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.

İnfakta bulunan insan, gerçi insani ve sosyal bir ameli yerine getirdiğini bilmesi gerekir, fakat aynı zamanda büyük bir tehlikesi de söz konusudur. Bu tehlike bencillik tehlikesidir ve insanı kibirli olmaya ve sonuçta yardımda bulunduğu insana minnet borcu olduğunu telkin ederek rahatsız olmasına sebebiyet verebilir. Bu ayette ise Allah teala bizi bu tehlike konusunda uyarıyor ve bir önceki ayette buyurduğu büyük mükafat ancak muhtaç insanlara minnetsiz yardımda bulunanlara verileceğini vurguluyor.

Allah teala hatta bir sonraki ayet olan 263.ayette de iki insanı birbiriyle mukayese ediyor. Bu insanlardan biri muhtaç insanlara minnetle yardım ediyor, fakat öbürü yardım edecek malı olmadığı halde hoş dili ile bir yoksulun gönlünü şad etmeye çalışıyor ve hatta fakir insan kötü sözlü ve agresif biri olsa bile ona tahammül ediyor ve öfkelenmiyor.

Allah teala bu ayette şöyle buyuruyor:

Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.

Dolayısıyla eğer yoksul ve muhtaç bir insanı hoş ve güzel sözle reddeder veya ona mağfiret dileğinde bulunursanız, ona sadaka verip daha sonra bunu başına kakmanızdan daha iyidir.

Yüce Allah Bakara suresinin 264. ayetinde ise minnetli infakı, düze bir taşın üzerine oturan ince bir toprak katmanına benziyor. Eğer bu toprağa bir tohum düşse bile hiç bir zaman yeşermez, bilakis sert bir yağmurdan sonra ondan hiç bir iz geride kalmaz. Ayet şöyle buyurmakta:

Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez.

Sahtekar insanların yaptığı şey, düz taşın üzerine konan ince toprak tabakasına gönlünü hoş etmeye benzer. Oysa amelleri ihlas yüzünden ve her türlü iki yüzlülükten uzak olan ve sırf ilahi rızayı arayan insanların ameli, yüksek bir yerde yer alan ve sel tehlikesinden korunan bir bahçeye benzer. Eğer bu bahçeye sert yağmur yağsa bile bereketi ve ürünü artar ve eğer yağmur yağmazsa yine kendi ürününü yetiştirir.

Bakara suresinin 265. ayetinde ise şöyle okumaktayız:

Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.