Amerika politikalarında sık görülen insan hakları ihlallerini gözden geçirmek-1
İran İslam cumhuriyeti takviminde HŞ 6 ila 12 Tir günleri olan 27 Haziran ila 3 Temmuz günleri, “Amerikan insan hakları” günü olarak kaydedilmiştir. Bu adlandırma Amerika’nın özellikle İran halkına karşı işlediği cinayetleri tekrar gözden geçirmek hedefi ile yapılmıştır.
İnsan hakları, 20. yüzyıldan beri hükümetlerin dikkatini çeken eski bir terimdir. Adalet, eşitlik, özgürlük, güvenlik ve dini haklar gibi kavramlar eski çağlardan beri yöneticiler tarafından değerlendirilmiştir. Adalet, eşitlik, özgürlük, güvenlik ve dini haklar gibi kavramlar eski çağlardan beri ülke yöneticileri tarafından değerlendirilmiştir. Fakat insan hakları kavramı, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gündeme geldi. 1948 yılında BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, insan hakları alanındaki ilk evrensel belge olarak kabul edilebilir.
1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin önsözünde şöyle yazılıyor:
İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun, hürriyetin, adaletin ve dünya barışının temeli olmasına,
İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana sevk eden vahşiliklere sebep olmuş bulunmasına, dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaçları olarak ilan edilmiş bulunmasına,
İnsanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının esaslı bir zaruret olmasına,
Uluslararasında dostça ilişkiler geliştirilmesini teşvik etmenin esaslı bir zaruret olmasına,
Birleşmiş Milletler halklarının, Antlaşmada, insanın ana haklarına, insan şahsının haysiyet ve değerine, erkek ve kadınların eşitliğine olan imanlarını bir kere daha ilan etmiş olmalarına ve sosyal ilerlemeyi kolaylaştırmaya, daha geniş bir hürriyet içerisinde daha iyi hayat şartları kurmaya karar verdiklerini beyan etmiş bulunmalarına,
Üye devletlerin, Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile işbirliği ederek insan haklarına ve ana hürriyetlerine bütün dünyada gerçekten saygı gösterilmesinin teminini taahhüt etmiş olmalarına,
Bu haklar ve hürriyetlerin herkesçe aynı şekilde anlaşılmasının yukarıdaki taahhüdün yerine getirilmesi için son derece önemli bulunmasına göre,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu,
İnsanlık topluluğunun bütün fertleriyle uzuvlarının bu beyannameyi daima göz önünde tutarak öğretim ve eğitim yoluyla bu haklar ve hürriyetlere saygıyı geliştirmeye, gittikçe artan milli ve milletlerarası tedbirlerle gerek bizzat üye devletler ahalisi gerekse bu devletlerin idaresi altındaki ülkeler ahalisi arasında bu hakların dünyaca fiilen tanınmasını ve tatbik edilmesini sağlamaya gayret etmeleri amacıyla bütün halklar ve milletler için ulaşılacak ortak ideal olarak işbu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ilan eder.
Bu yüzden insan hakları, tün insanlar için resmiyete tanınmış bir haktır ve hükümetler bireysel hak ve özgürlüklere saygı göstermek ve temel özgürlükleri ihlal etmekten kaçınmakla yükümlüdür. Aslında insanlar, insanlık özü itibarı ile tüm insanlar için eşit olan bu hukuklara sahiptir. İnsan haklarının düşüncesi insanların zati kerameti üzerine dayalıdır. İnsan haklarının özü, ideolojik, ırksal veya politik farklılıklara bakılmaksızın insanların asla elinden alınamayacak haklara sahip olmasıdır. Bu çerçevede insanlar hükümetin marabaları değil, toplumun vatandaşlarıdırlar. Eğer bir hükümet bu hakları kendi halkından alırsa kendi meşruiyetini kaybetmiş olur. Buna göre insan hakları evrensel bildirgesinde şöyle yazılıyor: “Bütün insanlar hakları ve onurları eşit ve özgür olarak doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik duyguları ile davranmalıdırlar.”
Her ne kadar 1948 yılında BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de dahil olmak üzere insan hakları küresel belgeleri Batılı güçler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri tarafından kaleme alınmış olsa da, bu güçler ve özellikle Amerika, uygulamada insan hakları konusunda ikili görüşe sahiptirler. Batılı güçlerin, özellikle de Amerika’nın gözünde, tüm insanlar eşit haklara sahip değildir. Bu ikili ve çelişkili görüş hem Amerika’da ve hem de dış politikasında mevcuttur. Örneğin Amerika içinde beyazlara kıyasla siyah derililer 2. Sınıf vatandaşı sayılırlar ve polis ise onlara karşı her türlü şiddeti uygulayabilir ve hükümet de onların haklarını çiğneyebilir.
Dış politika alanında da İslam ülkeleri başta olmak üzere diğer ülkelerin Batı ile kültürleri ve değerleri arasındaki farklılıklar göz ardı edilmektedir. Örneğin Batı toplumlarında insan haklarının ihlal edildiği düşünülen bazı durumlar, İslam toplumlarında kültürlerinin, değerlerinin ve temel inançlarının bir parçası olarak kabul edilir; tıpkı İslam hukukuna göre bir ceza kanunu olan ancak birçok Batı ülkesinde kaldırılmış olan ölüm cezası gibi. Veya Batı, İslam ülkeleri de dahil olmak üzere bazı ülkelerde azınlık haklarının hayata geçirilmesine vurgu yaparken batı ülkelerinde Müslüman azınlıklara insan hakları tanındığında, farklı bir dil konuşuyor ve hatta büyük İslam Peygamberine yapılan hakareti destekliyorlar bile.
Bir diğer konu da Batı'nın, özellikle de Amerika’nın, sözde çıkarları ve değerleri arasında bir çatışma olduğunda, temeli kendi çıkarların üzerine koyması ve kendi çıkarları için insan haklarını feda etmesidir, başka bir ifade ile diğer ülkelere karşı ırkçı tutum sergiliyorlar. Bu davranış, özellikle Suudi Arabistan da dahil olmak üzere bazı Arap ülkelerine ve Kudüs'ü işgal eden İsrail rejimine karşı açıkça görülüyor. Örneğin Suudi Arabistan son 7 yılda Yemen'de 21. yüzyılın en büyük insani felaketini gerçekleştirirken, Suudi Arabistan'ın Yemenlilere karşı işlediği suçları durdurmak için herhangi bir adım atılmadı.
Diğer yandan Kudüs'ü işgal eden İsrail rejimi uluslararası kuruluşlar tarafından defalarca Filistinlilere karşı insanlık dışı cinayetler işlemekle suçlanırken, Amerika ve Avrupa ülkeleri bu rejime karşı her türlü bildirinin onaylanmasın engelliyorlar ve hatta Amerika’nın dönem başkanı Donald Trump bile 2018 yılında Siyonist rejime destek girişiminde Amerika’nın BM insan hakları konseyindeki üyeliğini iptal etti.
Diğer bir konu ise Batı'nın ve özellikle ABD'nin İran İslam Cumhuriyeti de dahil olmak üzere bazı ülkelere yönelik hegemonik politikalarını sürdürmek için insan haklarını bahane olarak kullanmasıdır. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti, dış politikasında bağımsızlığı vurgularken Amerika’nın sultasını kabul etmeyi reddettiği için, Washington'dan en yoğun yaptırım baskısına maruz kalmıştır. Bu yaptırımlar hastaların temel haklarını bile göz ardı etmekte ve onların tıbbi ekipman ve gereli ilaçlara erişimini bile engellemektedir.
Nitekim bir süre önce İran’da 12 gün boyunca incelemelerde bulunan BM özel raportörü de bu konuyu doğruladı. BM resmi özel raportörü Alena Douhan Amerika’nın İran’a uyguladığı maksimum baskı ve yaptırım siyasetinin hastalar ve özellikle tedavisi zor hastalıkların tedavi süreci üzerindeki etkisi hakkında şöyle yazdı:
"İlaç ve özel tıbbi ekipmanın şaşırtıcı maliyetlerinin, yaşamı tehdit eden sonuçlarından ve bazı durumlarda yaptırımlar nedeniyle ticari ve finansal kısıtlamalar nedeniyle bu imkanların bulunamamasından derin endişe duyuyorum. Aldığım raporlara göre bu durum, yabancı şirketlerin bu malları tedarik etme konusundaki isteksizliklerinden ve bunun da Amerika'nın cezai kovuşturma ve mali cezalar da dahil olmak üzere olası sonuçlarından korkmalarından kaynaklanmaktadır."
Tüm bu konular dikkate alındığında şöyle bir sonuca varabiliriz:
Birincisi Amerika ve batı ülkeleri insan hakları konusuna seçici ve çıkarcı bir görüşe sahipler.
İkincisi bu ülkeler, diğer ülkelerdeki insan hakları ihlallerinden endişe duymuyor, onların asıl endişleri kendi mali, siyasi ve ekonomik çıkarlarıdır ve buna ulaşma yollarından biri de insan haklarından geçmektedir.
Üçüncüsü, ister Demokratlar ister Cumhuriyetçiler olsun tüm Amerikalılar açısından insan hakları meselesi onların çıkarlarını sağladığı ve dış siyasetleri doğrultusunda olduğu müddetçe saygındır. Aksi halde Amerika, insan hakları kurumlarının kendisi veya müttefikleri için öngördüğü çerçeveye hiçbir şekilde bağlı değildir.
Tüm bu sebeplerden dolayı İslam inkılabı rehberi Amerika ve batı dünyasını insan hakları konusunda “yalancı” hitap ederek şöyle buyuruyor: Ukrayna konusunda o yaygarayı koparan Amerika ve Avrupa’daki yalancı insan hakları iddiacıları, Filistin’deki bunca cinayete karşı dudaklarına sessizlik damgası vurup mazlumları savunmuyorlar, üstelik kan emici kurda da yardım ediyorlar.