Batı'nın insan haklarındaki çelişkileri –1
Günümüzde ve yaşadığımız çağda başına buyruk rejimler ve teröristler boş bahanelerle yaklaşık 20 yıldan beri bazı ülkeleri işgal etmiş bulunuyorlar.
Zorba ve gerici rejimler başka ülkelere saldırarak o ülke halklarını kana buluyor ve hatta düğün ve matem törenlerini bombalamaktan asla çekinmeden açıkça insanlığa karşı cinayet işliyor. İnsan haklarına saldıranlar en korkunç cinayetleri işlerken saldırdıkları ülke halkını aşağılıyor ve onların alt yapılarını tahrip etmeye devam ediyorlar.
Fakat çare nedir ve insan hakları ihlalleri ile ilgili gerçekler ve saldırgan rejimler ve güçlerin aldatıcı siyasetleri arasındaki sınır nasıl belirlenir?
Sorun insan haklarının batının siyasi tutumlarından yoğun şekilde etkilendiği ve bu sürecin devamı ile insan hakları kurumlarının gerçek anlamda insan haklarını savunma çizgisinden uzaklaşmasındadır.
Siyasi çıkarcı bakış açıları gibi bileşenler, insan haklarını savunmak için kurulan Batılı insan hakları örgütlerinin ve kurumlarının doğasını ve performansını gerçek güvenilirliklerinden ve itibarlarından uzaklaştırdı.
Eğer son yıllarda Afganistan, Yemen, Suriye ve Irak'ta yaşanan terör olayları ve savaş suçları dizisi, Amerika halkına karşı veya her hangi bir Avrupa ülkesinde yaşansaydı, onlarca bildiri ve karar onaylanırken faillere karşı çeşitli ve renkli yaptırımlar uygulanırdı.
Amerika ve NATO askeri güçlerinin 20 yıllık Afganistan işgali, işgalci güçler için sadece maddi ve insani güç açısından kayıplarla kalmadı, bu savaş mağdur ülke halkının da çeşitli taraflarca saldırıya maruz kalmasına sebep oldu. Bir yandan dehşet saçan gruplar ve diğer yandan da batının sürekli yaptığı hesap hatları, Afganistan'ın savunmasız halkının katliamı ile sonuçlandı.
Hiç şüphesiz Amerika bu soykırım ve işlenen savaş suçlarında en büyük role sahipler. Aslında Beyaz Saray yetkililerinin adını insan hakları koydukları şey, cinayetten başka bir şey değildir. Suriye, Afganistan ve Irak gibi çeşitli ülkelere saldırı ve aralarında İran'ın da bulunduğu bir çok ülkeye ekonomik yaptırımların ve maksimum b askıların uygulanması, bu cinayetlerin sadece küçük bir parçasıdır.
Amerika bizzat teröristleri eğitip destekleyerek terör grupları oluşturarak başka ülkelere göndermesinin sonuçlarını Irak ve Afganistan'da bariz bir şekilde görülebilir ve hakkında yargıda bulunabilinir.
Amerikan askeri terör güçleri 2001 yılında terörizm ile mücadele bahanesi ve el-kaide güçleri ile mücadele bahanesi ile Afganistan'ı işgal etti. Yaklaşık 20 yıl süren Amerika'nın işgalcilik ve askeri müdahalesinin sonucu, yüz binlerce Afgan vatandaşının NATO ve Amerika terör güçlerince yapılan saldırılarda ölmesinden başka bir şey olmadı.
Amerika'nın Afganistan'ı işgal etmesi, bu ülkede savaş, güvensizlik, terörizm ve uyuşturucu üretiminin artmasından başka bir şey sonucu olmadı. Afganistan, Gazze ve yemen halkının esef verici feci durumunun her biri batının insan haklarındaki çelişkinin inkar edilemez örnekleridir.
4 Mayıs 2009 tarihinde Ferah vilayetinde 145 sivilin öldürülmesi, 23 Temmuz 2010 tarihinde Nengerhar'da en az 52 kadın ve çocuğun katliam edilmesi, 3 Kasım 2015'te Kunduz hastanesine hava saldırısında 42 sivilin öldürülmesi ise Amerika'nın Afganistan'da sivillere yönelik saldırılarının bir kaç örneğidir. Afganistan'ın durumu sadece Amerika'nın değil, son 20 yılda terörizm ile mücadele veya insan haklarına destek bahanesi ile bu savaş mağduru ülkeye saldıranların gerçek yüzünü gösteriyor.
Afganistan halkı 20 yıllık işgal boyunca sürekli Amerika ve NATO terörist güçlerinin insani yanlışlıklar ve hesap hatalarının kurbanı oldular; üstelik bu cinayetler ger zaman gizlenmeye ve üstünün örtülmesine çalışıldı; fakat şimdi tüm dünyanın Afganistan gelişmeleri üzerine odaklanması ile cinayetlerin boyutları haber çevrelerine yansıtıldı.
Batı dünyası ise gözlerini bu cinayetlere kapatmış ve bizzat en büyük insan hakları ihlalcisine dönüşmüşken kendi garezli ve zorba hedeflerine ulaşmak için diğer ülkelere karşı bildiri yayınlıyor.
İnsan hakları da uluslararası toplumun diğer bir çok hedefleri gibi, batının çelişkili tanımı sayesinde gerçek anlamını yitirmiştir. Kendilerini dünyada insan hakları svunucusu ve özgürlük ile uygarlık beşiği ilan eden bazı Avrupa ülkeleri Amerika ve Kanada ile eşgüdümlü olarak ırkçı tutumlar izliyorlar.
İnsan haklarını savunduklarını iddia eden bu yalancıların insan hakları savunucusu konumunda oturamayacaklarını gösteren bir çok çelişkili durum söz konusudur, zira bizzat kendileri, işlenen cinayetlere ortaktılar. Konumuza gelecek sohbetimizde devam edeceğiz.