Kutsal savunma kültürü, bileşenleri ve özellikleri
(last modified Sat, 24 Sep 2022 05:00:06 GMT )
Eylül 24, 2022 08:00 Europe/Istanbul
  • Kutsal savunma kültürü, bileşenleri ve özellikleri

Irak Baas rejiminin Eylül 1980’de İran'a saldırısının yıl dönümündeyiz; İranlı kadın, erkek ve gençlerin direnişi ve destanı ile İran halkının tarihi geçmişinde altın yaprak yaratan bir savaş.

8 yıllık savaşın İran'a dayatılması, İslam İnkılabının zaferinden sonra İran halkının özgürce yaşaması ve küresel istikbarla savaşması için ikinci birlik ve hareket dalgasını beraberinde getirdi. Sekiz yıllık kutsal savunma, onur, inanç, sevgi, cesaret, beceriklilik ve fedakarlık gibi değerler savaşın sayısız acısının kalbinden billurlaşarak ortaya çıktı. 8 yıllık kutsal savunma, İslam-i vatan, inkılap ve mektebini savunma yolunda yiğitlik ve şehadet mertebesine nail olan ve İslam inkılabı düşmanlarını kendi hedeflerine ulaşmada başarısız kılan  bir milletin sebat, yiğitlik ve fedakarlık hikayesidir.

İran, saldırgan Irak baas rejimin saldırısına karşı iman gücüne dayanarak, İmam Humeyni’nin -ra- eşsiz rehberliği, yeni savaş taktikler ve halkın karşılıksız desteği ve geniş çapta savaş meydanlarına katılması ile, saldırgan Baasçı ordu güçlerin kendi topraklarından sürmeyi ve Irak'ın cani diktatörü Saddam'ın amaç ve hedeflerine ulaşmasını engellemeyi başardı. 8 yıllık savaş, iki kutuplu dünya ve Soğuk Savaş dönemindeki en nadir ve en müstesna savaşıdır; dönemin iki süper gücünün pratikte aynı cephede yer aldığı ve Irak'taki Baas rejimine kapsamlı destek sağladığı bir savaş.

Irak'ın Baas rejiminin İran ile 8 yıllık savaşı, tanımı, temeli, niteliği, sınıflandırılması ve motivasyonu bakımından diğer savaşlardan farklıdır. Tabi ki İran ve Irak arasındaki savaş İranlılar için sadece iki ülke arasındaki çatışmadan ibaret değildi; bu savaş İran halkı açısından hak ile batıl savaşıydı. Zira bu savaş İran’a dayatılmıştı; fakat dayatılan savaş İran halkını teslime zorlayamadı; İran halkı yüce Allah’a tevekkül ederek saldırgana karşı yiğitçe direndiler.

Genellikle savaşların başlangıcında her iki taraf savaşmak için tam veya kısmen hazır durumdalar. Hal bu ki İran, İslam inkılabının zaferinden daha 19 ay geçerken bir savaşa girmek için gerekli zihinsel ve prtaik olarak savaşa girmeye hazır değildi. İranlı savaşçıların kutsal savunmadaki motivasyonu maddi sebepler değildi; zira onlar Allah rızası için tehlike meydanına ayak basıyorlardı. Tam da bu mesele, onların 8 yıllık savunmadaki zaferlerinin sebebidir. Bu savaş, konvansiyonel savaşlardan farklıydı, zira bu savaşın bir tarafında en az olanaklarla tüm dünyaya karşı direnen savaşçılar vardı. Buna ilaveten halkın savaşa verdiği destek ise şaşırtıcıydı.

İmam Humeyni’nin -ra- manevi ruhu büyük bir kitleyi savaş meydanına taşıyordu. Savaşçılar ise ne para ve ne de makam peşindeydiler; onlar ilahi ve şeri görevlerini yerine getirmek istiyorlardı. Bu savaşın en önemli özelliği Allah'a olan inançtı. Allah’ı eksen alan İran savaşçıları, dünyadaki diğer orduların aksine tüm anlarını Allah’a odaklandılar. Bu ise onların, toprağı fethetmeyi ilk hedef olarak bilen diğer stratejilerin tersine bunu ikincil hedef olarak görmelerine sebep oldu ve bu konu tüm insanlık tarihinde eşsiz bir olaydır.

İmam Humeyni -ra- İranlı savaşçıların bu özelliğine işaretle, “sadece Allah’a iman ve İslam yolunda şehadete olan aşk ve fedakarlık ve özveri ruhu, onların bu eşit olmayan savaşındaki silahlarıydı” buyurdu.

İslam inkılabının büyük önderi bir başka yerde de şöyle buyurdu: Bizim halkımızı muzaffer kılan Allah'a iman ve şehadet aşkıydı. İran halkının hiçbir şeyi yoktu ve inancı vardı ve inançları tüm güçleri yendi.

Evet, her şeyin merkezinde Allah, her şeyin başında O'nun rızası varsa, şüphesiz zafer getirir. Nitekim Kur'an Kerim Al-i İmran suresinin 139.ayetinde şöyle buyuruyor: و لاتهنوا و لاتحزنوا و انتم الاعلون ان کنتم مومنین Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.”

Aslında Allah’a iman ve inanç İranlı savaşçıların kanlarının son damlasına kadar fedakarlık yapmalarına sebep oluyordu.

8 yılık kutsal savunma yıllarının bir diğer özelliği, İmam Hüseyin’in -as-kıyamı ve Aşura olayının İranlı savaşçıların Baasçı Irak ordusuna karşı savaşını etkilemesiydi. İslam tarihinin asırlar süren mücadelesi boyunca, hiçbir inkılap ve hiçbir hareketin İslam inkılabı ve hiçbir sahnenin kutsal savunma sahneleri kadar Aşura inkılabı ve Hüseyin-i kerbelaya benzemediği söylenebilir. Kutasl savunma cephelerinde binlerce olay, bugünü dünde Aşura’ya bağlıyor ve kerbela kokusunun duyulmasına sebep oluyordu.

Sloganlar, vasiyetnameler, operasyonlar, operasyon isimleri, operasyon geceleri, mektuplar, mezar yazıları, rehber ve İmam ve savaşçıların muktedasının sözleri, şehit aileleri, hatıralar ve cephelerdeki sahneler, söz konusu tarihin iki kesitinde ilginç ve düşünülmesi gereken bağların olduğunu gösteriyordu. Bu bağlamda yapılan araştırmalar ve ortak yönlerinin gösterilmesi, sadece “Aşura kültürünün hayatı ve etkinliği ve doğurganlığını” anlatmakla kalmıyor, üstelik kutsal savunma yılları ve İslam inkılabının sağlığı, azameti, saygınlığı ve kutsallığını  gösteriyor.

8 yıllık kutsal savunma yıllarında İranlı savaşçılar her şeyi Kerbela ile ölçtüler ve Kerbela aynasında en ufak aynadan Hz.Ali Asger’den Aşura’nın en güzel aynası Hz. Hüseyin’e -as- kadr kendinlerini gördüler. savaş meydanlarında savaşan yaşlıların yüzü, Habib bin Mezahir’i andırıyordu, genç erişkinler Kasım’a benzetilirdi, komutanlar Ebulfazl ve gençler Ali Ekber’e. Cephelerden ailelere ulaşan mektuplarda zeyneb’in -sa- sabrına tavsiye ediliyordu. Hatta bombardımanlarda ve füze saldırılarında şehit olan çocuklar ise Ali Asger’e benzetiliyordu.

İslam inkılabı ve özellikle 8 yıllık kutsal savunma dönemindeki önemli konu, halk ve savaşçıların, İmam Humeyni -ra- ile Ebu Abdullah -as- ve savaş cephelerini kerbel ve Aşura arasında buldukları benzerliklerdir. Belki de bu kavram ve ince bakış “Hareketimiz Hüseyin-i dir, rehberimiz Humeyni’dir” sloganında gizlidir. İmam Humeyni’nin -ra- Resulullah’ın -saa- hanedanından olması ve onun sözleri ve siyerinin aynı yolu ve sözleri andırması, halkın böyle düşünmesine sebep oluyordu. İmam Humeyni, Aşura hareketinden ve cephelerin, savaşçıların, şehitlerin ve insanların İmam Hüseyin'in -as- ashabına benzerliğinden defalarca bahsetmiştir.

İranlı savaşçılar da böyle bir inançla kendilerini aynı yolda buluyorlardı. Kutsal savunma yılları şehitlerinden biri vasiyetinde şöyle yazıyor: Bizleri sıcak ve rahat yataklarımızdan çıkartıp aşkla savaş meydanına getiren, zorluklara can-ı gönülden katlanmamıza ve maşuk vuslatının şevki ile can pahasına direnmemize sebep olan bu/ cazibe nedir? Gerçekten bunca güzellik, bizim pasdarlarımızın mücadele sahnesindeki azametinden hayrete düşmüştür ve bunca fedakarlık ve özverinin sebebi ise maddi ve dünyevi kriterlerle ölçülmeleridir, halbuki bizim mantığımız maneviyat ve aşk mantığıdır ve tıpkı bir mum gibi eriyip aydınlatmaktır. Şimdi bizler savaş siperlerimizden, zamanımızın Hüseyin’inin (İmam Humeyni -ra-) yardım talebini duyduk ve lebbeyk diyerek aşkla şehadet meydanlarına koştuk, belki Allah, evliyalarına ulaşma başarısını bize nasip eyler.

Kutsal savunma döneminin önemli özelliklerinden bir diğeri ise İslam inkılabının büyük önderi ve başkumandan İmam Humeyni’nin -ra- eşsiz rolüydü. Öyle bir lider ki manevi konuşmaları ile insanın insanlığını bir başka şekilde yarattı, kendini yetiştiren insanları yarattı ve kalemi ve mesih ruhuyla şehitler yarattı ve onlara örnek oldu. Öğretileriyle savaşı toprak savaşından inanç savaşına çeviren İmam Humeyni'nin bu becerisi, kutsal müdafaanın önemli özelliklerinden biridir. İmam, savaşı, coğrafi ve sınır tanımayan, şirk ve küfrün var olduğu müddetçe sürebilen dini ve inanca dayalı bir savaş olduğunu belirtiyordu.

Nitekim İmam şöyle buyurdu: Biz şimdi dinimiz için savaşıyoruz. Toprağımız için savaşmıyoruz. Savaş hangi gün biterse biz o gün güler yüzle Irak halkını kucaklarız ve artık savaş olmayacak. Bizim savaş İslam ve küfür savaşıdır, bir ülkenin başka ülke ile savaşı değil.

Şia mezhebinde Veliy-i fakihe itaat, Resulullah’a -saa- itaat doğrultusunda tanınırsa, rehberin bir tek işareti ile savaş meydanları bilinçli seçim ile karşılaşıyor ve sıradan sonuçların ötesinde getirileri olur. İmam Humeyni -ra- şehitlerin modeli ve muktedaları olarak şehadet talep güçlerin hidayeti ve komutanlığı ve toplumda gönüllü seferberlik düşünce kültürünün ihyasında büyük rolü vardı.

Kutsal savunma döneminde çeşitli etnik gruplar, kültürler, diller ve mezheplere sahip olan İran, tarih boyunca eşsiz bir vahdet ve ulusal birliğe ulaştı. Tüm İran yekpare ve kendiliğinden İmam Humeyni’nin -ra- liderliğinde tek bir hedef uğruna hak ile batıl savaş meydanına gittiler ve bu birlik ve vahdet daha da yoğun ve iyi olarak halen devam ediyor ve bu da savaşın bereketlerindendir.

Gençlere inanmak, kutsal savunmanın bariz özelliklerindendi, dünyanın başka hiçbir yerinde sivillerin bunca etkin ve geniş çapta savaş meydanına akın etmeleri görülmemiştir. Fakat kutsal savunma yıllarında 13 yaşındaki gençten 70 yaşındaki yaşlı adama kadar her kes kendi iradesi ile inancını savunmaya gelmiş ve dünyayı bunca yüksek moral ve motivasyondan hayrete düşürmüştü. 8 yıllık savaşı kutsal kılan kültürün bir diğer özelliği de, zorbalar ve zalimlerin egemenliği altına girmek istemeyen diğer hürriyet düşkünü ülke ve milletlere örnek olmasıdır.