Eylül 24, 2022 08:40 Europe/Istanbul
  • Kutsal savunma haftasında destan yazan kadınlar

HŞ. 31 Şehriver 1359 (miladi 22 Eylül 1980) tarihinde dayatma savaşının başlaması ile birlikte kadınlar, ülke nüfusunun önemli bir bölümü olarak büyük bir cesaret ve anlatılmaz yiğitlikle başta Huuremşehr, Susengerd, Ahvaz, Mehran olmak üzere sınır bölgelerinde coşkulu hamasetlere imza attılar.

Onlar meçhul askerler olarak savaş cephelerine lojistik destek sağlamak ve diğer bazı görevlerde ağır sorumlulukları üstlendiler. Düşmanın hudut bölgelerine ani saldırısı ve şehirlere yönelik hava bombardımanı, kadınların doğrudan savaş bölgelerinde bulunmasını kaçınılmaz hale getirdi.

Kadınların sosyal faaliyetlerin yapılmasındaki hareket ve davetleri, sosyal programlarda İslam ideolojisine ve toplumun ihtiyaçlarına dayalı olarak İslam’ın ilk yıllarındaki kadınların ve Asr-ı saadet dönemindeki kadınlar ve özellikle hz. Zehra -sa- ve hz. Zeynep’in -sa- örnek rolüne dayanıyor. Bugünkü sohbetimizde kutsal savunmada kadınların rolünü ele almanın ardından tarih yazan bu kadınlardan bazıları ile tanışacağız.

Resmi istatistiklere göre kutsal savunma yıllarındaki şehitler arasında, bir çokları bombardımanlar ve füze saldırılarında olmak üzere 6 bin 428 şehit kadın, İran ve İslam yolunda canlarını feda etmiştir. Bu şehitler arasında 500’ü savaşçı kadınlardı. Bir çokları ise bekar ve 2500’ü de 10 ila 30 yaşları arasındaydı.

Bu arada 8 yıl süren kutsal savunma yıllarında 22 bin 808’i sağlık ekibindeki görevli olan kadın ve 276 doktor kadın savaş cephelerinde görev yaptı.

İran Gaziler Kurumunun Eylül 2002’de cinsiyet ve gazi gruplarına dayanarak yayınladığı verilerine göre İranlı kadın gazilerin toplam sayısı 5 bin 735'tir ve bunların arasından 3 bin 750'sinin gazilik oranı %25'ten daha fazladır. Ayrıca, Irak'ın İran'a karşı dayattığı savaşta İranlı kadın esirlerin sayısı hakkında net bir istatistik yayınlanmamasına rağmen, bazı kaynaklarda 171 kadının savaş sırasında esir düştüğünü gösteriyor.

8 yıllık kutsal savunma döneminde gerçi ülke gelirlerinin büyük bölümü savaş meydanları için harcanıyordu fakat savaş meydanın geniş çaplı olması, savaşın uzun sürmesi, ekonomik yaptırım ve olumsuz iç ekonomi durumu nedeni ile hükümet savaş cephelerinin tüm masraflarını karşılayamazdı, bu nedenle, savaşı desteklemek için halk güçlerinin müdahalesi kaçınılmaz görünüyordu.

Bu arada kadınlar savaşa destek karargahlarında aktif bir şekilde katılarak bu alanda önemli bir rol oynadılar.

Kadınlar savaşın arka saflarında erkekler için yemek hazırlamak ve cephaneliği korumakla kalmayıp hatta siper kazımak için bile savaşçılara yardımda bulunuyorlardı. Üstelik en sade ve düşük seviyede askeri eğitimler alarak savaşın en ön safında Baasçı düşmana karşı erkeklerle omuz omuza savaştılar.

Cami ve okullarda halktan bağış toplayacak kadroların oluşturulması, savaşçıların her türlü ihtiyaçlarının sınıflandırılması ve gönderilmesi, teçhizatların onarılması, gıda maddelerin sağlanması, yiyecek, giyecek ve sıcak giysiler sağlamak, kadınların savaş cephelerini destekleyen faaliyetlerden bazılarıdır.

İki şehit ve bir gazinin annesi olan İsmet Ehedian yıllarca kamyonet şoförü olarak savaş cephelerine gitti ve 8 yıllık kutsal savunma döneminde Ahvaz’daki savaşçılara destek sağladı. Kıyafetlerin yıkanmasından, savaşçılara kahvaltı hazırlamak, bu cihatçı kadının o yıllardaki bazı çalışmalarıydı. Kalkınma ve yapı işlerine girmesi, ondan girişimci bir kadın yarattı. Kendisi şöyle diyor: Savaş çirkin ve kötü bir olaydır. Fakat cephe ve insanları sevimliydi ve savunma ise kutsal bir olay.

Şehit Nevvab Safevi’nin torunu Fatıma Nevvab Safevi ise Irak Baas rejimin İran İslam cumhuriyetine karşı dayattığı savaş döneminde öncü araştırma ekibi olarak Behmen Şir bölgesine giden yiğit kadınlardan biriydi. Kendisinin düşmanın konumu ile ilgili edindiği yararlı ve etkili bilgilerle yapılan başarılı operasyonda etkili rol oynadı. En son görüşmede bir şehidin naaşını omuzlarında taşıdığı halde göründü. Bu yüzden başarılı bir gerilla operasyonundan geri döndüğü anlaşıldı.

Susengerd ahalisinden olan Mecide Negravi, yaşadığı kent yani Susengerd’in 17 Kasım 1980 tarihinde işgalden kurtarılması için kuşatmayı kırma operasyonu sırasında, düşmanın 6 askerini silahsızlandırarak esir almayı başardı. Kendisi şöyle anlatıyor: Irak ordusu Hamidiye’de yenilince düşman askerleri panik içinde rastgele halkı kurşun yağmuruna tuttular, kaçmaya çalışıyorlardı fakat sınıra giden yolu bilmiyorlardı. Saldırgan askerlerden 6’sı bizim eve yaklaşınca onlara ilerlemeleri takdirde halk ve Devrim Muhafızları tarafından kuşatılacaklarını ve öldürüleceklerini söyledi. Onların hemen evime girmelerini ve misafir odasında oturmalarını, gizlemem için silahlarını bana vermelerini istedim. Onlar benim söylediklerimi yaptılar. Silahlarını alınca kapıyı arkadan kilitledim ve halkı çağırdım. Onlardan ganimet olarak aldığım silahlarla onlardan 6’sını camiye götürdüm.

İran'a dayatılan savaş sırasında kahraman kadınlarının sergilediği  birliktelik ve direniş, kesinlikle, dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir zamanda eşi görülmemiş bir durum olduğu söylenebilir. İslam inkılabının tabiri ile, eğer kadınlar savaşın destanını yazmasaydı ve evlerinde savaşı bir değer olarak telakki etmesiydi, erkekler savaşa gitmek için irade ve motivasyonları olmazdı ve çok sayıda Besici (gönüllüler) cephelere akın etmezdi.

Dr. Masume Abad savaşın ilk günlerinde Kızılay cemiyetinin bir üyesi ve vali temsilcisi olarak Kent Ev sisteminde çalışıyordu. Görevlerinden birinde beraberindeki diğer 3 kadınla birlikte Irak güçleri tarafından esir alındı. Yaklaşık 40 ay Irak hapishanelerinde tutukluydu ve 1983 yılında serbest bırakıldı. Ona göre, “Bedenin esareti, ruh esareti karşısında hiçbir şey değildir. Dik durarak izzet ve şereflerini direniş ve sebatla koruyanlar, gerçek tutsakların, insan ruhu olmadan aşağılık ve önemsiz bir bedeni beslemek için ruhlarını küçük bir fiyata satanlar olduğunu bilirler.”

Masume Abad kadınların İslam cumhuriyetindeki faaliyetleri hakkında şöyle diyor: İslami düşüncede kadın hiçbir zaman sıradan insanlardan ve sosyal faaliyetlerden ayrı olmamıştır. İslami sistem, toplumdaki herhangi bir ilerlemenin, diğerleriyle birlikte bu büyük grubun aktif ve coşkulu varlığına bağlı olduğunu düşünür. Bu düşünceden kaynaklanan en önemli hizmetler arasında günümüz toplumunda kadın ve kız çocuklarına kimlik ve özgüven duygusunun yeniden kazandırılmasına değinebiliriz. Bunun hem ulusal hem de uluslararası arenadaki getirilerine şahit oluyoruz.

Kadınların savaş sırasındaki kültürel rolünün de büyük etkisi oldu, ve bu da reklam, şehitleri anmak ve onurlandırmak, münafıklara ve devrim karşıtı söylentilerle mücadele etmek, şehitlere cenaze töreni düzenlemek ve onları anmak, yazarlık, haber yapma, hikaye yazma, savaş ve kutsal savunma konularında şiir yazma, gazetecilik ve medya faaliyetleri yürütmesi gibi durumlarda kendini gösterdi.

Kadınlar kutsal savunmadaki etkin varlıklarından dolayı o dönemin iyi ravileri olmuş, direniş edebiyatında ve kutsal savunma edebiyatında rol oynamışlardır. Esir ve gazi olarak hayatta kalan kadınların anıları, ayrıca şehitlerin dert yüklü anneleri, eşleri ve çocuklarının şehitlerinin güzel hayatlarını anlatmaları ayrıca yardım ekipleri ve doktor olarak cephelerde bulunan kadınların anıları, ülkemizin direniş ve fedakarlık tarih defterini süslüyor.

“Da” kitabının yazarı Zehra Hüseyni, eşsiz cesareti ve direnişiyle şehitlerin toprağa verilmesine katılan kadınlardan biridir. O dönemde daha 17 yaşındayken şehit olan babası ve ağabeyini kendi elleri ile toprağa verdi. Hurremşehr’i savunma operasyonlarında yaralandı ve ilik omurgası ise şarapnel parçası ile zedelendi ve  halen de orada duruyor, bu yüzden şarapnel parçası her yerde onunla beraberdir ve acılarına katlanmak zorundadır. Fakat yine de  pes etmedi ve sürekli cepheye ve savaşa ya da savaştan zarar gören halka hizmet etmeye çalıştı. Onun savaş cephesini anlatması, ister yerli veya yabancı hiçbir yazarın kitabına benzemiyor. Kitabında yürekleri titreten iman ve fedakarlıktan bir çok sahne bulunuyor.

İslam inkılabının ilk yıllarında Fehime Babaiyan Pur ve şehit Gulamrıza Sadıkzade’nin nikahını İmam Humeyni kıydı. İmam Humeyni -ra- Fehime hanımdan nikahı kıymak için vekalet isteyince Fehime herkesin duyabileceği yüksek sesle şöyle dedi: Bir şartla evet diyeceğim! Etraftakilerin şaşkın bakışları arasında Fehime İmam’a şöyle dedi: “Bu dünyada her ikimizin şehit olması için dua etmeniz ve ahirette de şefaatimizi yapmanız şartıyla.”

Bu şehadet taleplik ruh hali İmam Humeyni’yi -ra- zafer için emin kılıyordu. İmam şöyle buyuruyordu: “Ben bizim hedefimiz yolunda kesin irade ve azimle her türlü zahmete katlanan ve hatta şehadete hazır olan saygın bayanları ne zaman görürsem, bu yolun zaferle sonuçlanacağından emin oluyorum.”

Ve böyle de oldu.

Kadınlar, İslam Cumhuriyeti'nin kutsal sistemini korumak için bilinçli varlıkları ve özverileriyle yiğit savaşçılara yardım etmek için koştular ve tarif edilemez cesaretleri ve fedakarlıkları ile bu sınırın ve toprakları yiğitlikle koruma tarihine altın yapraklar eklediler.

İmam Humeyni -ra- şöyle buyurdu:

Savunma sahnesindeki değerli ve cesur varlıkları ile İslam yurdunu, Kur'an-ı Kerim'i ve devrimi zafere taşıyan ve şimdi cephede ve cephe arkasında çalışıyorlar ve fedakarlığa hazır olan bu büyük sınıfla gurur duyuyorum.012