Kudüs Günü-2
(last modified Sun, 24 May 2020 03:33:07 GMT )
Mayıs 24, 2020 06:33 Europe/Istanbul

Bu bölümde Kudüs gününün bölgenin güvenlik düzenindeki öneminin nedenlerini ele alacağız.

İslam İnkılabının kurucu lideri  rahmetli İmam Humeyni   mazlum Filistin halkını desteklemek ve savunmak adına  İslam İnkılabının zafere kavuşmasından bir kaç ay sonra  mübarek Ramazan ayının son cuma gününü  Kudüs günü olarak adlandırdılar. 

Dünya Kudüs gününün  Batı Asya bölgesinin güvenlik düzenindeki öneminin nedenlerini,  hedefleri ve sonuçlarını ele alarak  değerlendirmek gerekir. 

Rahmetli İmam Humeyni  Arap dünyasında ve Batı Asya bölgesinde büyük bir ihanetin işlendiği süreçte  mübarek Ramazan ayının son cuma gününü Kudüs günü olarak adlandırdı. Bu ihanet ise Camp David anlaşması idi. 

Siyonist Rejim İsrail'in 1948 yılında kuruluşunun ardından  bu rejimle 1948, 1956,1967 ve 1973'te olmak üzere 4 kez savaşan  Mısır,  tamamen çark edip  Siyonist Rejim ile barışma ve bu rejimi tanıma siyasetini izlemeye başladı.    Bu çerçevede Mısır dönem cumhurbaşkanı Enver Sadat  ile Siyonist Rejim dönem başbakanı  Menachim Begin  17 Eylül 1978'de Camp David bölgesinde bir barış ve tanıma anlaşması imzaladılar. 

Camp David anlaşması 12 gün gizli müzakerelerin ardından Amerika'nın arabuluculuğu ile  Amerika başkanı dinlenme alanlarından olan Camp David bölgesinde imzalandı. Bu arabulucu Amerikan başkanı ise Jimmy Carter'dı.  

Bu anlaşma  Arap- İsrail savaşları tarafları arasında imzalanan ilk barış anlaşması idi. Mısır dönem cumhurbaşkanı Enver Sadat ise Arap-İsrail savaşı taraflarından olan bir Arap ülkesinin İsrail'i tanıyan ve onunla barış anlaşması imzalayan ilk kişi idi. 

Böyle bir ortamda  rahmetli İmam Humeyni  de mübarek Ramazan ayının son cumasını Kudüs günü olarak adlandırarak Filistin meselesinin İslam aleminde eksen konumda kalmasına yardımcı olup Filistin meselesinde bir dönüm noktasının medyana gelmesine neden oldular.  Çünkü  Kudüs Günü  öz itibarı ile de Siyonist Rejime karşı direnişin devamı demektir. Bu sürecin ardından ise bu gün direniş hareketlerinin kurulmasına da yardımcı oldu.  

Burada önemli  olan nokta  Camp David Arapların genel olarak karşı çıkmasına neden olup Mısır'ın Arap Birliğinden çıkarılmasına yol açmasına rağmen  Arap dünyasını derin etkilemesi idi.  Bu çerçevede kimi Arap liderler bu anlaşmadan yola çıkarak Siyonist Rejim İsrail'i tanıyan  çözüm ve uzlaşma önerileri yaptılar.  Halbuki Rahmetli İmam Humeyni'nin Kudüs Günü inisiyatifi   Batı Asya bölgesinde uzlaşmacı akıma karşı direniş hareketlerinin başlamasına   neden oldu.  Bu çerçevede direniş hareketi hep sahte İsrail rejimini tanımamaya vurgu yaptı. 

Kudüs gününün Batı Asya güvenlik düzenindeki öneminin boyutlarından biri de  bu adlandırmanın hedefleridir.  Görünen o ki  İslam İnkılabı kurucu lideri Rahmetli İmam Humeyni bu adlandırmadan bir kaç hedefi beraber gütmüştür. İlk ve temel hedef  Filistin meselesinin ihya edilmesi idi. Sahte İsrail rejimi  Britanya'nın sinsi planları ile  Batı Asya'da kuruldu ve İkinci Dünya Savaşının ardından Britanya'nın da Fars Körfezinden çekilmesi ve Amerika'nın  Siyonist Rejimi destekleme politikaları ile  Araplar ile savaşmaktan onlar ile barışmaya ve uzlaşmaya yöneldi.  

Tüm bunlara rağmen bu barış ve uzlaşmanın en büyük kaybeden tarafı da  Filistin'di. Çünkü hem coğrafyasının büyük bir kısmını kaybetmişti ve hem de marjinal ve unutmaya yüz tutan bir konuma düşmüştü.  Bu yüzden Rahmetli İmam Humeyni de  inisiyatifi eline alıp Kudüs gününü belirledi ve böylece Filistin meselesi ve Filistin ülküsünü hayatta tutmaya çalıştı.  

İmam Humeyni'nin diğer hedeflerinden biri de  emperyalizmin Batı Asya'ya musallat olmasını engellemekti.   Camp David anlaşması karşısında susmak ve Filistin meselesinin marjinalleştirilme çalışmaları pratikte  Amerika öncülüğündeki  emperyalistlerin Batı Asya'ya  sorunsuz bir şekilde musallat olmasına da yol açabilirdi.  Ancak Kudüs Günü ve içeriği yani emperyalizm ve Siyonizm karşısındaki direniş  bölgede ciddi ve dini temellere dayalı bri hareketin başlamasına yol açtı.  Bu hareket ise son hedefinin  emperyalizm ve Siyonizm ile mücadele olduğunu da gözler önüne serdi.  

Rahmetli İmam Humeyni'nin bir diğer hedefi de Filistin meselesini Arap dünyası sorunu halinden çıkarıp tüm İslam alemi sorunu ve meselesi haline getirmekti.  Filistin meselesinin ulusal ve Arap dünyasına özgü bir mesele olarak düşünülmesi  sırf Arap ülkelerin Siyonist Rejim İsrail ile mücadele etmesi demekti. Ancak Filistin İslam dünyasının meselesi idi ve İslam dünyası bir ve beraber olarak Siyonist Rejim karşısında durmalı idi. 

Gerçekte Rahmetli İmam Humeyni  İslam vatandaşlığı fikrini ve İslami ümmete bağlı olma temeline dayalı yeni bir kültür oluşturmak isteyip bu kültürü Filistin meselesinde etnik bağnazlığın yerine geçirmek istiyordu.  Rahmetli İmam Humeyni  Filistin'in İslami ümmet düzeyinde bir mesele olduğunu bu yüzden İslam aleminin tüm imkanları bu meseleyi çözmek için seferber etmesini düşünüyordu. 

Kudüs gününün Batı Asya güvenlik düzenini nasıl etkilediğini daha iyi anlamak için bu olgunun sonuçlarına ve etkilerine bakmak şart. 

Bu adlandırmanın en önemli  sonucunun  Direniş Ekseninin kurulması olduğu söylenebilir. Günümüzde ise  bu süreç direniş jeopolitiği adı ile bilinmektedir.  Günümüzde Batı Asya bölgesinde direniş gruplarının bölge ülkeleri özellikle de Lübnan, Yemen, Suriye ve Irak'a yayıldığını görüyoruz. Bu da İmam Humeyni'nin Kudüs Günü inisiyatifinin meyvalarından olduğu söylenebilir.  

Tabii Filistin ülküsü  uzlaşmacı sürecin ve hareketlerin istediği gibi unutulmaya yüz tutsaydı  bugün Batı Asya tamamen Siyonist Rejim ve emperyalizm karşısında boynu bükük olacaktı. Ancak  Kudüs gününün belirlenmesi gibi inisiyatifler ve önemli girişimler  hem emperyalizm ve Siyonizm'in ilerlemesini engelledi hem de  direniş isimli yen bir aktörün medyana ayak basmasına neden oldu. 

Günümüzde ise Direniş  bölgede en etkin  hareketlerden biri olup İslam düşmanları karşısında güçlü bir performans sergilemiştir. Direniş Cephesinin bölgesel konumunun Batı Asya'da güçlenmesi   Siyonist Rejimin Araplar karşısındaki yenilmezlik iddialarının da sonlanmasına yol açmıştır.  Bu çerçevede Siyonist Rejim İsrail, 2006 yılındaki 33 günlük savaşta  bir Arap ülkesi karşısında değil  Lübnan Hizbullah hareketi güçleri karşısında yenilgiye mahkum oldu. Bu yenilgi serisi ise 2008, 2012, 2014, 2018 ve 2019'da kısa süreli savaşlar ve çatışmalarda da devam etti.    

Kudüs gününün diğer önemli mesajı ise  Batılı güçlerin ve bölgesel uzlaşmacı ekseni ülkelerinin Siyonist Rejim İsrail cinayetlerinin açık ve topyekun cinayetlerine karşı sessizliğinin devam ettiği sırada  Kudüs günü gibi sembolik ve önemli günlerin bu cinayetleri dünya kamuoyuna daha iyi tanıtmasıdır.  

Küresel güçlerin Siyonist Rejim İsrail cinayetleri karşısında sessiz kaldığı sırada hatta Amerika hükümetlerinin bilhassa Donald Trump'ın bu rejimi desteklemesine rağmen   dünya kamuoyu  ve de insan hakları sivil toplum kuruluşları  Siyonist Rejimi çocuk katili ve cinayetkar bir rejim olarak tanımlamaktadırlar. 

Siyonist Rejim İsrail'in iç sorunları özellikle de son bir yılda kabineyi oluşturmaktaki sorunlarının da direniş ekseninin kazanımları yüzünden şiddetlendiği söylenebilir.  Dünya kamuoyu  baskıları da bu sorunların devam etmesinde etkili olduğu söylenebilir.  Günümüzde de Siyonist Rejim İsrail  son 70 yılda en kırılgan konumunu yaşamaktadır. 

2020 Kudüs günü de büyük bir öneme sahip olduğu söylenmelidir. Bunun sebebi ise Siyonist Rejim İsrail ve hamilerinin ağır yenilgiler alıp  Direniş Güçlerinin güçlenmesine şahitlik etmeleri idi.  Bu çerçevede Siyonist Rejim Amerika ve kimi gerici Arap yönetimlerin işbirliği ile ırkçı Yüzyılın Anlaşmasını öne sürdüler.  

Filistin İslami Cihat Hareketi üst düzey üyesi Davud Şehab ise bu hususta  şöyle bir açıklamada bulunmuştur:"  Filistin meselesi   komplolara hedef olduğu en tehlikeli dönemden geçiyor. Bu komploların hedefi ise   Filistin meselesinin silinmesi ve Filistinlilerin yeni İsrail kabinesi çerçevesinde tüm haklarının ayaklar altına alınmasıdır. "

Filistin milletini savunma topluluğunun uluslararası işler ve siyasi komisyonu üyesi  bu hususta şöyle düşünüyor:" Amerika ve Siyonist Rejim   yüzyılın anlaşmasını kabullendirip Batı Şeria'yı da İsrail'e eklemek sureti ile  Filistin ülküsünü ebediyen unutturmak istiyorlar. Ancak  onların tüm bu girişimlerine rağmen Filistin ülküsünü savunmak geçmişe göre daha da önemli bir hal kazanmıştır. 

Gerici Arap ülkelerin Siyonist Rejim İsrail ile ilişkilerini alenileştirmesi ve normalleştirmesi ve de Korgeneral Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi Mühendis gibi direnişin sınırlar ötesinde yaşayan direniş efsanelerinin suikastle şehit düşürülmeleri de Filistin ülküsünü unutturmak adına baş vurulan girişimlerdi.