Lübnan’da siyasi istikrarsızlık sorununa kısa bir bakış
(last modified Tue, 20 Oct 2020 14:26:23 GMT )
Ekim 20, 2020 17:26 Europe/Istanbul

Lübnan’da kabineyi kurmakla görevlendirilen Mustafa Edib’in istifa etmesi üzerinden yirmi gün geçtiği halde halâ yeni Başbakan belirlenmedi ve Hasan Diyab başbakanlığındaki geçici hükûmet ülkeyi yönetiyor.

Lübnan’ı Batı Asya bölgesinde siyasi açıdan en istikrarsız devlet nitelemek mümkün. Nitekim son yıllarda bölgede terör, iç savaş ve halk protestolarına şahit olan bölge ülkelerinde Lübnan kadar siyasi istikrarsızlık yaşamamıştır

2014 yılında tekfirci IŞİD terör örgütünün saldırısına uğrayan Irak son altı yılda sadece üç Başbakanı oldu. Haydar İbadi, Adil Abdulmehdi ve Mustafa Kazımi, 2014 yılından bu yana Irak’ta başbakanlık görevini yürüttü ve bundan önce de Nuri Maliki 2006 ila 2014 yılına kadar bu görevin başındaydı.

Son yaklaşık on yılda teröristlerle amansız mücadele veren ve bölgenin en güvensiz ülkelerinden biri sayılan Suriye bu süre içerisinde yedi başbakana şahit oldu. Muhammed Naci Itri, Adil Sefer, Riyad Ferid Hicab, Ömer İbrahim Halavenci, Vail Nadır Halaki, İmad Hamis ve Hüseyin Arnus, Suriye’de 2011 yılında başlayan savaştan bu yana bu ülkede başbakanlık görevi yürüten siyasilerdi.

Lübnan 2011 yılında Batı Asya bölgesinde başlayan Arap itirazlarından bu yana şimdiye kadar yedi Başbakanı oldu. Saad Hariri, Necip Mikati, Tamam Selam, Saad Hariri, Saad Hariri, Hasan Diyab ve yeni kabineyi kuramayan Mustafa Edib, son on yılda Lübnan’da Başbakan olan yedi başbakandı ve yeni seçilecek Başbakan da bu ülkenin sekizinci Başbakanı olacak. Ancak bu gelişmeler, Lübnan’da 2008 yılından beri sadece 2009 ve 2018 yıllarında olmak üzere sadece iki kez parlamento seçimleri yapıldığı halde yaşanıyor. Gerçi Lübnan birçok iktisadi sorunla karşı karşıyadır; ancak iktisadi sorunların önemli bir sebebi, bu ülkede devam eden siyasi istikrarsızlıktır.

İç arenada Lübnan sürekli siyasi ve etnik temelli sürtüşmelere şahit oluyor. Bu ülkede siyasi iktidar Şii, Sünni ve Hristiyan nüfusun yapısına göre şekilleniyor. Parlamento Başkanı Şii, Başbakan Sünni ve Cumhurbaşkanı Lübnanlı Hristiyanların arasından seçiliyor. Lübnan’da siyasi mevkilerin sahiplerini belirleyen süreç, siyasi rekabet veya sandıklardan çıkan oylar değil, bu ülkede önceden belirlenen siyasi yapıdır.

Dolayısıyla gerçi Lübnan direnişinin kurduğu ittifak Mayıs 2018’de Lübnan parlamentosunda 128 sandalyeden 68’ini kazanmasına rağmen yeni hükûmet Saad Hariri başbakanlığında kuruldu. Hariri hatta kabinede koltukların adil bir şekilde dağıtılmasına karşı çıkıyordu.

Lübnan’da Hasan Diyab kabinesine karşı yapılan ve sonunda istifa etmesine yol açan sabotajların ve yine Mustafa Edib’in yeni kabineyi kurmakta başarısız olmasının esas sebeplerinden biri de bu ülkede önceden belirlenen ve seçimleri kaybeden tarafların iktidar iddiasında bulunmasına müsaade eden siyasi iktidarın yapısıdır. Nitekim bu doğrultuda Lübnan’ın eski başbakanları Fuat Sinyore, Necip Mikati, Tamam Selam ve Saad Hariri bir araya gelerek direniş ittifakına baskılarını arttırmaya başladı.

Lübnan’da yayımlanan El Ahbar gazetesi Mustafa Edib’in yeni kabineyi kurmakta gecikmesinden sonra ve istifa etmeden önce yayımladığı raporunda şu ifadelere yer verdi:

Edib ve başını Saad Hariri’nin çektiği eski başbakanların ittifakı parlamento seçim sonuçlarını ve çoğunluğu elde eden tarafı yok saymaya çalışıyor. Bu zümrenin ilan edilmemiş hedefi Hizbullah, Emel, milli özgür hareket ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn’a karşı yumuşak darbe yapmaktır.

Bölgesel açıdan bakıldığında, Batı Asya bölgesinde güç dengeleri ve yapısı Lübnan’ı etkileyecek şekilde olduğu anlaşılır. Bölgede uzlaşmacı kanatla direniş kanadı arasındaki mücadele S. Arabistan’da kral Salman ve Amerika’da Donald Trump iktidarın başına geçmesiyle birlikte şimdiye kadar görülmemiş seviyeye çıktığı gözleniyor. Nitekim bu süreçte demokrasi önemini kaybettiği ve hedef ülkelerde sokak eylemlerini tetiklemek de uzlaşmacı eksenle eşgüdümlü hareket eden kukla yönetimleri işbaşına getirmek bir yönteme dönüştüğü anlaşılıyor.

Ancak bu süreçte Lübnan’da Mayıs 2018’de düzenlenen seçimlerin üzerinde büyük yatırım yapan ve müttefiklerinin kazanmasını arzu eden S. Arabistan ve BAE rejimleri bu mücadeleyi Lübnan Hizbullah hareketi liderliğindeki direniş ittifakına kaybettiler.

S. Arabistan bölgede tüm gelişmelere İran’ın konumuna bakarak değerlendiriyor ve İran ile mücadelesini Lübnan’ın siyaset arenasına kadar yaydığı ve kurulan kabinelerin veya yeni kabineyi kurmakla görevlendirilen başbakanlara karşı sabotaj yapma noktasına getirdiği anlaşılıyor. Nitekim kral Salman 75. BM genel kurul zirvesinde İran karşıtı her zamanki iddialarını tekrarladı, ayrıca Lübnan Hizbullah hareketinin silahsızlandırılmasına vurgu yaptı.

Uluslararası düzeyde de başta Amerika ve Fransa’nın Batı Asya bölgesinde uzlaşma ekseni ile eşgüdümlü olan tutumu olmak üzere Lübnan’da iktidarın Batı yandaşı yapısı bu ülkede istikrarsızlığın devam etmesi ve yeni kabinelerin kurulması başarısızlıkla sonuçlanmasında büyük etkisi vardır. Gerçekte ecnebi güç odaklarının Lübnan’da yeni kabinelerin kurulmasına müdahale etmekle ulaşmak istedikleri hedefleri bu ülkede Hizbullah’sız ve özelikle Hizbullah karşıtı hükümetlerin işbaşına gelmesidir.Ancak Başbakan Edib, çoğunluğunu direniş ittifakı oluşturan kabine yapısı ve ayrıca Hizbullah hareketinin seçkin siyasi konumu yüzünden Hizbullah’sız ve Hizbullah karşıtı bir kabine kuramadı ve bu yüzden kabineyi kurmaktan vaz geçmek zorunda kaldı. Nitekim şimdi de aynı sebep yeni başbakanın belirlenmesini geciktirdiği anlaşılıyor.

Lübnan’da yeni kabinenin kuruluş sürecinde Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un müdahaleci planına paralel olarak Amerika terör devleti de başta Emel hareketinin bazı üyeleri olmak üzere Lübnanlı bazı siyasi şahsiyetleri yaptırım listesine alarak pratikte Başbakan Mustafa Edib’in yeni kabineyi kurma sürecini sabote etti. Emel hareketi siyasi büro üyesi ve Lübnan parlamentosunun milletvekili Muhammed Nasrallah bu konuda yaptığı açıklamada, Lübnan’da yeni kabinenin kurulamaması bölgesel ve küresel odakların müdahalesi olduğunu belirtti.

Batı Asya bölgesinde güç yapılarını ve rekabetleri simgeleyen Hizbullah hareketinin yer aldığı bir hükümetin işbaşına gelmesinin siyonist rejim İsrail’in çıkarlarına aykırı olması, S. Arabistan’ın başını çektiği uzlaşma ekseninin zayıflamasını engelleme ve İran İslam Cumhuriyeti’nin başını çektiği direniş ekseninin güçlenmesine mani olma çabaları, Lübnan’da Batılı devletlerin demokratik süreçle mücadele etmeleri ve bu ülkeyi sürekli siyasi istikrarsızlık durumunda tutmasının temel nedenleridir.

Her halükarda Lübnan’da iktidar kavgası bu ülkede iktisadi kriz devam ettiği ve 90 milyar dolar borcu bulunduğu bir sırada devam ediyor. Lübnan’da işsizlik oranı yüzde 35 ve yoksulluk da yüzde 50 seviyelerinde seyrediyor; ancak demokrasi iddiasında bulunanlar bu iktisadi krizleri umursamıyor, zira bu durumda Lübnan’da çıkarlarını kaybedecekleri anlaşılıyor.

Lübnan devleti Fransa sömürüsünün mirası olan iktidar yapısından kaynaklanan istikrarsızlığa son vermek için en başta bu yapıda değişikliğe gitmesi gerekiyor. Uzmanlar bu konuda özetle şöyle diyor:

Lübnan’da siyasi yapı, Fransa’nın mirası olan sömürü temelli bir yapıdır ve bu ülkede etnikçiliği ön plana çıkarmıştır. Oysa bugün Lübnan’da yeni şartlar hakimdir ve fesat durumlarına yol açan etnik yapı bu ülkenin yeni şartlarına çare değildir.012