Suriye’de işlenen korkunç cinayetlerden ibret verici bir rivayet - 2
Suriye’de son on yılda işlenen korkunç cinayetlerden ibret verici bir rivayeti paylaştığımız sohbetimizin 2. bölümünde sizlerle birlikteyiz.
IŞİD teröristleri hatta görecede bile Müslüman değildi ve Müslüman gibi davranmazdı. IŞİD komutanları namaz kılmazdı ve cihat etmek namaz kılmaktan daha üstün olduğunu ileri sürüyordu. IŞİD iktidarı baştan başa şiddetti.
Hatırlanacağı üzere geçen bölümde Suriyeli muhalif Ebu Beşir’in Suriye’de bazı kentlerde itirazların başlaması ve muhaliflerce ele geçirilmesi ve ayrıca tekfirci IŞİD terör örgütünün bu ülkeye girmesi ve Halep ve diğer bazı kentleri işgal etmesi üzerine bu gelişmelerden çok mutlu olduğunu ve ailesini de yanına alarak Şam’dan Halep’e göç ettiğini, fakat pek uzun bir süre geçmeden IŞİD şiddeti ve diktatörlüğü ile tanıştığını anlattık.
Bu arada Ebu Beşir’in tek erkek evladı da IŞİD teröristlerine kandığını ve örgüte katıldığını ve sonunda da öldürüldüğünü beyan ettik.
Ebu Beşir bu konuda şöyle diyor:
Hatırlıyorum, oğlum Beşir IŞİD’in askeri komutanlarını anlatıyor ve hiç biri Arap olmadığını ve Çeçenistan ve İsrail’den geldiklerini ve onun gibi yeni üyelere askeri eğitim verdiklerini anlatırdı. Beşir benim tek erkek evladımdı ve ölümü bana çok ağır geldi. Kendi kendime, bu nasıl bir felakettir ki Suriye halkının başına geldi, diye soruyordum. Neden bu hale geldik? Biz refah ve huzur içinde yaşıyorduk; neden kendi elimizle bunları yok ettik; neden Beşar Esad karşıtlarına aldandık; Beşar Esad nere, IŞİD nere? diye kendi kendime sormadan edemiyordum. Suriye halkı Beşar Esad hükümetinden kurtulmak için ayaklandı, fakat IŞİD hükümeti gibi çok daha sert ve mantıksız bir hükümetin tuzağına düştü. Ben çok pişmandım ve oğlumu da bu batıl yolda kaybettim. Şimdi Şam’a geri dönmek istiyordum, fakat IŞİD izin vermiyordu.
Ancak bu pişmanlığı duyan bir tek Ebu Beşir değildi. Şimdi IŞİD’in işgal ettiği tüm kentlerde yaşayan insanlar benzer bir şekilde pişmanlık duyuyordu. Ebu Beşir bu durumu da şöyle anlatıyor:
IŞİD’in sultası altında bulunan kentlerde hayat her geçen gün daha da zorlaşıyor ve halkın hoşnutsuzluğu da artıyordu. Bir dönem IŞİD onlarla uğraşmayacağını ve sadece Şia Müslümanları ve Beşar Esad hamilerini cezalandırdığını düşünen Ehl-i Sünnet şimdi şiddetle pişmanlık duyuyordu; ancak iş pişman olmaktan geçmişti ve şimdi biz de IŞİD’in haşin ve mantıksız sultası altındaydık.
Ebu Beşir şöyle devam ediyor:
IŞİD İslam dinini ters yüz etmişti. Şimdi biz Suriye halkı İslam adına İslam’a aykırı işler yapanların tutsağı olmuş ve onlara katlımaktan başka çaremiz kalmamıştı. IŞİD teröristleri muhaliflerini şiddetle bastırıyor ve idam ediyordu. Rakka ve Halep’te hayat gittikçe zorlaşıyordu. IŞİD teröristleri hatta görecede bile Müslüman değildi ve Müslüman gibi devranmazdı. IŞİD komutanları namaz kılmazdı ve cihat etmek namaz kılmaktan daha üstün olduğunu ileri sürüyordu. IŞİD iktidarı baştan başa şiddetti. IŞİD teröristleri kent merkezinde bir kızın kafasını kestiler. Ben orada toplanan halktan kızın suçu ne olduğunu sordum; bana internet ve facebook sitesinde faaliyet yürüttüğünü, bu iş IŞİD açısından haram olduğunu söylediler.
Ebu Beşir henüz oğlunu kaybetmesinin acısını yaşarken, IŞİD’in barbarlığı ve fesadı bir kez daha yakasına sarıldı. Bu kez sıra küçük kızına gelmişti. Ebu Beşir bu macerayı da şöyle anlatıyor:
Bir gün (Halep’te tek gerçek dostum) Ebu Yakup’un dükkanında oturuyordum. Cep telefonum çaldı; eşimdi. Izdırap ve kaygılı bir sesle ve ağlayarak, Ebu Beşir, neredesin? diye sordu; çabuk eve gel, dedi. İçimi büyük bir dehşet sardı. Her ne kadar ne oldu? diye sorduysam fayda etmedi, telefon kapandı. Hızla eve döndüm, içimde büyük bir ızdırap ve kaygı vardı. Eve varınca baktım eşim Ümmi Ayşe ve kızlarım hüngür hüngür ağlıyorlar. Kalbim duracak gibiydi. Sordum: Ümmi Ayşe, söyle ne oldu? Eşim bağırmaya başladı: Leyla’yı götürdüler; IŞİD, IŞİD... elim ayağım gevşedi. Leyla en küçük kızımdı; henüz 15 yaşındaydı. Tekrar sordum: Ne oldu? Nereye götürdüler? Neden götürdüler?
Ebu Beşir şöyle devam ediyor:
Büyük kızım Ayşe anlattı: Bu sabah annem ve Leyla ile birlikte kumaş almak için pazara gittik. O sırada IŞİD üyelerinden bir grupla karşılaştık. Birden o grubun komutanı olan biri elini Leyla’nın başına koydu ve şöyle dedi: Bu benim zevcemdir, ben ona nikah kıydım. Biz şaşkınlık içinde bu kız, Ebu Beşir’in kızı, kimse ile evlenmedi, henüz 15 yaşında, dedik. O sırada IŞİD teröristlerinden biri sert bir şekilde bizi vurdu ve biz kimi beğenirsek, bizim karımız olur, dedi. Leyla çok korkmuştu ve bu yüzden bayıldı. Biz bağırdık çağırdık, halk çevremizde toplandı, ama fayda etmedi. Onlar Leyla’yı götürdü. Komutanları da bize şöyle dedi: Babasına söyleyin, eğer kent meydanında kellesinin vurulmasını istiyorsa, gelip itiraz etsin.
Eşim Ayşe bayılmıştı; ben de yüreği yanan bir insan gibi yere çöktüm. Dünya adeta başıma yıkılmıştı; sevgili Leyla’mı nereye götürmüşlerdi acaba? Leyla hayatımın ışığıydı; güzel, sevimli ve şefkatli bir kızdı.
Ebu Beşir oldukça kaygılı ve ızdırap içindeydi ve bir an bile yerinde duramıyordu. Ebu Beşir maceranın devamını şöyle anlatıyor:
Hemen arkadaşım Ebu Yakup’a gittim ve ondan IŞİD üyeleri arasında tanıdığı varsa ve güvenilir biriyse bana söylemesini istedi. Ebu Yakup da Halepli olan ve IŞİD ile yakın işbirliği yapan bir genci tanıttı ve belki bu genç beni kızıma kavuşturabileceğini söyledi. Bu benim dünyada tek arzumdu. O gece o genci görmek için Ebu Yakup’un evine gittim; uzun sakallı tam da IŞİD kılıklı bir gençle karşılaştım. Kendimi tanıttım ve isteğimi anlattım. Genç adam Ebu Yakup’a gülümsedi ve bu işin masrafı yüksek olduğunu, ben ondan Ebu Nasr komutanın adresini istediğimi, bu adres gizli bilgi olduğunu söyledi.
Ebu Beşir şöyle devam ediyor:
IŞİD üyesi genç adam Ebu Beşir ve arkadaşı Ebu Yakup’un ısrarı üzerine sonunda 2500 dolar karşılığında o şerefsiz komutanın adresini vermeyi kabul etti, fakat aynı zamanda uyardı: orası IŞİD komutanlarının kaldığı evdir ve çok sıkı korunur. Oraya girmek çok zordur ve öldürülebilirsin. Çok dikkatli olmalısın. Ben de ona, ne yapabilirim, ciğerimin bir köşesi orada; her türlü tehlikeye rağmen gitmeliyim, dedim ve o gençten yardımcı olmasını isterim. Bu genç öteki IŞİD üyelerinden farklı olarak biraz acıma duygusu olan insaflı biriydi; bana şöyle dedi: Sen şimdilik oraya gitme, bırak önce ben gideyim ve sana Leyla’dan haber getireyim, sonra sana ne yapmak gerektiğini anlatırım. Şu anda büyük bir harekata hazırlanıyoruz; tüm güçlere çağrı yaptılar. Ebu Nasr da mutlaka bu harekata katılacaktır. Bu sana Leyla’dan haber getirebilmem için iyi bir fırsat sayılır.
Ancak Ebu Beşir ve eşi büyük bir kaygı içinde o IŞİD üyesinden sevgili kızları hakkında haber beklerken, IŞİD üyesi o gencin harekat sırasında ölüm haberi ile tek umudunu da kaybettiler.
Ebu Beşir şimdi kaygılı ve perişan bir halde kendisini serzeniş ediyor ve geçmişini gözden geçiriyordu. Ebu Beşir şöyle diyor:
Şam’da iyi ve mutlu günlerimizi hatırladım; ailemin yanında; hepimiz bir aradaydık; güvendeydik; refah içinde yaşıyorduk; güzel hayatımız vardı; fakat kıymetini bilemedik. Biz kandırıldık ve Beşar Esad karşıtlarının peşine düşerek sokaklara döküldük. Biz aptaldık, Beşar Esad’ın diktatör olduğunu zannediyor ve onun gitmesi ile Suriye cennet gibi olacağını düşünüyorduk. Biz ahmaklığımızın cezasını ödüyorduk ve şimdi acımasız IŞİD teröristleri bize hükmediyordu.