Hac merasimi; Suud hanedanının dış politika malzemesi
Bu yıl Arabistan rejimi İranlı hacı adaylarının kutsal Hac ibadetine katılması yolunda engel oluşturarak bu durumdan İran İslam Cumhuriyeti’nden baskı uygulama aracı olarak yararlanmaya çalışıyor.
Geçen hafta 15 Mayıs Pazar günü İran Hac ve ziyaret kurumu bir bildiri yayımlayarak muhteşem Hac merasimine kısa süre kaldığına dikkat çekti ve Arabistan rejiminden ivedilikle İranlı hacı adaylarının geçmiş yıllardaki şartlara göre bu kutsal ibadeti ve farizeyi yerine getirmelerine zemin hazırlamasını istedi.
Arabistan Hac ve Umre bakanlığı ise bu açıklamadan bir kaç gün önce bir bildiri yayımlayarak İranlı yetkililerin iki taraf arasında gerçekleşen müzakerelerin tutanağını imzalamayı reddettiklerini ileri sürdü. Ancak İran Hac ve ziyaret kurumunun bildirisinde, gerçekleşen müzakerelerde İranlı hacı adaylarına vize verme işlemi, kutsal topraklara hangi ülkenin havayolları firması ile gitmeleri ve Suud rejiminin İranlı hacı adaylarına ne gibi konsolosluk hizmetleri sunacağı gibi konularda bazı muğlaklıklar yaşandığını ve Suud yetkililerin bu konulara açıklık getirmeleri kararlaştırıldığını belirtti.
Şimdi bu gelişmelerin ardından her müslümanın en büyük arzusu olan Hac ziyareti İranlı hacı adayları için muğlaklığını sürdürdüğü anlaşılıyor.
Gerçekte İran Hac ve ziyaret kurumu yetkilileri bundan yaklaşık dört ay önce Arabistan’ı ziyaret etmek ve bu ülkenin Hac yetkilileri ile İranlı hacı adaylarının ziyareti için gerekli hazırlıkları görüşmek ve tamamlamak istedi. Ancak Suud yetkilileri her defasında bazı bahaneler ileri sürerek bu görüşmeyi erteledi. Oysa gerçekte manevi Hac ziyaretinin gerçekleşmesi için aylar öncesinden hazırlık yapılması gerekiyor. Özellikle İran İslam Cumhuriyeti bu muhteşem ziyarete katılanlar için en iyi şartları ve en rahat koşulları hazırlamaya özen gösteriyor ve doğal olarak bunun için daha fazla zaman ve Suud rejiminin işbirliği gerekiyor.
Ancak bu yıl Suud rejimi belli nedenlerden ötürü İran Hac ve ziyaret kurumu yetkilileri ile işbirliği yapmadı. Aslında Suud rejimi bir kaç ay öncesinden beri İran İslam Cumhuriyeti ile beyhude ve sonuçsuz bir siyasi sürtüşme sürecine girdi ve Riyad, Tahran’la diplomatik ilişkilerini kesti. Suud rejimi ayrıca İran aleyhinde karalama propagandasını şiddetlendirdi. Suud hanedanı İran İslam Cumhuriyeti ve müttefiklerinin direniş stratejileri yüzünden Suriye, Yemen, Lübnan, Irak ve Bahreyn gibi ülkelere yönelik müdahaleci politikalarında hezimete uğramalarından İran ve müttefiklerini sorumlu tutuyor ve bu yüzden şimdi İran milletinin Hac ibadetini sabote ediyor.
Öte yandan İranlı Hac yetkilileri geçen sene Hac merasimi sırasında Mina’da ve Mescid-i Haram’da yaşanan faciaların ardından İranlı hacıların sağlığı, güvenliği ve kerameti konusunda Suud rejiminden yeterli güvence istiyor. Geçen sene Hac sırasında Mina’da binlerce hacı en feci şekilde can verdi ve bun hacılardan 464’ü İranlı hacılardı.
Yine Mescid-i Haram’da devasa bir vincin devrilmesi sonucunda 107 hacı adeta katliam edildi ve 238 hacı da yaralandı.
Bu feci hadiseler ve Hac sırasında karşılaşına diğer yetersizlikler ve eksiklikler, aslında Suud hanedanının Hac merasimini ideal bir şekilde yönetemediğini işaretleridir. Bu yüzden İranlı yetkililer Suud rejimi ile müzakerelerinde dört temel talebin üzerinde durdu.
İran Hac ve ziyaret kurumu Başkanı Said Ohadi bu konuda yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: biz hacılarımızın kutsal topraklara intikali için İran havayollarının bu sorumluluğu üstlenmesini, hacılarımızın Mina ve Mekke’de yaşanan faciaların ardından can güvenliğinin güvence altına alındığından emin olmak, hacılarımıza vizenin nasıl verileceğinin aydınlığa kavuşturulmasını ve hacılarımıza gerekli konsolosluk hizmetlerinin sunulmasını dört kırmızı çizgi olarak belirledik ve Suud yetkililerine izah ettik ve bu dört talepten asla gleri adım atmayacağımızı bildirdik. Ancak görünen o ki Suud yetkilileri mesnetsiz bahanelerle İran’ın mantıklı şartlarını kabul etmek istemiyor ve türlü mazeretler ileri sürerek pratikte bu yıl İranlı hacıların Hac merasimine katılmalarını engellemeye çalışıyor.
Hz. İbrahim –s– Kabe’yi yeniden inşa ettiğinde yüce Allah peygamberine şöyle emretti:
İnsanlar arasında haccı ilân et ki,gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen argın develer üzerinde sana gelsinler.
Yüce Allah ayrıca Al-i İmran suresinin 97. Ayetinde Hac ibadetini yerine getirmeye gücü yetenleri şöyle beyan ediyor.
Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.
Kur'an'ı Kerim’de ve bir çok rivayette Hac üzerine yapılan vurgu bu kutsal ibadetin İslam dininde önemini yansıtır. Büyük Hac kongresinde dünyanın dört bir yanından müslümanlar kutsal topraklarda bir araya gelir ve bu manevi merasimini yerine getirmekle beraber birbirinin ve İslam dünyasının durumundan haberdar olur. Bu yüzden başta Suud rejimi olmak üzere hiç bir devlet müslümanların Mekke’ye gelişini ve büyük Hac farizesini yerine getirmelerini engelleyemez.
Geçmişte İran ve Arabistan arasında imzalanan bir anlaşmaya göre iki taraf iki ülke ilişkilerinde yaşanan siyasi sorunların Hac farizesinin İranlı hacılarca yerine getirmelerine engel oluşturmaması yönünde anlaşmıştı. Ancak şimdi Suud devlet adamları açıkça bu yükümlülüklerini ve verdikleri sözü ayaklar altına aldığı ve İran İslam Cumhuriyeti ile siyasi anlaşmazlıkları yüzünden 64 bin İranlı müslümanın Hac ibadetini engellediği anlaşılıyor.
Aslında Suud rejiminin Hac ibadetini muhalif ülkelere karşı bir başka aracı olarak kullanması sadece İran İslam cumhuriyetine özgü bir durum değildir. Suud rejimi dört yıldır Suriyeli müslümanların da Hac ibadetini engelliyor ve Suriyeli müslümanlar bu büyük ibadete katılamıyor. Çünkü Arabistan’ın Vahabi rejimi Suriye’de yasal yönetime karşı savaşan tekfirci terör örgütlerini destekliyor.
Yine geçen sene Suud rejiminin Yemen topraklarına saldırmasının ardından Yemen halkı da geçen yıl Hac ibadetine katılmaktan mahrum bırakıldı. Yemen vakıflar Bakanı Abdurrahman Kalam, Suud rejiminin bu tür uygulamalarını kınayarak, Suud hanedanı İslam’ın temel erkanlarından birini kişisel hedefleri uğruna feda ettiğini belirtti.
Bundan önce Iraklı müslümanlar ve devletleri Suud rejimi ile iyi ilişkileri olmayan bazı İslam ülkelerinin milletleri de bu kutsal ibadeti yerine getirmekten mahrum bırakıldı.
Mekke ve Medine ve bu iki kutsal ve nurani kentte yer alan tüm mukaddes mekanlar, tüm müslümanlara aittir ve hangi devlet bu iki kenti yönetirse yönetsin müslümanların bu kente gelişini ve Hac merasimini yerine getirmesini engelleyemez.
Bu konuda bir açıklama yapan Pakistan diyanet işleri bakanlığı sözcüsü Nur Zaman şöyle diyor:
Dünyanın tüm müslümanları her türlü siyasi ihtilaftan bağımsız olarak Hac farizesinden mahrum bırakılamaz. Hac tüm müslümanlar için evrensel bir ibadettir ve hiç kimse bu manevi farizeyi yerine getirmek isteyen müslümanları engellemeye hakkı yoktur.
Ancak ne var ki Suud rejimi çok rahat bir şekilde kendisine muhalif olan ülkelerin vatandaşlarının Hac ibadetini yerine getirmesini engelliyor ve hatta Hac ibadeti için gelen hacı adayları arasında ciddi ayrımcılık yapıyor. Arabistan ve bu ülkenin müttefiki olan ülkelerin ziyaretçilerine en imkanlar sunulurken, Arabistan ile yakın ilişkisi olmayan veya yoksul olan ülkelere asla uygun imkanlar ve hizmetler sunulmuyor, üstelik Hac sırasında yaşanan hadiselerde de en çok bu kesim zarar görüyor. Nitekim geçen sene Mina faciasında da aynı durum yaşandı.
Aslında Suud hanedanı şimdiye kadar bir çok kez Hac gibi muhteşem ve önemli ve büyük bir etkinliği yönetme yeteneğinden ve becerisinden yoksun olduğunu ortaya koymuştur. Suud rejimi Hac merasimini yönetme işini sadece haremeyni şerifeyn çevresinde bol bol inşaat yapmakla sınırlı tutuyor. Bu inşaat çalışmaları bazen bu kutsal mekanların maneviyatını olumsuz etkilediği gözleniyor. Oysa Suud hanedanının esas görevi hacıların huzurunu ve güvenliğini temin etmek ve böylece hacıların gönlü rahat bir şekilde Hac merasimini yerine getirmelerini sağlamaktır. Fakat Suud hanedanı şimdiye kadar bu işi becermekten aciz olduğunu göstermiştir. Bu yüzden İslam dünyasında bir çok düşünür Hac farizesinin İslam ülkelerinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmesini gündeme getiriyor.
İran İslam Cumhuriyeti nizamının kurucusu İmam Humeyni –ks– 1987 yılında Suud güvenlik güçleri yüzlerce İranlı ve diğer ülkelerin hacılarını namertçe katletmelerinin ardından Suud hanedaanı haremeyni şerifeyni yönetme liyakatından yoksun olduğunu ve bu önemli işi İslam ülkelerinden oluşan bir konsey yürütmesi gerektiğini belirtti. Şimdi ise Suud rejiminin Hac farizesi sırasında imza attığı art arda faciaların ardından ve özellikle hac merasimini siyasi hedefleri uğruna sömürmesinden sonra bu öneri daha çok tartışıldığı anlaşılıyor.
İslami Şura Meclisi Başkanı uluslararası işler danışmanı Hüseyin Şeyhülislam bu konuda şöyle diyor:
Kabe’nin yönetimi Suud hanedanının elinde olmamalı, çünkü onlar her yıl bu alanda kifayetsizliğini ispat ediyor ve hatta kendileri de her yıl Hac sırasında yaşanan faciaları itiraf ediyor. Hac İslam ülkelerinden oluşan bir konseyce yönetilmeli veya en azından böyle bir konseyin gözetiminde olmalı ve sonuçta aynı hataların ve faciaların tekrarlanması önlenmelidir.
Gerçekte bu önerinin hayata geçirilmesi Suud rejiminin bu kutsal ve büyük ibadeti sömürmesini de engelleyecek ve hacı adaylarına bu ibadetin akılcı ve toplu bir yönetim anlayışı ile yönetildiği konusunda güvence vermiş olacaktır.015