İslam dünyasının çarpan kalbi; Kudüs (1)
Mübarek ramazan ayının son cumasının Dünya Kudüs Günü olarak adlandırılışı münasebetiyle ve Siyonist Rejim’in bazı islam dünyası ülkeleriyle ilişkileri normalleştirme çabasıyla eş zamanlı olarak, bu günün önemi ile ilgili birkaç bölümlük seri programında siz sevgili dinleyicilerle birlikte olacağız.
Mübarek ramazan ayı tüm dünya Müslümanları için çok önemli bir aydır. Müslümanlar bu ayın gelişini birbirlerine tebrik ederler ve bu ayın sonu Müslümanların en büyük bayramıdır. Ramazan ayı ibadet ve Tanrı’ya dua etme ayıdır. Müslümanlar bu ayda seher vaktinde uyanıp Allah’a ibadet ederler ve güneş batmadan hiçbir şey yemezler. Ramazan ayında oruç tutmak sadece yemek yememekten ibaret değildir. Müslümanlar bu ayda insani ve ahlaki değerlere aykırı olan her türlü günah, söz ve davranıştan uzak durmaya çalışırlar. Daha doğrusu ramazan ayı insani ve ahlaki değerlerin tecellisi ayıdır.
Zalimle mücadele ve mazlumu savunma insani ve ahlaki değerlerin en büyük tecellilerinden biridir. Çağdaş tarihin en büyük zulümlerinden biri Filistin’in işgali, soykırım ve bir milletin evinden oluşudur. Bu doğrultuda ve mazlum Filistin halkına destek vermek amacıyla, zorba bir hükûmetle mücadeleye yönelik bir din âlimi ve büyük bir hareketin lideri olarak İslam Devrimi’nin büyük lideri İmam Humeyni ramazan ayının son cuma gününü Kudüs Günü olarak adlandırdı. İmam Humeyni İslam Devrimi’nin zaferi sonrasındaki ilk ramazan ayında şubat 1979’da ramazan ayının son cuma gününü Kudüs Günü ilan ederek Müslümanlar ve dünyanın özgür ve mazlum insanlarının bu günde Kudüs’ün özgürlük sesini diktatörlere karşı duyurarak ve protesto, yürüyüş ve yapılabilecek her türlü eylemle mazlum Filistin halkını desteklemelerini sağladı.
İmam Humeyni İran dikta şahlık rejimi ve bu rejimin en büyük destekçisi olan ABD’yle mücadelesinin başından beri Filistin’in özgürlüğünü destekliyordu. İran İslam Devrimi zaferinden hemen sonra gerçekleşen İmam Humeyni’nin (r.h.) bu önemli ve tarihî girişimi, Filistin meselesini hayatta tutmak ve Müslümanlar ve islam devletlerinin siyonizm tehlikesine karşı uyanık olmalarını sağlamak içindi. İmam Humeyni’nin bu adlandırımdan güttüğü diğer bir amaç ise İsrail sahte rejimiyle Camp David Uzlaşma Anlaşması’nı imzalayan ve bu rejimi resmen tanıyarak uzlaşmacı ihanetlerde bulunan Enver Sadat gibi bazı Arap devletlerine tepki göstermekti.
İmam Humeyni 08 ağustos 1979’da Dünya Kudüs Günü’nü ilan etmeye yönelik önemli bir mesajda şöyle buyurdular: ‘’Ben uzun yıllar boyunca bugünlerde Lübnan’ın güneyinde başta olmak üzere Filistinli kardeşlerimize karşı vahşice saldırılarını şiddetlendiren ve Filistinli savaşçıların evini barkını yok etmek için art arda bombalayan gaspçı İsrail tehlikesi konusunda Müslümanları uyardım. Ben tüm dünya Müslümanlarından ve İslam devletlerinden bu gaspçı rejimin ve destekçilerinin elini kesmek için birlik olma ve mübarek ramazan ayının son cuma gününü ‘’Kudüs Günü’’ olarak seçip bir tören düzenleyerek Müslüman Filistin halkının yasal haklarını savunmak için birbirleriyle dayanışma içinde olduklarını ilan etmeye çağırıyorum. Allah’tan Müslümanların kâfirlere karşı galip gelmelerini diliyorum’’.
İmam Humeyni başka bir mesajda mübarek ramazan ayının son cumasının Kudüs Günü olarak adlandırılmasının önemiyle ilgili şunları buyurdular: ‘’Kudüs Günü bir dünya günüdür, sadece Kudüs’e ait olan bir gün değildir, mazlumların zalimlerle mücadelesi günüdür. Amerika ve Amerika’dan başka ülkelerin zulmünün baskısı altında olan milletlerin mücadele günüdür...Mazlumların zalimlerin karşısında kuşanıp onları yerden yere vurması gerektiği bir gündür...Kudüs Günü İslam günüdür, İslam’ı ihya etmemiz ve İslam hukukunun İslam ülkelerinde uygulanması gerektiği bir gündür’’.
Daha doğrusu Kudüs Günü İslam ümmetinin Siyonist rejimin Filistin, Gazze ve diğer İslam ülkelerindeki cinayetlerinin karşısındaki birliği ve iradesinin simgesidir. Dünya mazlumlarının diktatörlere karşı direnişi ve kendi evlatlarının kanıyla gaspçı Siyonist rejimin çirkin yüzünü ortaya çıkaran mazlum bir milletin haykırış günüdür. İran’da ve tüm İslam ülkelerinde, Müslümanlar ve özgürlükçüler ramazan ayının son cuma gününde caddelere dökülüp Filistin’in sahte İsrail rejimiyle mücadelesindeki hedeflerini ve Filistin’in özgürlüğünü ve Kudüs-ü Şerif’i destekliyorlar.
İran İslam Cumhuriyeti lideri Ayetullah Hamanei Dünya Kudüs Günü’ne yönelik şöyle buyurmuşlar: ‘’İran’da İslam İnkılabı’nın doğuşu Filistin için mücadelede yeni bir sayfa açtı. Bu doğuştan sonra zorbalık dönemindeki İran’ı kendi güvenli üslerinden biri olarak gören Siyonist unsurların kovuluşu ve Siyonist rejimin gayrimeşru elçiliğini Filistin’in temsilciliğine devretme ve petrol akımının kesilmesi ve büyük işler ve geniş siyasi faaliyetler gibi atılmış olan adımların hepsi tüm bölgede ‘’direniş cephesi’’nin meydana gelmesine neden oldu ve gönüllerde bu soruna yönelik çözüm umutları filizlendi.’’
İran İslam Devrimi Lideri Siyonist rejimin işgalciliğine karşı direniş cephesinin oluşmasından sonra siyasi denklemlerin değişimine ilişkin şunları ekledi: ‘’Direniş cephesinin meydana gelmesiyle, Siyonist rejim için işler gittikçe zorlaştı ve elbette gelecekte inşallah daha da zorlaşacak, ancak ABD başta olmak üzere bu rejimi savunanların çabaları da oldukça arttı. Lübnan’da Hizbullah’ın dindar, genç ve fedakâr güçleri ve Filistin’de Hamas ve İslami Cihat gibi motive grupların oluşması, sadece değil Siyonist elebaşlarını, Amerika ve diğer Batılı düşmanları da endişelendirdi ve bölgenin ve Arap toplumunun içinden üye toplamayı ve gaspçı rejime her türlü desteği vermeyi gündemlerinin en başına almalarına sebep oldu. Bu düşmanların yoğun çabalarının etkisi bazı Arap devletlerinin liderlerinin sözlerinde ve davranışlarında ve bazı Arap siyasal ve kültürel hain aktivistlerinde açıkça herkesin gözleri önündedir’’.
İslam İnkılabı’nın zaferinden önce Filistin halkının kendi ülkelerini sahte Siyonist rejimin pençesinden kurtarmak için verdiği mücadeleler, tüm çabalara rağmen sonuca varmamıştı. Bu yenilginin ana nedenleri dışarıdan gelen maddi ve manevi desteklerin ve yardımların kısıtlığı, İslam ve Arap ülkeleri ve ayrıca Filistinli savaşçı gruplar arasındaki tefrika ve insan hakları savunuculuğu ve özgürlükçülük taslayan Avrupa ülkeleri ve Amerika’nın propagandaları ve Siyonist rejime verdiği geniş destek olarak sıralanabilir. Filistinli savaşçıların ideolojik zaafının yanı sıra kurumsal sıkıntılar ve halk silahlı güçlerini seferber etmedeki başarısızlığı yavaş yavaş İsrail’in yenilmez bir rejim olduğu iddiasının Arapların ruhu ve canına kök salmasına sebep olmuştu. 1979 yılında Mısır ve Siyonist rejim arasında imzalanan Camp David Anlaşması bu ümitsizliği körükledi.
İslam Devrimi’nin zaferi sonucu, koşullar büsbütün mazlum Filistin halkının lehine değişti. İran İslam Cumhuriyeti’nin tam desteği hem gerekli maddi kaynakları Filistinli savaşçılara sağlıyordu, hem de onları ideolojik açıdan besleyip yanlış sol ve Marksist düşünceleri köşeye sıkıştırdı. Filistin liderlerinden Şeyh Es’ed Temimi İslam Devrimi’nin mücadeleler üzerindeki etkisini şöyle anlatıyor: ‘’İslam İnkılabı’ndan önce, İslam henüz savaş meydanına girmemişti, sözcük kullanımında bile örneğin cihat kelimesi yerine nezal ve kefah gibi kelimeler kullanılırdı...İran Devrimi ‘’İslam çözüm yoludur ve cihat asıl gereçtir’’ gerçeğini Filistin’e getirdi’’.
Sonuç olarak İslam Devrimi’nin Filistin halkının üzerindeki etkisi nedeniyle, Filistinli savaşçı gruplar arasında sol ve Marksçı eğilimler solmaya başladı ve camilerin ve mezhebi liderlerin özel bir konuma kavuşmaları ve bunların seferber etme kabiliyetinin Filistin halkı intifadasının oluşmasına neden oldu. Filistin İslami Cihat Hareketi’nin Genel Sekreteri ve kurucusu Şehit Dr. Fethi Şikaki bu konuda şunları söyledi: ‘’Hiçbir şey İmam Humeyni’nin inkılabı kadar Filistin milletinin duygularını uyandırıp heyecana getiremedi ve gönüllerinde umutları canlandıramadı. İslam Devrimi’nin zaferiyle, biz kendimize geldik ve Amerika ve İsrail’in de yenilebileceğinin farkına vardık. Biz İslam’dan esinlenerek mucizeler yaratabileceğimizi anladık ve bundan ötürü Filistin’de mücahit milletimiz İslam İnkılabı’na ve İslam Cumhuriyeti’ne takdir gözüyle bakıyor ve İmam Humeyni’yi İslam tarihinin ebedî liderlerinden biri olarak görüyor.’’