Endülüs fethi; Avrupa’da İslam medeniyetinin doğuşu
Avrupa toprakları cahillik, savaş ve kan akıtmaların içinde kıvrandığı bir sırada İslam güneşi İspanya topraklarında doğdu ve kentsel medeniyet ve bilim meşalesi İspanya’da Müslümanların elinde yanmaya başladı.
Endülüs veya diğer adı ile İber yarımadası Avrupa’nın güneydoğusunda İspanya, Portekiz ve Cebeli Tarık bölgesini kapsayan topraklardır. Bu bölge yaklaşık 800 yıl boyunca İslam medeniyetinin bir parçası oldu ve Doğu ile Batı dünyaları arasında siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel alanlarda irtibat köprüsü olarak görev yaptı.
Endülüs’ün eski sakinleri İberya kavmiydi ve adları bu yarımadaya verildi. Ancak bu bölgeye Finikyalılar ve ardından Yunanlılar ve daha sonra da Kartaji kavmi bu topraklara gelerek yerleşmeye başladı.
Endülüs toprakları uzun yıllar Romalıların istilası altındaydı. İberya veya İber yarımadası Roma devleti açısından çok önemli bir bölgeydi, zira bu bölge Avrupa ve Afrika yolu üzerindeydi ve iki kıtanın birleştiği noktada bulunuyordu. Romalılar miladi beşinci yüzyıla kadar Endülüs’te hüküm sürdü ta ki Goths kavmi yarımadaya saldırarak Romalıları buradan attı. Böylece Endülüs altıncı yüzyılda Goths kavminin eline geçti.

Ancak Goths kralları çok despot ve zalim hükümdarlardı ve zulümleri bölge halkını iyice usandırmıştı. Bu yüzden Müslümanlar miladi 714 yılında yarımadaya saldırdıklarında önemli kentlerinin kapılarını İslam ordusunun yüzüne açtılar. Gerçekte yöre halkı fasık hükümdarların zulmünden kurtulmak için Müslümanlara sığındı.
Müslümanların İspanya topraklarına girişi kameri 89 yılında ve Emevi Halife Velid bin Abdulmelik döneminde gerçekleşti. Velid o dönemde yeni yeni Müslümanlarca fethedilen Kuzey Afrika bölgesinde Musa bin Nasir adında birini atadı. Musa bin Nasir başka bölgeleri de fethetmeye ve halkını İslam dinine davet etmeye karar verdi ve bu yüzden İspanya topraklarına yöneldi. Musa bunun için komutanlarından biri olan Tarık bin Ziyad’a İspanya’yı fethetmesi için emir verdi. Tarık bin Ziyad seyrek sayıda askerleri ile gemi ile Cebeli Tarık boğazını geçerek kameri 92 yılının 21 Şevval günü şimdilerde onun adı ile anılan bir sahilde karaya çıktı. Tarık ve ordusu 4 yıl içinde tüm Endülüs topraklarını fethetti.

Tarık bin Ziyad İspanya topraklarına ayak bastığı sıralarda Avrupa engizisyon ve bilimle muhalefet gibi cahilliklerin içinde bocalıyordu. O yıllarda ortaçağ kilisesi engizisyon mahkemelerinde insanların inançlarını sorguluyor ve kim katolik kilisesine aykırı düşünüyorsa en feci şekillerde cezalandırıyordu. O yıllarda başta bilim adamları olmak üzere çeşitli kesimlerden insanlar engizisyon mahkemelerde şirk, irtidat ve büyücü olmak gibi suçlarla suçlanıyordu. Bu insanlar ilkin türlü işkencelerle işkence ediliyor ve ardından çok feci şekilde infaz ediliyordu. Ancak Müslümanların bölgeye girmesi ile birlikte kaderleri köklü bir şekilde değişmeye başladı.
Müslümanlar Endülüs topraklarını fethettikten sonra bu topraklarda yaşayan Hristiyanların ve Yahudilerin özgürlüğünü güvence altına aldılar ve İslamî kurallara göre onları haraca bağlayarak kendi korumaları altına aldılar. Müslümanların Hristiyanlara karşı İslamî rafeti ve davranışı, Hristiyanların Müslümanların iktidarı boyunca her zamankinden daha çok özgürlük ve güvenlik içinde yaşayacakları kadar olumluydu. Hristiyanlar kendi mallarına ve kiliselerine sahipti ve İslam yasalarını çiğnedikleri durumların dışında kendilerine özel mahkemelerde ve kendi inançlarına göre yargılanıyordu.
Müslümanların Hristiyanlara tanıdığı bu dini özgürlük onları Müslümanlara yakınlaştırmaya başladı, öyle ki Müslümanların arasında Hristiyan kadınlarla izdivaç meselesi yaygın hale geldi. Bundan başka bazı Hristiyanlar kendi çocuklarına İslamî adları seçmeye başladı ve bir çok merasimde Müslüman komşularına uydu. Üstelik tüm bunlarda Hristiyanlar tamamen özgürdü. Endülüs’te Müslümanlar Hristiyanlardan başka Yahudilere karşı da barışçıl davranıyordu, nitekim Avrupa’nın bazı bölgelerinde Yahudilere yönelik katliam olayları başlayınca bazıları Endülüs’e sığında ve Müslümanlar onlara kucak açarak emniyetlerini temin etti.
Öte yandan Endülüs fethi ile birlikte bu bölgede sanat ve kültür de gelişmeye başladı. Medeniyet tarihi adlı ünlü kitabın yazarı Henry Lucas’ın belirttiğine göre İspanya’da Müslümanların büyük getirileri Avrupa kültürü açısından büyük önem arzediyordu. Müslümanların İspanya fethinden sonra Müslüman hükümdarlar bu bölgeyi İslamî kültür, maarif ve düşünce ile tanıştırdı. Öte yandan halkın İslamî değerleri ve sünnetleri benimsedikten sonra yaşamları hızla değişmeye başladı. Bu süreçte Kordoba, Toledo ve Granada kentleri bilim, kültür ve sanat merkezlerine dönüştü ve buradan İslamî maarif ve ilimler başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa’nın Hristiyan yörelerine ihraç edildi.
İslam’ın Endülüs’e girmesi ile beraber başlayan ilmi hareket yöre halkının yeteneklerini filizlendirmeye başladı ve böylece İbni Rüşd, İbni Arabi, İbni Seyyid Betlemyusi, Hayyan bin Halef Kordobai ve Abdulhamid bin Abdun Endülüsi gibi düşünürleri ve bilginleri dünyaya kazandırdı. O dönemde Kordoba kütüphanesinde 400 bin cilt kitap vardı. Bu rakam miladi 12. Yüzyılda Avrupa’nın en büyük Hristiyan kütüphanelerinde bir kitap sayısı bir kaç yüzü geçmediği düşünüldüğünde ne denli büyük ve muazzam bir rakam olduğu daha iyi anlaşılır.
İslam dini Endülüs’te bir çok gelişmeye ve sosyal düzenlerin şekillenmesine ve imar ve abatlığa vesile oldu. Dolaysıyla yörenin kentleri yüzölçümü, genel stokları ve iletişim gibi alanlarda hızla büyümeye ve gelişmeye başladı. Öte yandan çeşitli sanayi sektörlerinde iktisadi faaliyetlerin gelişmesi ile birlikte özellikle tekstil sektörü büyük ilerleme kaydetti. Böylece Granada’nın tekstil sektörü ürettiği kumaşları tüm Avrupa’ya ihraç edilecek kadar üne kavuştu.
Bu arada Müslümanların ürettiği kaliteli kumaşların Avrupa piyasalarına girmesiyle birlikte bu kıtada yaşayan Hristiyan insanların giysileri de Müslüman toplumların giysilerine benzemeye başladı.
Öte yandan Endülüs’te cam sanayii de büyük gelişme kaydetti. Abbas bin Fernas, taştan cam üreten ilk bilgin oldu. Kordobalı olan Abbas bin Fernas kameri 9. Yüzyılda da gözlük ve termometre ve bir de uçan bir makina icat etti. Böylece Abbas bin Fernas’ın adı tarihte ilk kez uçak yapan bilgin olarak geçti.
Endülüs’e gelen Müslümanlar yeni tarım tekniklerini de beraberlerinde getirerek bu toprakların kırsal yaşamını da büyük değişime uğrattılar.
İbni Avam lakabı ile ün yapan Muhammed bin Avam Tarım kitabında yaklaşık 600 bitkiden söz etti. Bu kitap çeşitli topraklar, gübreler, bitkilerin hastalığı ve afetleri ve onlarla mücadele yöntemleri, meyveleri konserve olarak koruma yöntemleri gibi alanlarda yeni bulguları yüzünden büyük değer kazandı.
Bundan başka Avrupa halkı tarım sektörünü geliştirmek ve ziraat tekniklerini kullanmakta Endülüslü Müslümanların bilgilerinden çok yararlandılar ve yine Müslümanlar İslam beldelerinde yetişen Safran ve keten gibi değerli bitkileri Endülüs’e getirerek ekmeye başladılar. Öte yandan tarım sektörünün gelişmesi ticaret sektörünü de etkiledi ve Malaga ve Almeria gibi limanlar ticari ürünlerin ihraç edildiği aktif limanlara dönüştü. Bu limanlardan İspanya’da üretilen ürünler Avrupa’nın diğer bölgelerine ihraç ediliyordu. Yine Endülüs’te üretilen bazı ürünler hatta Mekke, Bağdat ve Şam pazarlarında göze çarpmaya başladı.
Endülüs’te inşa edilen muazzam binalar Müslümanların mimari zevkini ve yeteneğini yansıtıyordu. Devasa sütunlar, hilal şeklinde çatılar, minareler, kubbeler, alçı işlemeler, hepsi Endülüslü Müslümanların mimari sanatının şaheserlerinin örnekleriydi. Kordoba ulu camii o dönemin muhteşem eserlerinden biriydi. Gerçi bu ibadet mekanı Hristiyanların Endülüslü Müslümanları yendikten sonra tahrip edilerek yerine büyük bir kilise inşa edilmek istendi, ama yine de binanın önemli bir bölümü eskisi gibi el değmeden kaldı.
Alman araştırmacı Sigrid Hunke kitabında şöyle yazıyor: İspanya İslamî sanatın doruğa çıktığı noktadır. Eğer dünyada bir gelişme varsa o dönemde Endülüs’te gerçekleşti. En zengin gelişme ve büyüme ve en büyük ihtişam daha önce yerel bir medeniyet içinde asla gelişmediği bir noktada gerçekleşmişti.
Alman araştırmacı Hunke şöyle devam ediyor: Kordoba’da Hristiyanların içinde ibadet etme ve onarma izni olan büyük bir kilise vardı, oysa Müslüman fatihler kendileri için kendin çevresinde sade camiler inşa etmişti. Kordoba nüfusu artınca hükümetin merkezi olan bu kentte bir ulu cami inşa edilmesi zaruret haline geldi. Bu yüzden dönem hükümdarı Abdurrahman kiliseyi Hristiyanlardan satın aldı ve büyük bir camiye çevirdi.
Tüm bu anlatılanlar büyük İslam medeniyetinin yeşil kıta Avrupa’da doğuşu ve gelişmesinin küçük bir bölümüydü. Ancak burada önemli olan nokta şu ki İslamî Endülüs devleti tüm ihtişamına karşın 800 yılın ardından içinde yaygın hale gelen fesat ve laubalilik ve İslamî düşüncenin bozulması yüzünden tamamen çöktü.
Gerçekte Avrupa topraklarında bu büyük İslamî medeniyetin doğuşu ve çöküşü günümüz Müslümanları için büyük dersleri ve ibretleri içeren bir süreçtir.
İranlı büyük çağdaş düşünür şehit Murtaza Mutahhari bu konuda şöyle diyor: beşeriyet tarihi gösterdiği gibi ne zaman hakim güçler bir toplumu sulta altında tutarak o toplumu sömürmek isterse en başta toplumun ruhunu fesada sürüklemeye çalışır ve bunun için halkın şehvet sürmesi için gerekli kolaylıkları sağlayarak onları buna teşvik eder. Bu çirkin yöntemin ibret verici örneği, Müslüman İspanya’da Müslümanların başına gelen faciadır. Hristiyanlar İspanya’yı Müslümanların elinden çıkarmak için bu yola başvurdular.
Şehit Mutahhari şöyle devam ediyor:
Ve işte böylece Müslümanların azim, irade, güç, cesaret, iman ve inancını yok ederek onları hor, zayıf, şehvet düşkünü, şarapçı, kadın düşkünü insanlara çevirdiler ve doğal olarak bu tür insanlara galip gelmek pek zor bir iş değildir.