Dünya Şiddet ve Aşırıcılık ile Mücadele Günü
Bu programımızda şiddetin ve radikalizmin nedenlerini özellikle de cehaletin bu olaya nasıl yön verdiğini konu edineceğiz.
İnsanlık, üçüncü milenyumda bilimsel, endüstriyel, ekonomik ve toplumsal gelişmeler ve atılımlarına rağmen hala bir çok anormalliklerden dolayı zor durumlar yaşamaktadır. Bu anormal durumlardan biri de şiddet, radikalizm ve terörizmdir. Bu şom ve kapsayıcı olgu her yerde ve her zaman insanları kendine kurban etmektedir. Her gün yüzlerce mazlum günahsız Müslümanın Batı Asya'da kanı akıtılıyor, Kuzey ve Güney Amerika, Avrupa ve daha geniş çaplı bir şekilde Afrika kıtasında binlerce kişi şiddetten dolayı hayatlarını kaybediyorlar.
Şiddet ve radikalizm ile mücadele doğrultusunda ise İslami İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani 18 Aralık 2013 Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın New York'taki genel kurulunda yaptığı konuşmada " Dünya şiddet ve aşırıcılığa karşı " fikrini ortaya koydu. Böylece WAVE(World Against Violence and Extremism ) adı ile bilinen bu öneri 190 ülkenin temsilcilerinin oyları ile hiçbir ülkenin karşı çıkmaması sonucu onaylandı. Bu kararın onaylanmasının ardından ise 18 Aralık günü Dünya Şiddet ve Radikalizm ile mücadele günü olarak adlandırıldı. Böylece haksız yere dökülen kanların hafızalardan silinmemesine çalışıldı. İşte bugün 18 Aralık günüdür. Biz de bugüne özel sohbetimizle sizlerle beraberiz.
Mevcut kanıtlara göre insanoğlu yaratılışın ta başından beri istenmeyen olaylar, acı, şiddet içeren ve aşırıcılık ile karşılaşmıştır. Bu olaylar ise insanların kin ve nefret duygularını tetiklemiştir. Kâbil kardeşini şiddetli bir şekilde katletmiştir. Bunu akla dayanarak değil kıskançlığa ve Allah'ın hükmünü kabul etmemesine dayanarak yapmıştır.
İşte o dönemden beri şiddet başlamış ve savaşların özellikle de dünya savaşlarının patlak vermesi ile doruğa ulaşmıştır. Dünya savaşlarının ardından da irili ufaklı çatışmalar ve savaşların yanı sıra terör eylemleri de bu çirkin şiddetin bir parçası olarak her yerde ve her dönemde karşımıza çıkmıştır.
Şiddetsiz bir dünya belki de günümüze dek ulaşamadığımız bir rüya gibidir. Tabii gelişmiş ülkeler bu yolda adımlar attıklarını ve küresel dostluk ve barışın hamisi ve yaygınlaştırıcısı olduklarını öne sürüyorlar. Kimi dinler de kendi açılarından bu yolda hareket ediyorlar. Uluslararası kurumlar ve kuruluşların da şiddetsiz bir dünya ülküsüne varmak için çaba gösterdiklerini belirttiklerine rağmen tüm bu iddialara karşın hala dünyada gerçek anlamı ile böyle bir hedefe varılmadığı söylenmelidir.
Hala dünyada psikolojik, fiziksel, toplumsal, cinsel, dinsel vb. şiddetler dünyada boy göstermektedir. Bu gerçeği inkar etmek mümkün değildir. Şiddetsiz bir dünya, küresel barış ve dostluk bayraktarı olan uluslararası toplum bile şiddet ve aşırıcılık ile mücadele için sağlam bir araç geliştirememiş ve sadece sözlü kınamalar ile yetinmiştir. Esasında uluslararası toplum hala bu küresel sorun ile baş etme gücüne sahip değildir.
Toplumlar arasındaki çatışmaları ve hasımlıkları arttıran ve şiddet ile radikalizme zemin hazırlayan husus ise insanların çıkarlarıdır. İnsanların ülkelerin içinde ve küresel arenada şiddetin azaltılması yönündeki çabaları huzurlu ve güvenli bazı günlerin yaşanmasına yol açmasına rağmen ancak dünya şiddet yanlısı, bencil, radikal ve hem suçlu hem güçlü insanlar tipinden boş olmamıştır. Bu mesele göz önünde bulundurulduğunda çoğu çokuluslu silah şirketleri, askeri teçhizat ve donanma tedarikçi şirketler birliği ve birçok siyasetçi şiddetin yaygınlaşmasını ve devam etmesini kendi bekaları ve çıkarları için zaruri görmektedirler. Bu meseleyi iyi incelediğimiz zaman dünyanın şiddet ve radikalizm ile mücadelede ne kadar zor bir durumda olduğunu anlamamız mümkün. Şiddetsiz bir dünya için en önemli etkenlerden biri de ayrımcılıkların kalkması sayesinde elde edilecek adalet ve eşitliktir.
Son yarım yüzyılda acı gerçek ise şiddet stratejisinin doğrudan veya dolaylı bir şekilde despotluğa destek vermesidir. Bu çerçevede şiddete, silahlı saldırılara ve terör eylemlerine baş vurmak akla dayalı reformcu stratejilerinin gelişmesi ve güçlenmesine karşı çıkmak için bir araç olarak kullanılmıştır. Daha acı gerçek ise şiddet yanlısı terör örgütleri ve gruplarının küresel güçlerin hedeflerine varmak için bir araca dönüşmesidir.
Mevcut kanıtlar ve deliller Amerika, Britanya ve bölgesel ortaklarının El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerinin meydana gelmesindeki rolünü açıkça ortaya çıkarıyor. Bir diğer yandan ise radikalizm ve şiddete karşı durmak isteyen ülkeler de Amerika gibi süper güçler tarafından acayip ithamlar ile karşı karşıya kalırlar. Örneğin pratikte Suriye ve Irak'ta terörizm ve şiddet ile mücadele eden ve aşırıcı gruplar ve örgütlerin bölgedeki işgalciliğine ve nüfuzuna son verilmesine vurgu yapan İran İslam Cumhuriyeti bölgede nüfuzunu arttırmak ve diğer ülkelerin içişlerine müdahale etme suçlamaları ile karşı karşıya kalmıştır. İşte bu kısır döngü bölgede ve dünyada radikalizm ve terörün yayılmasına ve büyümesine neden olmuştur.
Böyle bir ortamda radikalizm kökenlerinin tanınması kaçınılmazdır. Terörizm ve radikalizmin köklerini tanımak ve kazımak için iç ve dış etkenleri göz önünde bulundurmanın yanı sıra onun siyasal, toplumsal, ekonomik ve ideolojik içeriğini de tanımak lazım. Aslında insanlığın huzuru ve güvenliğini hedef alan milyonlarca günahsız insanın dünya çapında ölmesine ve evsiz barksız kalmasına yol açan bu olgunun kökenlerini kazımak için koşulları ve nedenleri doğru tanımak gerekir.
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei ise Avrupalı gençlere hitaben iki tanınmış mektubunda bu gerçeklerin tanınmasına vurgu yapıp bugün insanlığa yönelik tehlikenin cahiliye dönemine geri dönüş olduğunu belirtmişlerdir. Cahillik insanı insanlık ekseninden uzaklaştıran ve onun gerçek varlıksal hedeflerinden gafil olmasına neden olan bir olaydır.
Dünya çapında şiddet ile karışmış kaotik duruma derin bir bakış atılırsa Batı'nın siyasi kültüründe de dizginlenemeyen terörizmin de modern cahilliğin tecellisi olduğu bunun da ideolojik sapkınlıklar ve sahte hareketlere yol açtığını görmek mümkün. Gerçekte El Kaide, IŞİD, Nusra Cephesi, Boko Haram, Ahrar-ı Şam, ve onlarca tehlikeli terör örgütünün ortaya çıkışı da aslında hiçbir sınır ve hudut tanımayan cahillik düşüncelerinin ürünüdür.
Avrupa'da ise Neo-Nazism veya radikal hareketlerin yeniden büyümesi de modern cahilliğin ürünü ve Batı'nın siyasi kültüründen kaynaklanan bir durumdur. Bu cahilliğin etkisi ise Batılı toplumlarda dinlere ve ırklara karşı radikal düşüncelerin oluşması çerçevesinde şiddet ve aşırıcılığa yönelmektir.
Halihazırda dünya radikalizm ve şiddete karşı kararının onaylanmasının üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen dünya kararın alındığı döneme göre büyük değişiklikler ve gelişmeler yaşamıştır. Irak'ta IŞİD'in düşmesi, Amerika'da Trump'ın işbaşına gelmesi, birkaç Avrupalı ülkede yaşanan terör eylemleri, Yemen savaşı ve Rohnigyalı Müslümanların göçe zorlanması ve katledilmeleri son yıllardaki şiddet ve radikalizm alanındaki en önemli gelişmelerden sayılır.
Tüm bu olayları özetlemek gerekiyorsa insanların ne kadar barış içinde beraber yaşama meyilleri artmışsa şiddetin ve radikalizmin de o denli azaldığı görülmüştür. Bunun tersi de geçerlidir. Yani insanlar cahilliği diğer konulara göre öncelikli görmüşse aşırıcılık ve şiddet de o derece artmıştır.
Bu hususu İslam'a karşı yürütülen iki çelişkili yaklaşımda görmek mümkün. IŞİD düşüncesi yandaşları İslam'ı radikal bir şekilde yorumlayarak kendi düşüncelerini sadece diğer dinlerin mensuplarına değil muhalif Müslümanlara da dayatmak istiyorlar. Bir diğer yandan ise Amerika başkanı Donald Trump İslamofobi düşüncelerine sahip biri olarak 6 Müslüman ülke uyruklarının Amerika topraklarına girmesini yasaklamıştır. İşte İslam'a karşı bu aşırıcı yaklaşımlar geçersiz olmalarına karşın şiddet ve radikalizmin artması için uygun zemin hazırlamıştır. Bu sorunun çaresi ise uzlaşma, tolerans gösterme ve diğer düşüncelere saygı duyma doğrultusundadır. Bu çerçevede küresel barışın inşası için insanların bir birine karşı merhametli ve şefkatli olmaları gerekiyor.
Böyle bir karmaşık ve kaotik durumda ise İran'ın şiddete ve radikalizme karşı karara dönüşen önerisi de geçmişten uzaklaşma ve insani keramet ve değere sahip çıkmaya doğru bir çağrıdır. Bu kararın alınması aslında herkesi şiddet ve aşırıcılık içeren davranışlara karşı mücadele verme ve batıl düşüncelerden uzaklaşma yönünde iş birliği yapmaya bir davet sayılır. İslami İran Cumhurbaşkanının bu çağrısı aslında İslam İnkılabının dünya görüşünden kaynaklanıyor. Nitekim İslam İnkılabı tüm milletler ve ülkeler için şiddetten uzak barış dolu bir dünya arzu etmektedir. İslam açısından da terörizm ve şiddet tüm insanların meselesi ve medeniyetlerin afeti, insanlık huzuru ve gelişmesinin engelidir. Şiddetsiz bir dünya gerçekleşmesi halinde küresel barış ve tüm kuşakların huzurunun sağlanması için de zemin oluşturacaktır.