Amerikan insan hakları haftası; Batı Asya bölgesi - 2
(last modified Tue, 30 Jun 2020 10:09:12 GMT )
Haziran 30, 2020 13:09 Europe/Istanbul

İran takviminde 26 Haziran – 2 Temmuz günleri arasında kalan günler Amerikan insan hakları haftası olarak adlandırılmıştır.

İnsan hakları ve savaş çığırtkanlığı yapanlara destek

Kendini dünyanın polisi ve insan hakları hamisi bilen Amerika terör devleti gerçekte Batı Asya bölgesinde savaş çığırtkanlığını yapanları desteklemekte kimseye meydan vermiyor. Saddam rejiminin İran İslam Cumhuriyeti’ne dayattığı sekiz yıllık savaş sadece Amerika terör devleti tarafından tasarlanarak dayatılmadı. Amerika savaş yılları boyunca da Saddam’ın Baas rejiminin en büyük hamilerinden biri oldu.

Amerika şimdi de Suriye devletinin terör örgütleri ile yürüttüğü savaşta bu örgütlerin en önemli hamileri arasında yer alıyor. Yine Amerikalı bazı yetkililerin itiraf ettiği üzere beyaz saray Suud rejimi ve başını çektiği ittifakın Yemen milletine dayattığı savaşta da bu rejimi ve başını çektiği ittifaka destek veriyor.

Bir süre önce Amerika’nın eski Başkanı Barack Obama yönetiminde yer alan ve aralarında milli güvenlik danışmanı Susan Rice, CIA Başkanı John Bernan ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Vandy Sherman’ın da bulunduğu 30 üst düzey yetkili Kasım 2018’de beyaz saraya yazdıkları mektupta, Yemen’e dayatılan yıkıcı savaşın başlamasından sorumlu olduklarını itiraf ederek Washington’dan bu savaşta ifa ettiği rolüne son vermesini istedi. Söz konusu Amerikalı eski yetkililer, Amerika’nın Suud ittifakına desteği bu rejime açık çek verilmesine dönüşmesini istemediklerini, fakat şimdi Yemen’de sivil kayıplarına bakıldığında bu savaşın son bulması için hiç bir aydın ufuk bulunmadığı anlaşıldığını vurguladı.

Amerika’nın Batı Asya bölgesinde savaşlara ve savaş çığırtkanlığını yapanlara desteği, bu savaşların her biri bölgede insani facialara yol açtığı halde devam ediyor.

İnsan hakları ve Yemen’de insani facia karşısında sessizlik

Amerika terör devleti Yemen savaşında Suud rejimi ve başını çektiği ittifaka doğrudan ve dolaylı destek vermenin yanında, Yemen’de insani facianın hafiflemesi için hiç bir girişimde bulunmuyor.

Yemen sağlık bakanlığı Suud ittifakının dayattığı savaşın beşinci yılının sonunda yaptığı açıklamada, Yemenli 2.5 milyon çocuk kronik düzeyde kötü beslenmeden acı çektiklerini, yarım milyon gebe veya bebeğini emziren Yemenli anne de bebekleri ile birlikte risk altında bulunduğunu belirtti. Açıklamada 18 milyon Yemenli gıda maddeleri güvensizliğinden acı çektiği ve 8.4 milyon kişi de bu sorunu kronik düzeyde yaşadığı ve uluslararası açlık tanımına göre açlığı en üst seviyesi olan beşinci seviyede yer aldıkları belirtildi. Açıklamada ayrıca 42 bin Yemenli hasta tedavi için yurt dışına çıkamadıkları için hayatını kaybettiği, kanser gibi kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan 120 kadar ilaç bulunmadığı ifade edildi.

Bu veriler Yemen’de yaşanan insani facianın sadece küçük bir bölümünü yansıtıyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres şimdiye kadar birçok kez Yemen’de yaşanan insani faciayı beşeriyet tarihinin son döneminde en büyük insani faciası olarak niteledi.

Ancak buna karşın dünyada insan hakları hamisi olduğunu iddia eden Amerika terör devleti her nedense Yemen’de yaşanan insani faciayı görmezden geliyor ve hatta BM güvenlik konseyinde dünyanın en yoksul ülkelerinden birinde bu faciaya sebebiyet veren Suud rejimini kınayan kararnameleri de engelliyor.

İnsan hakları ve Batı Asya’da çıkar ve değer çelişkileri

Amerika terör devletinin Bahreyn, Yemen, Suriye ve Irak gibi ülkelerde yaşanan insani krizlere karşı tutumu Amerikan değerleri ve çıkarları arasındaki çelişkinin en bariz mısdakıdır. Amerika dünya genelinde insan hakları savunucusu olduğunu iddia ediyor. gerçekte Amerika uluslararası düzende norm üretmeyi gücünün kaynaklarından biri olarak algılıyor ve bu yoldan insan haklarını geliştirmekle beraber uluslararası düzeyde insanların yaşam kalitesini geliştirme yönünde hareket ettiğini ileri sürüyor.

Buna karşın  Amerika’nın bu yöndeki görüşü Batı Asya bölgesi söz konusu olunca bir iddiadan öteye geçmiyor; zira bu görüş ancak Amerika’nın çıkarları ile çelişki arz etmediği yere kadar geçerli oluyor. Bir başka ifade ile Amerika’nın iddia ettiği değerler nerede bu ülkenin çıkarları ile çelişecek olursa, değerler anında feda ediliyor. Bu konu özellikle Bahreyn, Yemen, Irak ve Suriye gelişmelerinde daha belirgin bir şekilde göze çarpıyor.

Bu konuda örnek verilecek olursak, Bahreyn’de Halife rejiminin öteki ülkelerden farklı olarak kendi halkının itirazlarını bastırmak için başka bir ülkeden yardım almasını örnek verebiliriz.

S. Arabistan rejimi 14 Mart 2011’de, yani Bahreyn halkının haklı itiraz hareketi başladıktan bir ay sonra Halife rejimini korumak için Bahreyn’e çıkarma yaptı. Halife rejimi halkın protesto eylemlerini bastırmaktan başka Bahreyn vatandaşı olan muhalifleri vatandaşlıktan çıkarmak gibi çok sert tedbirleri de uygulamaya başladı.

Bu bağlamda Halife rejimi 2011 ila 2019’un başlarına kadar 660 vatandaşını vatandaşlıktan çıkarırken, bir tek 2019’un ilk yarasında 334 vatandaşını daha vatandaşlıktan çıkardı. Bu sayı, Halife rejiminin halkın haklı kıyamına karşı şiddet uygulamasını ne denli arttırdığını açıkça ortaya koyuyor.

Bundan başka Halife rejimi muhalifleri bastırmak için müebbet hapis ve idam cezası bakımından da acımasızlığını had safhaya ulaştırdı. Bölgenin küçük ülkelerinden biri olan Bahreyn’de 5 bin siyasi mahkum bulunuyor. Mera’ul Bahreyn sitesinin raporuna göre Bahreyn mahkemeleri sadece Ocak ila Mayıs 2019 tarihleri arasında 141 muhalif hakkında müebbet hapis kararı verdi.

Yine merkezi Avustralya’da bulunan El Halic insan hakları merkezi bu konuda yayımladığı raporda 2019 yılında müebbet hapis cezasına çarptırılanların tümü ayrıca vatandaşlıktan çıkarıldığını duyurdu.

Halife rejimi son dokuz yılda siyasi aktivistler ve muhalif vatandaşların hakkında 26 idam cezası da verdi. İdam cezalarından beşi şimdiye dek infaz edildi. Buna karşın insan hakları havarisi Amerika terör devleti Bahreyn’de bu denli geniş çaplı insan hakları ihlallerine hiç bir tepki vermediği gibi, Halife rejimini desteklemeye de devam etti. Neden? çünkü Halife rejimi bölgede ABD politikalarının güdümünde hareket ediyor ve Arap dünyasında siyonist rejim İsrail’le ilişkileri normalleştirmenin öncülerinden biri sayılıyor.

İnsan hakları ve İsrail karşıtı kararnamelerin veto edilmesi ve Yüzyılın anlaşması adlı ırkçı planın açıklanması

Amerika terör devletinin Batı Asya bölgesinde insan hakları ihlallerini bir başka somut örneği, Kudüs’ü işgal eden eli kanlı İsrail rejimine ve cinayetlerine kayıtsız şartsız destek vermektir.

Kuşkusuz siyonist rejim İsrail dünya genelinde insan haklarını sistematik bir şekilde ihlal eden rejimlerden biridir. Mazlum Filistin milletini katliam etmek, bu cinayeti zaman zaman Lübnan milletine karşı işlemek, Filistin halkını ana vatanından zorla göç ettirmek, Filistinlilerin evlerini siyonistler için yerleşke inşa etmek üzere yıkmak, 5 bin Filistinliyi tutuklayarak cismi ve ruhi açılardan işkence etmek, Filistinli çocukları ve kadınları şehit etmek, Gazze Şeridi’ne 2006 yılından bu yana acımasız bir şekilde kuşatma uygulamak, bebek katili rejimin en bariz insan hakları ihlallerinin bazı örnekleridir.

Ancak korsan İsrail’in tüm bu cinayetlerine rağmen insan hakları havarisi Amerika terör devleti şimdiye kadar bu cinayetleri kınamak ve mazlum Filistin milletini desteklemek için hiç bir adım atmadığını, bilakis yüzyılın anlaşması adında ırkçı bir planı hazırlayarak katil rejimi mazlum Filistin milletine karşı cinayetlerinde daha da cesaretlendirdiğini söylemek mümkün.

Her halükarda Amerika terör devletinin Batı Asya bölgesinde insan hakları ihlalleri ve müttefiklerinin insan hakları ihlallerini görmezden gelmesinin en önemli sonuçları bölgede geniş çapta kaos yaşanması, radikalizmin tırmanması, teröristlerin bölgede cirit atması, bazı Arap ülkelerinde dikta rejimlerin daha da acımasız uygulamalarda bulunması, Suriye, Yemen, Filistin ve zaman zaman Irak’ta insani facia yaşanması ve bazı müttefik ülkelerinde insan hakları durumunun kronik hale gelmesidir. Tüm bunlar Amerika için insan hakları sadece muhalif ülkelere baskı uygulamak için bir malzeme olduğunu gösteriyor.