Kasım 18, 2020 10:01 Europe/Istanbul

Amerika’da 2020 başkanlık seçim sonuçları açıklanması ve demokrat aday Joe Biden elektral kolejin 270’ten fazla oyu ile bu oyların sadece 214 kadarını kazanan cumhuriyetçi aday ve şimdiki Başkan Donald Trump’a karşı zafer kazanması, uluslararası arenada ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülkede olumlu karşılanmasına ve Biden’i kutlamaya yol açtı.

Bu süreçte gerçi ABD Başkanı Trump yenilgiyi kabul etmediğini ve yüksek mahkeme başta olmak üzere yargıya başvuracağını ve oyların yeniden sayımını talep edeceğini açıkladı; ancak şimdiden Trump’ın bu tutumuna yönelik eleştirilerin başladığı anlaşılıyor.

Gerçekte son dört yılda birçok ülke Trump yönetiminin tek taraflı politikalarından kaynaklanan hasarlara maruz kaldı ve şimdi Trump’ın Ocak 2021’den itibaren iktidarın başından çekilmesi ile birlikte Amerika ile karşılıklı çıkarların çerçevesinde ilişkilerde yeni bir dönemi başlatmayı bekliyor.

Amerika’da Trump döneminde sürtüşmeler ve gerginlikler sadece bu ülkenin esas rakipleri olan Rusya, Çin ve Washington’un düşman ilan ettiği İran İslam Cumhuriyeti, Kuzey Kore ve Venezuela ile yaşanmadı ve hatta beyaz sarayın stratejik ortakları olan Avrupa ülkeleri ile de yaşandı.

Gerçekte Trump’ın başka ülkelere karşı tek taraflı ve zorba tutumu sadece Amerika’nın imaj kaybına yol açmadı ve aynı zamanda bu ülkenin daha da inzivaya itilmesine sebebiyet verdi.

Avrupa’nın AB ve önemli ülkelerinin liderleri Amerika’da başkanlık seçim sonuçlarına olumlu tepki verdi ve Biden’in zaferini kutlayarak Donald Trump yönetiminin politikalarını ve icraatını eleştirmeye başladı.

Amerika’da başkanlık seçimlerini Joe Biden kazandıktan sonra bir açıklama yapan Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas Trump yönetimini ve uygulamalarını eleştirerek şöyle dedi:

Amerika’nın şimdiki Başkanı Donald Trump’ın uygulamaları uluslararası arenada Avrupa için büyük sorunlara yarattı. Trump şimdi gitme zamanı geldiğini anlamıştır.

Almanya Dışişleri Bakanı Maas’ın sözünü ettiği sorunlar, Donald Trump yönetimi döneminde Atlas okyanusunun iki kıyısı arasında Trump’ın tek taraflı politikaları ve önce Amerika sloganı yüzünden ortaya çıkan sorunlardır. Bu sorunlar, ticari, ekonomik, askeri, güvenlik ve siyasi gibi birçok alanı kapsıyor. Trump tek taraflı politikaları ve tamamen despot tutumu ile kendi eğilimlerini ve isteklerini Washington’un Avrupalı müttefiklerine dayatmaya çalıştı. Trump birçok kez Avrupa’yı NATO’ya yeterli katkı sağlamadıklarını eleştirdi ve aynı zamanda Paris iklim anlaşmasından çekilerek Avrupa’nın önde gelen liderlerini incitti ve eleştirilerinin hedefi oldu.

Amerika Başkanı Trump sürekli Avrupa’dan alacaklı bir tutum sergiledi ve yeşil kıtanın Almanya gibi ağır toplarını Amerika’dan kendi çıkarları doğrultusunda nemalanmakla suçladı. Amerika’nın popülist Başkanı Trump ayrıca beyaz saraya girdiği ilk günden itibaren ülkesinin NATO paktına ortaklık biçimini eleştirdi ve Avrupalı üyelerden NATO’nun askeri giderlerini karşılamakta daha fazla pay ödemelerini ve askeri bütçelerini arttırmalarını istedi. Trump bu doğrultuda Berlin’e baskı uygulamak için Almanya’daki askerlerinin bir bölümünü bu ülkeden çıkardı.

Ticari ve iktisadi boyutta da Trump Amerika’nın iç ekonomisini destekleme politikasına vurgu yaparak sadece Çin gibi rakiplerine değil, hatta Avrupalı ortaklarına ticari savaş açtı, nitekim bu savaş halen devam ediyor.

Uluslararası ilişkiler uzmanı Ali Hürrem ise Trump’ın iç ekonomiye destek politikası hakkında şöyle diyor:

Trump’ın ekonomi alanında böyle bir politikayı izlemesi, uluslararası şartlardan ve ilişkilerden habersiz olması ve akılsızlığından kaynaklanıyor. İkinci etken de şu ki, Trump dünyanın baş kumandanı olan bir ülkeyi yönettiğini ve verdiği emirlere başka ülkelerin uymak zorunda olduğunu zannediyor.

Öte yandan Trump özellikle Avrupa liderleri için büyük önem arz eden Paris iklim anlaşması, Bercam nükleer anlaşması, orta menzilli nükleer silahları kontrol eden INF anlaşması ve açık hava sahaları anlaşması gibi birçok önemli uluslararası anlaşmadan çekilerek pratikte dünya güvenliğini ciddi tehlikelere maruz bıraktı.

Trump aynı zamanda Washington’un Avrupalı ortaklarına sürekli yukarıdan bakışı ve aşağılayıcı tavırları ile Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron gibi AB liderlerine karşı çok ucuz edebiyat kullanarak onları aşağıladı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın uluslararası kurum ve kuruluşlardan da çekilme eğilimi Amerika’nın uluslararası imajını olumsuz yönde etkiledi. Bunun en son örneğin Trump’ın Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilmesi ve Amerika’nın bu örgüte yaptığı yardımları askıya alması ve sonuçta örgütle iş birliğini kesmesiydi. Üstelik Trump bu kararı, Dünya Sağlık Örgütü korona virüs pandemisi ve kovid-19 hastalığı ile mücadele ettiği bir sırada aldı. Karar Amerika’nın rakiplerinden başka müttefiklerinin de tepkisi ile karşılandı.

ABD Başkanı Trump’ın Amerika’yı dünya çapında inzivaya iten uygulamaları yüzünden demokrat rakibi haklı olarak Trump Amerika’nın dünya genelinde saygınlığını yok ettiğini beyan etti.

Avrupa Birliği Dış İlişkiler eski Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ise bir açıklama yaparak Amerika’nın seçilen yeni Başkanı ülkesinin köklü değerleri şeklinde ifade ettiği değerlere ve başta Bercam nükleer anlaşması olmak üzere Trump’ın çekildiği anlaşmalara ve çok yönlü mekanizmalara geri dönmesini umduğunu kaydetti.

Aslında Trump’ın gitmesi ve yerine Biden’in gelmesinden sadece Washington’un ortakları hoşnutluğunu dile getirmiyor ve Amerika’nın rakibi veya muhalifi olan ülkelerin devlet adamları da bu gelişmeye olumlu tepki verdikleri anlaşılıyor.

Çin yönetimi pek yakında korona virüs aşısını piyasaya süreceğini açıkladı. Bu açıklama Pekin yönetimini korona virüs pandemisi hakkında sürekli suçlayan Trump’a bir nevi alaylı göndermedir.

Amerika Donald Trump başkanlığı döneminde Çin’le çeşitli alanlarda yüzleşmelere şiddet kazandırdı ve sadece bu ülkeye iktisadi ve ticari isteklerini dayatmaya çalışmakla kalmadı, aynı zamanda başta Hong Kong ve Sin Kiang olmak üzere insan haklarını bahane ederek Çin’in içişlerine de karışmaya başladı.

Son aylarda korona virüs pandemisi ve Trump’ın Pekin’i bu konuda suçlaması ve yine Washington’un sürekli Çin’in içişlerine karışması ve özellikle kendi ticari şartlarını Pekin’e dayatmaya çalışması yüzünden iki ülke arasındaki ilişkiler ne düşük seviyelere geriledi ve Washington’la Pekin arasında Ocak 2020’de imzalanan ikili ticari anlaşmaya rağmen iki ülkenin ilişkileri sürekli gerilmeye devam etti; öyle ki Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, Amerika ve Çin yeni bir soğuk savaş eşiğine geldiklerini açıkladı.

Öte yandan ABD Başkanı Trump döneminde bu ülkenin Rusya ile ilişkilerinde de ciddi gerginlikler yaşandı. Son yıllarda Amerika’da Moskova’ya karşı ciddi bir konu haline gelen konulardan biri, Rusya’nın Amerika’nın 2016 başkanlık seçimlerine karıştığı iddialarıdır. Amerikalı yetkililer zaten her zaman Rusya’ya Amerika’nın güvenliğine yönelik en ciddi tehdit olarak bakıyor ve bu yüzden Trump döneminde de Moskova’ya uyguladıkları baskıları azami düzeye çıkarmaya çalıştıkları gözleniyor.

Amerika yönetiminin Moskova’ya karşı uyguladığı baskılardan biri Ağustos 2018’de Katsa yasasını onaylaması ve yürürlüğe koyması oldu. Yasa Rusya’ya karşı geniş çaplı yaptırımları öngörüyor. Trump yönetimi ayrıca Rusya doğalgazını Almanya ve oradan Avrupa’nın diğer ülkelerine taşıyacak olan Kuzey akımı – 2 doğalgaz boru hattının inşa edilmesini önlemek için elinden geleni ardına koymadı. Yine Pentagon ve liderleri sürekli Rusya’yı NATO paktının baş düşmanı göstererek Avrupalı müttefiklerini Moskova’ya karşı hareket etmeye zorlamaya çalıştı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın uluslararası arenada olumsuz uygulamalarından biri, İran ile 5+1 grubu arasında imzalanan Bercam nükleer anlaşmasına karşı hasmane tutumuydu. Bercam anlaşmasını birçok kez ABD tarihinin en berbat anlaşması niteleyen Trump 8 Mayıs 2018’de tek taraflı ve illegal bir kararla Washington’un anlaşmadaki yükümlülüklerinden caydı ve bu anlaşmadan çekildiklerini ve nükleer yaptırımları yeniden uygulayacaklarını belirtti. Ancak Trump’ın bu kararı Amerika içinde ve dışında geniş çapta kınamalarla karşı karşıya kaldı ve özellikle anlaşmada kalan Rusya, Çin ve beyaz sarayın müttefikleri olan Almanya, Fransa, Britanya ve hatta AB Trump’ın kararına sert tepki gösterdi.

Amerika’nın çekilmesi ile 5+1’den 4+1 grubuna dönüşen Bercam nükleer anlaşmasının karşı tarafları ve özellikle Rusya ve Çin, BM güvenlik konseyinin 2231 sayılı kararnamesi Bercam anlaşmasını onayladığını ve bu yüzden Amerika bu anlaşmadan illegal bir şekilde çekilerek büyük suç işlediğini, üstelik başka ülkeleri de BM güvenlik konseyinin bu önemli kararnamesini çiğnemeye zorlamaya çalıştığını belirtiyor.

4+1 grubunun Doğulu üyeleri yani Moskova ve Pekin’in tutumu, Avrupalı tarafların yani AB troykası ve AB üyelerinin kabul ettiği Bercam nükleer anlaşmasını korumaya yöneliktir. Bu arada Trump yönetimi korona virüs salgınına rağmen İran İslam Cumhuriyeti’ne yaptırım baskılarını sürdürmenin üzerinde ısrarla duruyor ve böylece Tahran yönetimini ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun açıkladığı 12 şart çerçevesinde Amerika’nın isteklerini kabul etmeye zorlamaya çalışıyor. Ancak ne var ki Trump yönetimi tüm bu uygulamalarına rağmen İran’a karşı izlediği politikalarda başarılı olamadı ve bu yüzden de en sert eleştirilere maruz kaldı.

Amerikalı siyaset meseleleri uzman Pilar, Trump’ın İran’a karşı azami baskı politikası başarısız olduğunu belirterek şöyle diyor:

Gözlemcileri Trump’ın İran’ı teslim olmaya zorlamak için uyguladığı azami baskı politikasının başarısızlıkla sonuçlandığı konusunda ikna eden birçok işaret bulunuyor. Üstelik bu stratejinin taraftarı olanlar bile bu yenilgiyi itiraf ediyor. şimdi de Trump’ın ABD başkanlık seçimlerinde yenilgiye uğraması izlediği İran’a azami baskı politikası gibi politikaları başarısız olduğunu gösteriyor.

Donald Trump döneminde Amerika ile ciddi sorun yaşayan ve şimdi ikili teamüllerde açılım yaşanmasını uman ülkelerden biri Venezuela’dır. Trump döneminde ülkesi en ağır yaptırımlara ve baskılara maruz kalan Venezuela Cumhurbaşkanı Nikolas Maduro, Amerika’nın yeni yönetimi ile müzakere etmeye hazır olduğunu açıkladı.

Bundan başka dünyanın birçok anti emperyalizm şahsiyetleri de Trump’ın gitmesini olumlu karşıladıklarını dile getirmeye başladılar. Bolivya’nın önceki Cumhurbaşkanı Moralis, demokrat aday Biden’in başkanlık seçimlerini kazanmasına gösterdiği tepkide şöyle dedi:

Faşist ve ırkçı Trump’ın yenilmesinden mutluyuz; gerçi Biden’in kazanmasına da sevinmedik. Bizim asıl sevincimiz, Trump’ın yenilmiş olmasıdır.

Bu tür açıklamalar, Joe Biden’in Başkan olmasına pek de sevinmemek gerektiğini gösteriyor; zira Amerika’da Başkan ister cumhuriyetçi ister demokrat partiden olsun Amerikan emperyalizminin küresel uzun vadeli hedeflerini pek etkilemiz ve beyaz sarayda kim olursa olsun, Amerika devletinin dünyaya yönelik sultacı emellerinde pek değişiklik olmaz ve sadece taktikler değişir. Nitekim Trump’ın dört yıllık başkanlık süresinin sona ermesi ne Trumpizm akımının son bulduğu ve ne de Amerika’yı iki kutup haline getiren derin sosyal ve kültürel çatlak kapandığı anlamına gelir.

Bugün Amerika gerileyen ekonomisi, borçlarının görülmemiş düzeyde artması, tek taraflı ve zorba eğilimlere yönelmesi, uluslararası anlaşmalardan ve kurumdan çekilmesi, Avrupa ile artan ihtilafları, ezeli rakipleri Rusya ve Çin ile gerginliklerinin tırmanması gibi durumlarla karşı karşıya kaldığı ve böylece küresel konumunu kaybetmeye başladığı ve başta BM olmak üzere uluslararası kurum ve kuruluşlarda da yalnız kaldığı ve çöküş süreci hızlandığı anlaşılıyor.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin İngilizce twitter sayfası Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kaybetmesine gösterdiği tepkide şu ifadeleri kullandı:

Amerika’da durum ve onların kendileri seçimleri hakkında söyledikleri bir şovdur. Bu durum Amerika’da liberal demokrasinin çirkin yüzünün bir örneğidir. Sonuç ne olursa olsun bir şey açıktır; ABD’nin siyasi, medeni ve ahlaki çöküşü kesindir.

Etiketler