Kriz Dolu 2020 Yılında Medyatik Krizler
2020 yılı insanların, kurum ve kuruluşların ve hükümetlerin koronavirüs ile mücadele yılı oldu. Bu durum büyük siyasi, sosyal ve ekonomik etkilere yol açtı. Koronavirüs, Donald Trump, muhabirlerin hedef alınması ve tehdit edilmesi, medyaların kapanması, mali baskılar ve sıkıntılar, dünya medyasını 2020 yılında en çok etkileyen durumlardı.
2020 yılı tüm inişli çıkışlı süreci ile, iyi kötü olayları ve vakaları ile geride bırakıldı. Tecrit, korku, hastalık duygusu aynı zamanda umut, özveri, övgü ve takdir ile dolu bir yıldı. Koronavirüs hastalığını insanların ruhu ve fiziki durumunu etkilemesine rağmen hastalara yardım etmek için koşan melekler durumun acı dozunu azaltabildiler. Şimdi de yeni yılın başlarında tüm insanların daha huzurlu ve barışçıl ortamlarda yaşayabilmeleri için ortamın sağlanmasını diliyoruz.
Geçen yılın en önemli medyatik olaylarını anlatmak istiyorsak ilk olarak koronavirüse değinmemiz lazım. Çünkü koronavirüs hakkında en çok manşet atılan husustu. Zaten geniş çaplı bir şekilde meydayı ve medyada çalışanları etkiledi. Son yıllarda manşetlerde sadece koronavirüs yer almadı. Pratikte de medya grupları ve çalışanlarının hayatını ve çalışmalarını da etkiledi. Bu doğrultuda medyaya paralel olarak sinema ve eğlence sektörleri de etkilendi. Tüm sinema salonları,eğlence merkezleri, spor ve etkinlik ve şenlik alanları, tatil günleri toplanmaları kapatıldı. Gerçekte tüm eğlence ve etkinlik endüstrisi kovid 19 pandemisinden etkilenmiştir.
Eğlence sektörünün birçok alanı muhatapların fiziki olarak varlığını gerektirir. Bu arada sinema ve konserler en çok etkilenmiş alanlardır. Sosyal mesafe kısıtlamalarından doğan koşullardan dolayı bu tür etkinliklerin düzenlenmesi de ciddi sorunlar ile karşı karşıya gelmiştir. Tabii ki pandeminin bu yöndeki etkisinin ele alınması daha uygun bir fırsat gerektiriyor. Ancak bu sürecin devamında bu alanlardaki faaliyetlerin tekrar geniş çapta başlaması için çalışanların hepsinin aşılanmasının zaruri olduğu söylenebilir.
Amerika başkanı Donald Trump da son yıllarda dünya genelinde ciddi kriz kaynaklarından biri olmuştur. Medyatik anlamda da hem kriz yaratmış hem krizleri körüklemiştir. Bir keresinde attığı Tweet'le sahte medya organları adlandırdığı medya kaynaklarını suçlayarak onların koronavirüsü dehşet verici bir canavar gibi göstermeye çalıştıklarını belirtti ve onların korkuyu körüklediklerini söyledi. Ancak ardından yaptığı bir röportajda Tweet atmayı sevdiğini ancak çoğu zaman Tweetlerinden pişmanlık duyduğunu öne sürdü.
Amerika başkanı Trump sözlerine şunları da ekledi:" Twitter'de bir anda davranıp iyi hissedersiniz kendinizi. Hemen ardından sizi aramaya başlayıp sahiden bunu mu söylediniz diye sorarlar. Siz de ne olmuş ki? diye cevaplarsınız. İşte bu sırada çok şeyi anlamış olursunuz. "
Donald Trump medyayı sırf eğlence aracı olarak görmüyor. Son yıllarda medyayı milletin düşmanı olarak da tanıtmaya başlamıştır. Koronavirüs pandemisi sırasında Amerika dünyanın en serbest ülkesi unvanını taşıyan bir ülke olarak bu hastalıktan en çok etkilenen ülke oldu.
Trump pandeminin patlak verdiği ilke günlerde koronavirüsün önemini inkar edip anlamsız hareketler yaparak bu hususu önemsiz göstermeye ve bu koronavirüsle alay etmeye çalıştı. Halbuki mevcutta en fazla ölüm ve hastalığa yakalanma vakası Amerika'da görülmektedir. Bu durumun hem de Amerika başkanlık seçimlerinden hemen önce baş göstermesi Trump'a pahalıya mal oldu. Kamuoyu ve medya organları Trump'ı sert şekilde eleştirmeye başladı. Böylece Trump gerçekleri saptırmaktan vazgeçmek zorunda kaldı. Bu süreçte eleştiriler çığ gibi büyüdü.
Her halükarda Trump'ın medya ve muhabirler ile sorunları, hem de koronavirüs sırasında üzücü bir olay olmasına rağmen hem Trump'ın hem de Koronavirüsün yakın zamanda ortamımızdan ayrılacaklarını umut etmek mümkün.
Koronavirüsün patlak vermesi ve işletmelerin yaygın bir şekilde kapanmasıyla beraber dünya ekonomisinin ana temelleri ağır hasar gördü . Bu arada gelir elde edemeyen ve ayakta kalabilmeyen kurumlar en çok diğer sektörlerin ve alanların finansal kaynaklarına bağlı kaldı. Medyalar da bu tür kurumlar arasında yer almaktadır. Afganistan gibi bir ülkede, çoğu medya kuruluşu ihtiyaç duydukları fonları ve kaynakları reklam, yan ekonomik faaliyetler veya hükümet yardımı gibi kanallar yoluyla sağlayamıyor hale geldi. Buna göre, korona salgınının onları ya kapanmaya zorlayacağı ya da normal şartlar altında mali olarak dezavantajlı olan çalışanlar ve gazeteciler üzerinde ağır ve çifte baskı oluşturacağı açıktır.
Ancak bugüne kadar ayakta kalan medya organları, ifade özgürlüğü ve medya faaliyetleri alanındaki parlak başarılarını sürdürmeye kararlı olduklarını ve bir ideal için mücadele ettiklerini göstermiştir. Böylece daha fazla desteği hak ediyorlar ve bu yıl krizi hafifletmeyi umuyorlar.
Ancak medya kökenli olan ve Avustralya'da ortaya çıkan kriz size de ilginç gelebilir. Son zamanlarda, Rupert Murdoch'un Avustralya'daki medya imparatorluğuna karşı bir dava açıldı ve yarım milyondan fazla imza toplayarak internette yayınlandı. Dilekçe, eski Avustralya Başbakanı ve İşçi Partisi lideri Kevin Rudd'un bir videoda duyurduğu ve ardından Ekim ayında Parlamentonun web sitesinde yayımlanarak eşsiz bir beğeni toplaması sonrası geldi.
Rupert Murdoch'a ait bir medya grubu olan News Corporation tarafından rutin olarak eleştirilen ve saldırıya uğrayan Bay Rad, Murdoch'un medya imparatorluğunu keskin bir şekilde eleştiren bir video yayınladı ve Avustralya iç politikasında onun kanser tümörü olduğunu söyledi. Kevin Rudd, yaşadığı ve federal seçimlerin sonucu üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu söylediği Queensland eyaletinde tüm gazetelerin Rupert Murdoch'a ait olduğunu ve medyadaki etkisini siyaseti yönlendirmek için kullandığını belirtti. Bu yöndeki müdahaleci girişimlerin olduğunu da kaydetti.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ise gazetecilere yönelik şiddet ve kötü muameleye ilişkin yıllık raporunda 2020 yılında dünya çapında 50 gazetecinin öldürülmüş olduğunu belirtti. Rapora göre, savaştan zarar gören ülkelerde öldürülen gazeteci sayısı azalırken, savaşın olmadığı ülkelerde daha fazla gazeteci öldürüldü. Örgüte göre son 10 yılda 937 gazeteci öldürüldü.
Meksika, Honduras ve Filipinler dahil "barışçıl" olarak bilinen ülkelerde daha fazla gazetecinin öldürüldüğü bildirildi. 2020'deki faaliyetleri nedeniyle öldürülen gazetecilerin yüzde 84'ü kasıtlı olarak öldürüldüğü bildirildi. Bu oran geçen yıl yüzde 63 idi. Meksika, sekiz gazetecinin ölümü ile geçen yıl gazeteciler için en ölümcül ülke oldu. Meksika'dan sonra, altı gazeteciyle Irak, beş gazeteciyle Afganistan, öldürülen dört gazeteci ile Hindistan ve Pakistan, gazeteciler için en ölümcül ülkeler listesinde bir sonraki sıralarda yer aldı.
Ne yazık ki, şu anda dünyanın dört bir yanında cezaevinde 387 gazeteci var, bunlardan bazıları yalnızca koronavirüs krizini haber yapmak ve araştırmak için tutuklandı ve hapse atıldı. 2020 baharından bu yana 130'dan fazla gazeteci, korona salgını krizini haber yaptıkları için keyfi olarak tutuklandı. Bazı durumlarda tutuklamalar saatler veya günler sürerken, diğer durumlarda gazeteciler birkaç hafta gözaltına alındı.
Sınır Tanımayan Muhabirler Örgütü, hükümetin kovid 19 ilaçlarını çok yüksek fiyatlara satmasını sorgulayan ve evinde sıkı bir şekilde gözaltına alınan ve gözetim altında bulunan Zimbabweli gazeteci Hopehul Chinonu'u örnek gösterdi.
Örgüt raporunda, ABD Başkanı Donald Trump'ın gazetecilere ve medyaya yönelik düşmanlığına da değinerek, Trump tarafından sık sık tekrarlanan "yalan haber" ifadesinin artık diğer ülke liderleri tarafından şu şekilde kullanıldığını söyledi. Bunun da Ortamı bastırmak için bir araç olarak kullanıldığını belirtti.
Raporda, "Amerika Birleşik Devletleri'nde gazetecilere ve medyaya yönelik düşmanlık derinleşip yoğunlaştı. Trump gibi medyaya bu kadar ateşli bir tonla saldıran çok az insan var. Koronavirüs salgını krizinde basına yönelik suistimaller şiddetleniyor. Trump yönetiminin krize tepkisini haber yapan gazeteciler, haber konferanslarında hedef alınıyor." denildi.
Ve son olarak, Avrupa Konseyi'nin medya özgürlüğü konusunda çalışan STK'ların yardımıyla yayınladığı yıllık raporu, kıtada medya özgürlüğünün giderek artan bir tehdit altında olduğunu gösteriyor.
Rapor, gazetecilerin sindirilmesinin, hatta hapis ve öldürülme tehdidinin bile 2020'de önemli ölçüde arttığını gösteriyor. Raporda özellikle Rusya ve Türkiye ile Macaristan, Polonya, Malta ve Bulgaristan gibi bazı ülkeler en yüksek medyatik ortam baskısına sahip ülkeler olarak belirtilmiştir. Gazetecilerin taciz ve sindirilme düzeyi ile basın özgürlüğü ilkelerine aykırı davranışlarından bahsedildi.
Rapor, bu yıl 30'dan fazla muhabirin dövüldüğünü de belirtiyor. Dövülenlerin yanı sıra 100'den fazla gazeteci hâlâ parmaklıklar arkasında olduğu da belirtildi. Rapor, geçtiğimiz yıl Avrupa'da medya özgürlüğüne yönelik düzinelerce tehdidi de listeliyor; 33 fiziksel saldırı, 17 yeni tutuklama ve gözaltı, 43 taciz ve 2 gazeteci cinayetine teşebbüsü.