Eylül 13, 2021 18:09 Europe/Istanbul

New York'taki 11 Eylül 2001 İkiz Kulelere ve Amerika savunma bakanı Pentagon'a yapılan saldırıların üzerinden 20 yıllık süre geçmektedir. Öyle saldırılar ki Amerika'nın Batı Asya'ya çullanmasına yol açtı. Şimdi de sorulması gereken soru Batı Asya'nın ne durumda olması ve Amerika'nın yirmi yıllık bölgedeki askeri varlığının nelere mal olmasıdır.

11 Eylül saldırılarından sonra ABD, Afganistan'ı  işgal etme sürecini başlattı. Amerika dönem Başkan George W. Bush, Amerikalılara teröre karşı savaşı kazanma sözü verirken, "Bu eylemleri gerçekleştiren teröristler ile onların sığınağı olan ve onlara destek veren teröristler arasında hiçbir ayrım yapmıyoruz" açıklamasında bulundu. 

Afganistan'dan sonra, iki yıl arayla Irak terörizm ile mücadele bahanesi ile hedef alındı  ve Bush yönetimi, kitle imha silahlarıyla savaştığını iddia ederek Mart 2003'te Irak'ı  daişgal etti. Irak'a yönelik ilk askeri operasyon başarılı oldu ve Bush, işgalden iki aydan kısa bir süre sonra bilinen bir bildiriyle "görev tamamlandı" açıklamasında bulundu.

Afganistan, Irak'ın işgalinin ardından yirmi yıl sonra, Batı Asya'daki hem teröristler  güçlendi ve hem daha fazla kitle imha silahı sağlandı. Teröristlerin artan gücünün bir işareti de ABD birliklerinin Afganistan'dan tamamen çekilmesinden sadece beş gün önce, 26 Ağustos'ta Kabil havaalanı yakınlarında IŞİD saldırısının kolay bir şekilde gerçekleşmesi idi. Bu terör saldırılarında onlarca Afgan'ın yanı sıra 13 Amerikan askeri de hayatını kaybetti. Buna ilaveten terör örgütlerinin elindeki kitle imha silahlarına dair deliller de, başta Suriye olmak üzere bölgedeki farklı ülkelerde yaşanan gelişmelerle bağlantılıdır.Terörist gruplar başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin ürettiği silahlarla başta Suriye olmak üzere çeşitli ülkelerde sivillere yönelik operasyonlar yürütüyorlar. 

Gözlemler, Batı Asya'nın 11 Eylül'den bu yana geçen yirmi yılda çok daha güvensiz ve daha kaotik hale geldiğini gösteriyor. Önde gelen Amerikalı bilim adamı Noam Chomsky, 11 Eylül'ün 20'inci yıldönümü vesilesiyle, ABD'nin Afganistan'a savaş ilan etmesi hususunda, " Amerika Birleşik Devletleri Afganistan'ı işgal ettiğinde, aşırılıkçı ve radikal terörizmin temeli Afganistan'ın bir köşesiyle sınırlıydı. Ancak şimdi bu üs tüm dünyaya yayıldı."

Noam Chomsky şöyle bir vurguda da bulundu: "Afganistan'ın 2001 işgali uluslararası hukukun ihlali olmakla beraber, Bush, Dick Cheney ve Donald Rumsfeld'in ana hedeflerinin de El Kaide ve terörizm olmadığı onların asıl   Afganistan'dan çok daha büyük bir ölçekte savaşı kışkırtmak istedikleri söylenmelidir. Sonunda, dünyaya karşı yıllarca süren savaşın ardından, G.W.Bush'un Beyaz Saray'daki halefi Donald Trump, Taliban ile barış yaptı ve ardından Trump'ın Washington'daki Demokrat halefi, barış anlaşmasını Taliban'ın yeniden iktidara gelmesini sağlayacak şekilde uyguladı."

Amerika, 11 Eylül saldırılarından yararlanarak demokrasi ve millet kurma ve oluşturma vaadiyle Batı Asya'yı işgal etti ve Washington'un ülkelerin içişlerine müdahalesi giderek daha belirgin hale geldi. Afganistan'ın savaşı ve işgali, 11 Eylül'ün yirminci yıldönümünden sadece bir ay önce sona erdi ve ABD'ye 2.3 trilyon dolardan fazlaya mal olduğu açıklandı. Buna ilaveten  savaş için alınan kredilerin faizi sayılan  yarım trilyon dolar ve  Afganistan'da yaralanan yaklaşık 21 bin askerin bakımı için ayrılan  233 milyar dolar da bu maliyetlere eklenmelidir.

Bu savaşta 2 bin 325 Amerikan askeri ve  bin 144 Amerikan müttefik kuvveti askeri öldürüldü. Ayrıca, kayıplara 85 bin Afgan muhalif savaşçı ve 70 bin Afgan sivilin eklenmesi gerekiyor.

Irak Savaşı'nın gerçek maliyetleri ile ilgili  iki tanınmış Amerikalı ekonomist Joseph Stigles ve Linda Bilmes Irak Savaşı'nın 3 trilyon dolar olduğunu tahmin etmişlerdir.  Savaşta 4 bin 500'den fazla Amerikan askerinin öldürüldüğü  ve 32 binden fazla kişinin yaralandığı  Irak savaşında ise 200 binden fazla Iraklı sivilin öldürüldüğü ve bir zamanlar Batı Asya bölgesinde büyük bir Arap gücü olan ülkenin ekonomisi ve altyapısı yıllarca süren savaşlarla yok edildiği bilinmektedir. 

Afganistan ve Irak'ta ABD ele başılığındaki savaşın maliyetine ilişkin rakamlar, genelde bu ülkelerin maruz kaldığı maliyetlere daha az atıfta bulunarak, büyük ölçüde ABD'ye aitti. Ancak gerçek şu ki, işgal edilen ülkeler on yıllarca yıl geriye gitmişlerdir. Bu ülkelerdeki altyapı yok edilmiş, seçkinler kaçmış, sosyal hizmet eksikliği nedeniyle toplumsal huzursuzluk bu ülkelerdeki günlük gelişmelerin bir parçası haline gelmiş ve güvenlik bu ülkeler için ciddi bir endişe kaynağına dönüşmüştür.  Bu ülkeler bir şekilde bir güç boşluğu ile karşı karşıya kalmışlardır ve terörist gruplar bu ülkelerde geniş bir varlığa sahip olmuş ve bu ülkelerin bazı bölgelerindeki kültür bile tekfirci grupların düşüncelerinden etkilenmiştir.

Yirmi yıl sonra, bölgedeki bazı ülkelerde demokrasiden hiçbir iz kalmadığı gibi, ulus inşası projesi de resmen başarısız oldu. Brüksel'deki Alcano düşünce kuruluşunun yöneticisi Louis Simon şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur:  "Afganistan'ın düşüşü, Batı'nın askeri müdahale yoluyla devlet inşası planlamasına olan inancının başarısızlığına dayanan bir çağın sonudur. Afganistan'daki gelişmeler, müdahale modelinin sınırlılıklarını yani bu yaklaşımın başarısızlığını göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri ve genel olarak Batı dünyası, benzer düşüncelere sahip demokrasiler inşa etme çabalarının temel taşı olarak, çok büyük insani, ekonomik ve finansal maliyetlere maruz kaldılar ve bunları somut bir ilerleme kaydetmemiş hedef ülkelere yüklediler."

ABD'nin Batı Asya'daki yirmi yıllık askeri müdahalesinin en önemli sonuçlarından biri aşırılığın büyümesiydi. Batı Asya'da aşırılıkçı fikir ve davranışlarla onlarca  terörist grup oluşturuldu. Üniversite profesörü Mahmud Yazdan Fam bu hususta şöyle düşünüyor: "Terörizm adığı tüm yenilgilerle, ulusal ve bölgesel sınırları aşmış ve uluslararası toplumun tüm ülkeleri için ciddi bir tehdit oluşturmaya devam eden aşırılıkçılığın yükselişine yol açmıştır. " Bu durum Batı Asya'da eşi benzeri görülmemiş bir güvensizliğe yol açmıştır. Ayrıca bölge ülkeleri, özellikle de  belirleyici güçler arasında bir arada yaşama ve barışa yönelme eğilimi de azalmıştır. 

Seyyid Rezul Musevi  11 Eylül olaylarının 20'inci yüzyıl yıldönümü dolayısı ile yayımladığı mesajında şu ifadelere yer vermiştir: " 11 Eylül 2001'den  11 Eylül 2021'de neler değişti? Daha güvenli, daha özgür, daha gelişmiş, daha homojen ve daha Batılı bir dünya hakkında hangi fanteziler yapılması ki, ama bugün neredeyiz? Cevabı Afganistan'da arayın. Nerede başladı ve tüm bu savaş ve katliamlardan sonra şimdi neredeyiz?"

Batı Asya'daki yirmi yıllık militarizm ve ABD müdahalesinin bölgede geniş çaplı aşırılıkçılığa ve güvensizliğe yol açtığını belirtmek önemlidir, ancak şimdi bölge ülkeleri bu ciddi tehditlere karşı bizzat harekete geçmelidir. ABD'nin Batı Asya'daki yirmi yıllık varlığı deneyimi, bölge ötesi güçlerin bölge için stratejik bir güvenlik endişesine sahip olmadıklarını, aynı zamanda bölgenin güvensizliğinde kendi çıkarlarının peşinde olduklarını göstermiştir.

Batı Asya bölgesindeki ülkelere yapılan silah satışlarına göz atılırsa bile bunu çok iyi görebiliriz. Bugün, Amerikan silahlarının yaklaşık yüzde 47'si Batı Asya'ya ihraç edilirken, Suudi Arabistan ABD silah ithalatçıları listesinin başında yer alıyor. ABD silah ihracatının yaklaşık yüzde 24'ü Suudi Arabistan'a yapılıyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü- CIPRI'ye  göre ABD, 2001 ve 2020 yılları arasında Afganistan'ın başlıca silahlarının yaklaşık yüzde 74'ünü sağladı ve ihracat değeri 2001 ile 2005 arasındakinden 64 kat daha fazla oldu.

Burada göze çarpan son nokta ise;11 Eylül'den yirmi yıl sonra, Batı Asya, özellikle Suriye ve Irak'ta hükümetlerin zayıflaması, geçmişteki iki Arap gücü olan ülkelerin yerle yeksan olması,  İslami güçler arasında eşi görülmemiş ayrılıkların oluşması, tekfirci terörist grupların süregelen tehdidine ilişkin ciddi endişelerin devam etmesi ve sosyal hayatın ve sosyal ilişkilerin çöküşüdür.

 Militarizmin tırmanması, psikolojik ve sivil güvenlikten uzaklaşma, Arap ülkelerinin İsrail rejimine yaklaşımının yumuşaması ve Arap dünyasında Filistin meselesinin marjinalleşmesine de yol açtı.  Böyle bir ortamda, bölgedeki Amerikan karşıtı duygu ve hisler de keskin bir şekilde arttı ve kamuoyu, bölgedeki Amerikan müdahalesi ve militarizminin suçlarının farkına varmaya başladı.

Etiketler