Ozon tabakası; yerkürede hayatın beka güvencesi
https://parstoday.ir/tr/radio/world-i184202
1970’li yılların başında bilim adamları ilk kez buzdolabı ve spreylerde ve deterjanların yapımında kullanılan kimyasal maddeler olan kloroflorokarbon gazı ozon tabakasını tahrip ettiğini fark etti.
(last modified 2022-10-07T16:32:52+00:00 )
Eylül 19, 2021 12:01 Europe/Istanbul

1970’li yılların başında bilim adamları ilk kez buzdolabı ve spreylerde ve deterjanların yapımında kullanılan kimyasal maddeler olan kloroflorokarbon gazı ozon tabakasını tahrip ettiğini fark etti.

Ozon tabakasının tahrip olması sonucu yeryüzüne aşırı miktarda UV ışınları ulaşıyor. Yine 1985 yılında bilim adamları Güney kutbunda ozon tabakasında büyük bir delik oluştuğunu keşfetti. Bu delik her geçen yıl daha da derinleşerek büyüyor.

Bilim adamlarınca tespit edilen bu hasarlar dünya ülkelerini ozon tabakasını korumak üzere harekete geçmeye yöneltti. Buna göre 1985 yılında 28 ülke ozon tabakasına çeki düzen vermek üzere Viyana’da toplandı, toplantıda ozon tabakasının korunması için bazı kararlar alında ve bu bağlamda uluslararası işbirliği yapılması kararlaştırıldı.

İki yıl sonra, yani 1987 yılında 46 ülkenin katılımı ile Montreal protokolü onaylandı. Protokolde ozon tabakasını tahrip eden maddelerin tespiti ve bu maddelerin yayılmasının önlenme yolları açıklandı.

İran İslam Cumhuriyeti 1988 yılında bu protokole katıldı. Bu çabaların devamında 19 Aralık 1994 tarihinde BM genel kurulu, Montreal protokolünün imzalandığı gün olan 16 Eylül gününü Uluslararası Ozon Tabakasını Koruma Günü ilan etti ve böylece her yıl dünya halkının dikkatini ve ülkelerin ilgisini ozon tabakasını korumaya ve bu çevre sorununun çözümüne odaklamaya çalıştı.

Bugün ise 16 Eylül Uluslararası Ozon Tabakasını Koruma Günü. Bu yüzden biz de konu hakkında şimdi sizlere sunacağımız kısa bir sohbet hazırladık.

Ozon tabakası yeryüzünden 20 ila 30 kilometre yükseklikte ve 3 milimetreye denk gelen 300 Dabson kalınlığında yer alan atmosferin tabakalarından biridir. Bu tabakada ozon molekülü O3 yüksek yoğunlukta bulunur. Gerçi bu tabaka yerküremizin atmosferinin çok ince bir tabakasını oluşturuyor, fakat fevkalade önemli bir tabakadır ve yeryüzünde hayatın bekasını güvence altına alır.

1913 yılında iki Fransız fizikçi olan Charles Fabry ve Henri Buisson tarafından keşfedilen ozon tabakası gerçekte yerküreyi koruyan tabakadır; zira bu tabaka güneşten gelen zararlı UV ışınlarının yüzde 95 ila 99.9 kadarını emerek yeryüzünde hayatın devam etmesini mümkün hale getiriyor. Ozon tabakası emdiği UV ışınlarını kızılötesi ışınlara çevirerek yeniden yeryüzüne doğru yansıtıyor.

Yeryüzündeki yaşam için hayati önem arz eden ozon tabakası yok olduğu takdirde insanlar, hayvanlar ve bitki örtüleri kısa sürede çok acıklı bir şekilde yok olur. Hali hazırda bu önemli tabaka hasara uğradığı için UV ışınları aşırı derecede yeryüzüne ulaşıyor, ki bu da deri kanseri, vücudun savunma ve güvenlik sisteminin zayıflaması ve ayrıca katarakt hastalığının artmasına sebebiyet veriyor.

Bundan başka ozon tabakasının zarar görmesi dünya genelinde ekosistem düzenlerinin tümünü olumsuz etkilediği ve dengelerini bozduğu anlaşılıyor. Bilim adamlarına göre, ozon tabakasının delinmesi ve UV ışınlarının aşırı derecede yeryüzüne ulaşması, yerkürenin sıcaklığının artmasına ve kutuplarda bulunan buzların çözülmesini ve deniz suyu seviyesinin yükselmesine ve sonuçta karaların sular altında kalmasına yol açıyor.

Bundan başka ozon tabakasının hasara uğraması bitkilerin gelişme sürecini yavaşlamasına ve canlıların genetik yapılarında değişikliklere yol açabilir. Nitekim araştırmalar da ozon tabakasının yüzde 25 incelmesi ve tahrip olması denizlerin üst düzeylerinde yaşayan deniz canlılarının yüzde 10 kadarını ve yüzeyde yaşayan deniz canlılarının yüzde 25’ini yok ettiğini ortaya koydu. Fitoplanktonların üremelerinin azalması da ozon tabakasının hasar görmesinin yol açtığı bir başka olumsuz sonuçtur. Fitoplanktonlar denizlerde beslenme zincirinin ilk halkasını oluşturuyor. Daha büyük balıkların ana besin maddesi olan bu maddenin yok olması sadece denizlerde beslenme zincirini aksatmakla kalmıyor, aynı zamanda bu zincirin son halkası olan insanları da deniz ürünlerinin kıtlık tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyor. Buna göre ozon tabakası yerküremizde hayatın bekası için güçlü bir kalkan olduğu söylenebilir.

Bilim adamlarının araştırmaları kloroflorokarbon CFC ailesi atmosferin ikinci büyük tabakası olan stratosferde oluşan ozon moleküllerini yok eden en önemli etken olduğunu gösteriyor. CFC 1930’lu yılların başlarında Amerika’da üretilerek beyaz eşya üretiminde ve sanayide kullanılmaya başlandı ve daha sonra hızla tüm dünyaya yayıldı.

CFC oldukça kalıcı ve yanmayan bir maddedir ve diğer kimyasal maddelerle kolay kolay reaksiyona girmez ve çok da ucuzdur. Bu özellikler bu maddenin geniş çapta beyaz eşya üretiminde ve özellikle soğutucu ve ısıtıcı cihazlarda kullanılmasına ve üretilen ürünlerin müşterilerinin artmasına sebebiyet verdi.

1970 yılının başlarında araştırmacılar başta klor gazını içeren CFC olmak üzere çeşitli kimyasal maddelerin ozon tabakası üzerindeki etkilerini araştırmaya başladı. Klor gazı yüzme havuzları, bitkiler, deniz tuzu ve volkanlardan stratosfere ulaştığı takdirde kolayca atmosferdeki su ile birleşir; ancak CFC’nin içerdiği klor gazı bu maddenin kalıcılığı yüzünden yağmur suyunda çözülmez ve zamanla stratosferin içinde hareket etmeye başlar ve hiç bir doğal süreç buna mani olamaz. Bu maddeler daha yüksek tabakalara ulaştığında güneş ışınlarının etkisi altında klor gazını serbest bırakır. Serbest kalan klor gazı ise ozon moleküllerini hızla yok eder, öyle ki her klor atomu yeryüzüne geri dönene kadar 100 bin ozon molekülünü parçalayabilir. Bundan başka CFC’nin kalıcı olma özelliği bu maddeye uzun süre atmosferde kalmasına ve ozon tabakasını tahrip etmeye devam etmesine imkan sağlar.

Öte yandan CFC maddesinin kullanılmasına devam edilmesinin ardından bir grup İngiliz bilim adamı 1985 yılında tamamen tesadüfi bir şekilde Güney kutbunda ozon tabakasının önemli bir bölümü şiddetle tahrip olduğunu ve büyük bir delik açıldığını, delik genişlediği takdirde yeryüzünde hayat tehlikeye gireceğini fark etti.

İngiliz bilim adamları bu ölümcül deliğe yol açan etken, sera etkisi yapan hidro kloroflorokarbon HCFC gazı olduğunu ilan etti. Gözlemlerin sonuçları oldukça vahimdi, öyle ki bilim adamları bu sürecin aynı şekilde devam etmesi durumunda bu gazlar 2050 yılına kadar ozon tabakasını tamamen yok edebileceğini açıkladı.

Bu yüzden ve ozon tabakasının daha fazla tahrip olmasını önlemek üzere 1987 yılında Montreal protokolü onaylandıktan sonra başta sanayileşen ve yarı sanayileşen ülkeler olmak üzere birçok ülke ozon tabakasını tahrip eden CFC; Halon ve Tetrakloridkarbon gazlarını üretmeye ve kullanmaya son verme ve böylece ozon tabakası normal şekline geri dönmesine fırsat verilmesi yönünde karar aldı. O tarihten sonra CFC gazının üretilmesine sıkı kısıtlamalar uygulanmaya başladı ve bu da 21.yüzyılın her on yılında ozon tabakasının yüzde 1 ila 3 hızıyla onarma fırsatı sağlanmış oldu.

Bilim adamlarına göre bu süreç aynı şekilde devam ettiği takdirde ozon tabakası Kuzey yarım kürede ve orta enlemlerinde 2030 yılına kadar tamamen onarılır; Güney yarım kürede de 2050’li yıllarda ve kutup bölgelerinde de 2060 yılına kadar aynı durum geçerli olabilir.

Bu arada ozon tabakasını koruma yönünde sarf edilen çabalar aynı zamanda iklim değişikliğinde önemli eken olan milyarlarca ton karbon di oksitin de atmosfere karışmasının önlenmesinde etkili olmuştur. Bu sürecin aynı şekilde devam etmesi durumunda 2030 yılına kadar da her yıl iki milyon cilt kanseri vakası önleneceği ve yerküre son yıllara nazaran daha serinleyeceği ifade ediliyor.

Kuşkusuz bu başarı yaklaşık kırk yıldır ozon tabakasını korumak üzere süren uluslararası işbirliğinin ürünüdür ve yeryüzünde daha iyi ve daha sağlıklı bir hayat sürdürme umudunu arttırmıştır.

Bu yıl “Uluslararası Ozon Tabakasını Koruma Günü” için “Ozon yaşam için: Ozon tabakasını 36 yıl koruma” sloganı seçilerek, uluslararası işbirliği ile birçok çevre sorunu ve özellikle iklim değişikliği alanında karşılaşılan meseleleri çözmenin ve dünyayı yaşamak için daha iyi hale getirmenin mümkün olduğu ortaya koyuldu.