Basılı medya döneminin yaklaşan sonu
gazetecilik sektöründe faaliyet yürütenlerin sosyal medyanın yaygınlaşması üzerine gazetelere yönelik ilginin azalması ile karşı karşıya kaldıkları durumu ele aldığımız kısa sohbetimizde birlikteyiz.
Gazetecilik sektörü son yıllarda oldukça zor günleri geride bırakıyor. Uzmanlara göre gazetelere yönelik ilgi her geçen gün daha da azalıyor ve sosyal medyada çeşitli platformların çalışmaya başlaması ve internette haber sitelerinin faaliyete geçmesi gazeteleri muhataplarını etkilemekte zorladığı ifade ediliyor. Peki, acaba kağıt üzerinde medya ömrünün sonuna yaklaştığı söylenebilir mi, dersiniz?
Son yıllarda birçok ülkede gazetelerin durumu hiç de iyi sayılmıyor. Bunun sebebi ise bundan bir kaç yıl öncesine kadar hiç kimse gazetelerin bu denli güçlü bir rakiple karşılaşacağını tahmin bile etmemesiydi. Ancak şimdi yaşanan hadise beklenenden çok daha ağır olduğu ve gazetelerin ve basılı medyanın kaldıramayacağı kadar vahim olduğu anlaşılıyor.
Günümüzde hatta dünyanın en çok gazete okuyan halkı olan Japonya halkı bile haberleri gazetelerin yerine internetten ve çevrim içi sitelerden takip ediyor, öyle ki bir araştırmaya göre Japonya halkı günde 37 dakikasını internette haber aramaya ayırıyor. Oysa bu ülkede gazete okuma süresi günde ortalama 30 dakikaya gerilediği belirtiliyor.
Japonya’nın Yumiuri Digital medya organı Başkanı yayımladığı makalelerinden birinde, gelecek kuşakların gazetelerin yayımladığı haberleri okumak yerine internette arama yapmayı ve elektronik oyunları tercih etmelerinden ve buna daha fazla zaman ayırmalarından endişe duyduğunu belirtti.
Aslında bu Japon yetkilinin ülkesinin genç kuşağının geleceğine ilişkin bu düşüncesi başka ülkelerin de gençleri için geçerli olduğu söylenebilir. Günümüzde hatta web yazarlığı bile gazetelerin alternatifi olacağından ve gazetelerin bekasını tehdit edeceğinden kuşku duymamak gerekir. bu durum aslında sanal ortamın sınırsız dinamikliğinden kaynaklanan bir durumdur. Global Journalism (küresel gazetecilik) adlı eserin yazarı John Herbert ise şöyle yazıyor:
Bazen teknoloji hayranı ve taraftarı gençler gibi gözüken çevrim içi gazeteciler bazen geleneksel gazetecilik yöntemlerini bir kenara bırakmak üzere herkesten daha hazırlıklı görünüyor; zira büyük bir ihtimalle teknoloji ve piyasayı gazeteciliğe tercih ediyorlar.
John Herbert gibi düşünenlerle göre bu konuda kötümser olmak yersizdir ve internet ve yeni gelişmeleri gazeteciliğin demokratik değerlerini daha da belirgin hale getiriyor ve onun tabiri ile “Bilgi güçtür” ifadesine daha mükemmel anlam kazandırıyor.
Herbert ve onun gibi düşünenler ayrıca geçmişte gazetecilik mesleği ile uğraşmak için basım ve dağıtım gibi sorunların yüzünden zordu, fakat şimdi bu tür sorunlar söz konusu değildir. şimdi gazeteler daha çok çevrim içi gazetelerle rekabet etme durumu ile karşı karşıyadır ve rekabet, asla kötü bir şey değildir.
Ancak bu iyimserlik pek de yaygın değildir. Oxford üniversitesinde Reuters’in gazetecilik araştırma merkezinin “ 2021 yılında dijital haber raporu” dünyanın 46 ülkesinde ve özellikle 35 yaş altındaki insanların arasında güncel haberleri sosyal medyadan alma alışkanlığı oldukça yaygındır. Raporda insanların yüzde 34 kadarı, yani nüfusun üçte biri haberleri sosyal medyadan takip ettiği ifade ediliyor. Yıllık verilerin karşılaştırılması da her yıl dijital haberleri cep telefonundan takip edenlerin sayısı diğer elektronik cihazlara kıyasla daha da arttığını gösteriyor.
Haberlerin yayımlanmasında sosyal medyaya aşırı bağımlılık, ister istemez basılı medya ve mesleki mantıkları ile köklü farklılık arz eden bir durumdur. Şimdiki şartlarda sosyal medya algoritmalarla çalışıyor, şöyle ki algoritmalar kullanıcılara hangi konuların gösterilmesi gerektiğini belirliyor. Bu algoritmalar yönettikleri platforma en çok muhatabı çekecek şekilde tasarlanarak yazılıyor ve böylece kullanıcılar daha uzun süre girdikleri platformda kalmaya teşvik ediyor.
Sosyal medyanın gelir kaynağı ise kullanıcılara gösterdikleri reklamlardan temin ediliyor ve buna göre kullanıcı daha uzun süre platformda kalırsa onu reklamları gösterme ihtimali artıyor ve sonuçta daha fazla gelir elde ediliyor.
İktisadi hedeflerden başka araştırmalar sosyal medya algoritmaları sansasyonel ve muhatapların duygularını tahrik eden konuları tercih ettiğini gösteriyor. algoritmalar böylece muhataplarını veya kullanıcılarını daha uzun süre platformda kalmalarını sağlıyor. Bu bağlamda teknoloji firmalarından çalışan google’in eski tasarımcılarından Tristan Harris ve facebook’un eski çalışanlarından Francis Hagen bu firmaların tahrik edici algoritmalarını kullandıklarını ifşa ettiler. Hagen facebook’a bağlı platformların altı saat boyunca kesintiye uğramasından sonra ABD senatosunda bu firma için çıkar, kullanıcıların güvenliğinden önce geldiğini belirtti. Hagen, facebook’un Metaverse gibi ürünleri toplumda nefret saçtığını ve kutuplaşmaya ve şiddetin tırmanmasına ve muhatapların öfkelenmesine yol açtığını vurguladı.
Dolayısıyla her biri ticari bir firma olan sosyal medya organlarının mahiyeti profesyonel ve kamu çıkarlarını gözetleyen geleneksel medya organlarının mahiyetinden farklıdır. Sosyal medyanın algoritmalarının tek amacı her ne pahasına olursa olsun daha fazla muhatap cezbetmektir. Oysa geleneksel medyanın amacı en çok sosyal değişiklikleri duyurmak, işleri ıslah etmek ve güç ve nüfuz sahibi olan insanları gözetlemektir.
2001 yılında dünya genelinde dijital değişimler başladığı sıralarda bu alanda ilk ciddi kaygılar da gündeme gelmeye başladı. Aynı yılda New York Times gazetesi bu bağlamda bir rapor yayımlayarak şöyle yazdı:
Dijital sunum tüm muhatapları hayran bırakmıştır. Bu şartlarda basılı medya muhataplarından biri öldüğü zaman başka hiç kimse onun yerine geçmez ve bizler zamanla tüm taraftarlarımızı kaybedeceğiz.
2010 yılına gelindiğinde ise ekonomik durgunluk küresel medya sektörü üzerinde önemli etkileri oldu ve ardından gazetelere verilen reklam ilanlarının sayısı önemli oranda azaldı. Sonuçta birçok büyük reklam firması bu alanda faaliyetlerini kısıtlamak zorunda kaldı ve basılı medya en çok gelir kazandıran reklamlar ikinci el otomobil satışı, apartman dairelerinin kiraya verilmesi veya iş ilanları ile sınırlı kaldı, zira halkın alım gücünün azalması, başka reklamları önemsememelerine yol açmıştı. Uzmanlar da ondan sonra gazetelerin muhatap sayısı sürekli azalmaya başladığını belirtiyor.
Amerikalı gazeteci Lewis Green bu bağlamda şöyle diyor:
Çok üzgünüm, ama itiraf etmeliyim ki basılı medya ömrünün sonuna yaklaşmıştır. Bizler bir yandan kağıt üzerine basılan gazeteleri takviye etme stratejilerimizi geliştirmeye çalışıyoruz, ama öbür yandan halkın aynı konuları dijital platformda okumayı tercih ettiğine şahit oluyoruz. Günümüz insanları haberleri sesli ve görüntülü bir şekilde elde etmeyi tercih ediyor ve bizler basılı medyada onların bu isteğini karşılayamıyoruz.
Bu arada çoğu gazeteciler basılı medya önümüzdeki on ila yirmi yıla kadar faaliyetini sürdürmesini ve gazete adında kağıt üzerine basılan nesnenin halkın elinde görülmesini umuyor. Buna karşın kağıt gazetelerle büyümeyen yeni kuşak bu mirası korumaya pek istekli görünmüyor ve dijital ortam varken para verip gazete satın almak için hiç bir sebep görmüyor.
Hal böyleyken en iyisi basılı medyanın er geç sanal ortamın etkisi altında kalarak stratejisini değiştirmek zorunda kalacağı gerçeği kabul etmektir. Nitekim büyük medya organları da bir süredir dijital devrim şartlarında ayakta kalabilmek için stratejilerini değiştirmeye başladığı anlaşılıyor. Söz konusu medya organları gazetelerle sosyal medya arasında rekabetin şiddetlenmesi ile birlikte yayımlanan haberlerin doğruluğundan daha fazla emin olmak ve eski muhataplarını kaybetmemek için geniş çapta yatırım yapmaya başladılar. Buna karşın bazı ülkelerin seçimler veya diğer siyasi gelişmelerle ilgili yasaları bu alanlarda haberleri yayımlamayı büyük ölçüde etkilediği anlaşılıyor. Nitekim facebook ve google gibi siteler şimdiye kadar birçok kez haberlere sansür uygulamak veya yalan haber yayımlamak suçlamaları ile karşı karşıya kaldılar, ki bu da bu sitelere güvenilemeyeceğini gösteriyor.
Olayları irdelemek, medya bilgeliğini geliştirmek, haberleri şeffaflaştırmak, bilgi bombardımanlarını önlemek ve yanlış haberlerin yayımlanmasını hafifletmek, gazetecilik sektörünün önde gelen büyüklerinin gelecekte en önemli politikaları sayılıyor. Dünyanın en büyük gazetelerinin 194 genel yayın yönetmeni veya baş yazarının katılımı ile düzenlenen bir araştırmanın sonuçları bu kesimin yüzde 44 kadarı dijital platformların etkili olmaları ve geleneksel medyaya yönelik ilginin gerilemesinden kaygı duyduğunu ortaya koydu. Büyük gazetelerin sahiplerinin üçte biri, başarılarının sırrı sırf dijital platformlara vurgu yapmaktan ibaret olmadığını ve iç yapıların gözden geçirilmesi, insan gücünün güncelleştirilmesi, yapay zeka teknolojisinden yararlanması gibi etkenlerin üzerinde durdukları takdirde şimdiki fırtınadan sağ kurtulabileceklerine inanıyor.
Kuşkusuz kamuoyunu ve insanları sosyal medyanın etkileme yöntemleri hakkında bilgilendirmek, gazetecilerin, geleneksel medya organları, sosyal aktivistler ve eğitim yetkililerinin yararlanabileceği yollardan biridir. Örneğin sosyal medyada reklamlar internet üzerinden herkesin görebileceği ve hiç bir para ödemeksizin alabileceği reklamlardır; oysa bizim sosyal paylaşım sitelerinden yararlanmak ve internet ortamında bulunmak için ödediğimiz bedel bir gazeteyi satın almak için ödediğimiz paradan kat kat fazladır.
Ve en önemlisi, internet ortamında nereye gideceğimize karar vermeden kolay bir ava dönüşeceğimizi unutmamalı ve daha dikkatli olmalıyız.