Merkel'den Bercam Nükleer Anlaşması Açıklaması
Avrupa Birliği ve Avrupa Troykası açısından İran ile yapılan Bercam Nükleer Anlaşması Batı Asya bölgesi ve küresel barış ve güvenliğin korunmasında önemli bir rol oynamaktadır. Avrupalılar Amerika'nın Bercam Nükleer Anlaşmasından çekilmesinin, Fars Körfezi ve Batı Asya bölgesinde gerginlik ve istikrarsızlık sürecinin başlangıcı olarak niteliyorlar.
Bu doğrultuda Almanya şansölyesi Angela Merkel 17 Eylül Salı günü Batı Asya'daki tansiyonun düşürülmesi için tek çarenin Uluslararası Bercam Nükleer Anlaşması'na dönmek olduğunu vurguladı.
Salı günü Ürdün Kralı ile ortak basın toplantısında konuşan Merkel, "Berlin 2015'te İran ile imzalanan nükleer anlaşmayı, gerginliklerin azaltılması için baş vurulan bir yapı olduğuna güçlü bir şekilde vurgu yapmaktadır." Dedi.
Almanya şansölyesi Yemen direniş güçlerinin S. Arabistan petrol tesislerine yönelik İHA'lı saldırıların ardından bölgede tansiyonun kaygı verici bir şekilde arttığına değinerek her daim uzun süreli, sağlam çözüm yollarının siyasi müzakerelerle sağlanabileceğini söyledi.
Bu açıklamalara rağmen Washington, Aramco petrol tesislerinin saldırıya uğramasının ardından İran'ı itham edip tehditler savurmaktadır. Gerçekte Trump hükümeti Bercam Nükleer Anlaşmasından çekilmesi hususunda da inatçı tavrını devam ettirerek bu kararın Fars Körfezi ve bölgede tansiyonu arttırdığını ve istikrarsızlık yarattığını da görmemekte ısrarcıdır.
Buna karşın AB ve Avrupa Troykası açısından Washington'un Bercam Nükleer Anlaşmasını terk etmesi ve bu anlaşmanın olası iptali durumunda olumsuz güvenlik etkilerinin ortaya çıkacağını biliyor. Avrupalılar, Bercam’ı çok taraflı bir anlaşma olarak diğer uluslararası anlaşmazlıkların çözümü için bir örnek model olarak görmektedir.
AB'nin en önemli ülkesinin lideri Merkel'in nükleer anlaşmanın bölgesel ve küresel güvenlik ve barışın korunmasındaki rolüne ve işlevselliğine vurgu yapması Trump hükümetinin bu anlaşmaya yönelik yaklaşımının tam zıddıdır.
Amerika başkanı Trump defalarca nükleer anlaşmanın Amerika'nın çıkarlarını sağlayamadığını ve aynı zamanda da İran'ın nükleer gelişmesini engelleyemeyeceğine vurgu yapmıştır. Trump daha çok da Siyonist Rejimin telkinleri ile Mayıs 2018'de nükleer anlaşmadan çekilme kararı aldı. ardından İran'a karşı maksimum baskı siyaseti çerçevesinde iki aşamalı olarak Ağustos ve Kasım 2018'de yeni yaptırımlar uygulamaya başladı. Bu yaptırımların en önemli boyutu ise İran'ın petrol ihracatını sıfırlamaya yönelik yaptırımdır.
Washington'un geçmişte görülmemiş ekonomik yaptırımları ve baskıları İran ve Amerika arasındaki tansiyonun yükselmesine ve son aylarda Hürmüz Boğazı ve Fars Körfezi'nde gergin anların yaşanmasına yol açtı.
Göründüğü gibi Trump hükümeti İran'a karşı korku ve baskı aracını kullanıyor. Tüm bunlara rağmen İran’ın Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazındaki tüm girişimleri caydırıcılık ve savunma babında hayata geçmiştir.
Bölgedeki gerginliklerin tırmanması ise Avrupalıların kaygılarının artmasına neden olmuştur. Bu yüzden bölgede bir an önce tansiyonun düşürülmesini istiyorlar.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean Yves Le Drian ise bu hususta şöyle diyor: "Tansiyonu düşürmeye yönelik bir strateji izlenmek gerekiyor. Tansiyonu düşürmeye ters olan her girişim bölge için istenmeyen sonuçlar doğurabilir."
Avrupalıların bu doğrultudaki isteklerine rağmen Amerika'nın Batı Asya özellikle de Fars Körfezi bölgesindeki gelişmelere yönelik tutumları ve girişimleri, Washington'un Avrupalıları umursamadığını gösteriyor. Amerika bölgedeki askeri varlığını arttırıp deniz koalisyonu oluşturmak sureti ile Fars Körfezi bölgesinde sözde gemicilik güvenliliğini sağlamak istiyor.
Bu çerçevede Suudi Arabistan'ın Aramco petrol tesislerine saldırıların ardından da Washington İran'a karşı tehdit dilini kullanarak hasmane tutumlarını daha da şiddetlendirmiştir. Buna karşın Tahran askeri tehdit olmak üzere her türlü tehdide karşılık vermeye ve bununla mücadele etmeye hazır olduğunu ilan etmiştir./