Hüzünlü nefes-5
https://parstoday.ir/tr/news/religion-i279208-hüzünlü_nefes_5
İran Radyo Podcast Bazen bazı hikayeler sadece tarihi olaylar değildir. Her şey zor olduğunda bile gerçeğe ve iyiliğe olan umudunu kaybetmeyen insanların hatırlatıcılarıdır. Hikayemiz, yalnız bırakıldıklarında ve çoğu insan yanlarından geçtiğinde bile hala dik duran ve yollarına devam eden insanlarla ilgilidir.
(last modified 2025-09-21T05:41:13+00:00 )
Temmuz 07, 2025 15:46 Europe/Istanbul
  • Hüzünlü nefes-5

İran Radyo Podcast Bazen bazı hikayeler sadece tarihi olaylar değildir. Her şey zor olduğunda bile gerçeğe ve iyiliğe olan umudunu kaybetmeyen insanların hatırlatıcılarıdır. Hikayemiz, yalnız bırakıldıklarında ve çoğu insan yanlarından geçtiğinde bile hala dik duran ve yollarına devam eden insanlarla ilgilidir.

"Hüzünlü Nefes" podcast'inin bu bölümünde, İmam Hüseyin'in en sadık sahabelerinden ikisinin hikayesini duyacaksınız: Hâni ve Meysem. Her ikisi de, Kufe halkının çoğu onları terk ettiğinde bile, son güne kadar Hüseyin'in yoluna sadık kaldılar. Hâni ve Meysem'in yaşam ve ölüm hikayesi, sadakat ve azmin açık bir örneğidir; çoğunluk sessiz kalmayı veya bir kenara çekilmeyi tercih ettiğinde bile.
" Yasin Hecazi'nin "Ah" adlı kitabından alınan ve Şeyh Abbas Kumi'nin "Nefes el-Mahmum" adlı eserinin sade ve modern bir çevirisi olan "Hüzünlü Nefes" adlı podcast'te, tarihin kalbinden gelen, hâlâ dinlemeye değer, cesaret ve sadakat mesajı taşıyan bu iki gerçek hikayeyi sizlere anlatıyoruz.
Fakat tarihi yolculuğumuza çıkmadan önce bu podcastin  "İran Radyo" medya servisi tarafından sunulan bir podcast serisi olduğunu hatırlatıyorum. Daha fazla podcast dinlemek isterseniz, https://iranradio.ir/tr web sitesi ve bu sitenin sosyal medya hesaplarını takip edebilir, görüş bölümünde yorumlarınızı bizimle paylaşabilirsiniz. 
-+-+-+-+ ara +-+-+-+-
Ubeydullah, Hâni'nin idam edilmek üzere pazara götürülmesini emretti. Hâni şehirde büyük bir adamdı ve eğer atına binseydi, binlerce insan ona eşlik ederdi. Ancak idam edilmek üzere götürüldüğünde, tek bir kişi bile yardımına gelmedi. Her zaman yanında olan herkes bu sefer sessiz ve kayıtsız kaldı.
Orada bulunan adamlardan biri olan Muhammed b. Eş'as, Hâni'yi kurtarmaya çalıştı. Ubeydullah'tan, Hâni'yi bağışlamasını istedi, zira Hâni’nin Kufe'de ne kadar nüfuzlu ve etkili olduğunu biliyordu. Ubeydullah başlangıçta onu affedeceğine söz verdi, ancak kısa süre sonra fikrini değiştirdi ve Hâni'nin pazara götürülüp boynunun vurulmasını emretti. Hâni elleri bağlı, koyun pazarına götürüldü. Hâni'den boynunun vurulması için eğilmesini istediler. O reddetti. Ubeydullah'ın adamlarından biri olan "Reşid", Hâni'ye kılıçla saldırdı, ancak darbesi hiçbir işe yaramadı. Hâni, "Dönüş Allah'adır. Ey Allah'ım, Senin rahmetine ve rızana geliyorum." dedi. Bundan sonra, ona tekrar vurdular ve Hâni öldürüldü.
Ubeydullah, Müslim'in cesedinin herkesin görebileceği yere asılmasını ve başının Şam'daki Yezid'e gönderilmesini emretti. Bu, ilk kez Haşimoğulları Hanedanından birinin başına geliyordu. Müslim'in başı ve Hâni'nin başı birlikte Şam'a götürüldü ve şehrin girişinde asıldı.
Bu olaydan sonra, Müslim ve Hâni'nin cesetleri herkesin görmesi için pazarlarda dolaştırıldı. Mezhic kabilesi bunu öğrendiğinde, atlarına binip muhafızlarla çatıştılar. Sonunda, Müslim ve Hâni'nin cesetlerini onlardan aldılar, yıkadılar ve toprağa verdiler.
Ubeydullah, Yezid'e Kufe'deki olayları bildirdikten sonra Yezid ona bir mektup gönderdi. Mektupta ona teşekkür etti ve Hüseyin'in Kufe'ye gelmeyi planladığını duyduğunu söyledi. Yezid, bu zor durumu yönetme sorumluluğunun Ubeydullah'a düştüğünü vurguladı ve ona muhafızları artırmasını ve her şeyi gözetlemesini emretti. Yezid, şüpheli kişilerin bile dikkate alınmasını ve gerekirse tutuklanmasını, ancak tehlike oluşturmadıkları sürece kimseye zarar verilmemesini tavsiye etti. Ayrıca herhangi bir haberin kendisine derhal yazılmasını talep etti. Son mektubunda, Ubeydullah'ın bu durumdan onurlu bir şekilde çıkmazsa, konumunu ve itibarını kaybedeceği tehdidinde bulundu.
İmam Hüseyin -a.s.- henüz yolda iken ve acı haberler birbiri ardına kendisine ulaşırken, Muhammed b. Eş'as, Kufe'deki olayları ve Müslim b. Akil'in sözlerini ona bildirmek için bir mektup göndermeye karar verdi. Yolları en iyi bilenlerden biri ve belagatli bir şair olan İyas b. Osel mektubu aldı ve dört günlük yolculuğun ardından Hüseyin'in kervanına ulaşarak mesajı iletti.
Tam da bu günlerde, İmam Hüseyin -a.s.- Irak'a ulaşmadan önce, yolculuğunun bir diğer uzun süreli sahabesinin kaderi belirlendi. Kervan gelmeden yaklaşık 10 gün önce, Meysem-i Tammar Kufe'de idam edildi. Meysem asıldığında, büyük bir kalabalığı, kendisini dinlemeye çağırdı. Orada durdu ve insanlara Ali b. Ebu Talib'den yıllar önce duyduğu sözleri söyledi; Hüseyin kader diyarına varmadan hemen önce, şimdi yeni bir anlam kazanan sözler.
-+-+-+-+ ara +-+-+-+-
Meysem çok ibadet edenlerdendi ve zühdün belirtileri yüzünde ve vücudunda görülüyordu. Kendisi Ali'nin -a.s.- bir gün ona şöyle dediğini anlatmıştı: "Meysem, bir gün Ubeydullah b. Ziyad seni bana düşmanlık için çağıracak ve senden benden nefret etmeni isteyecek."
Meysem şöyle demişti: “Beni öldürmek isteseler bile senden asla nefret etmeyeceğim.” Ali -a.s.- da onu hemen asacaklarını söylemişti. Meysem da kabul etmiş ve Allah için sabredeceğini söylemişti.
Ali -a.s.- Meysem’e Kıyamet Günü’nde onunla aynı seviyede olacağına dair söz vermişti. Hatta bir gün, sahabeleri arasında Ali -a.s.- Meysem'e şöyle demişti: "Benden sonra seni yakalayıp asacaklar. İkinci gün ağzından ve burnundan kan akacak ve sakalın boyanacak. Üçüncü gün mızraklarla vücudunu delecekler ve öleceksin. Bunu hatırla."
Ali -a.s.- Meysem'e hangi hurma ağacının yanına asılacağını bile göstermişti; Amr b. Hureys'in evinin olduğu yerin olduğu yer. O günden sonra Meysem bazen o hurma ağacının yanına gider ve yanında namaz kılar, "Ne mübarek bir ağaç! Sanki sen benim için büyümüşsün ve ben senin için yaratılmışım gibi." Derdi.
İmam Ali'nin şehadetinden sonra Meysem aynı hurma ağacını ziyaret etmeye devam etti; sanki kaderinin ona bağlı olduğunu biliyordu. Amr b. Hureys'i gördüğünde ona komşusu olacağını söylerdi, ancak Amr Meysem'in ne demek istediğini hiç anlamıyor ve sözlerini ciddiye almıyordu. 
Meysem'in öldürüldüğü yıl, Mekke'ye Kâbe’yi ziyaret için gitmişti ve Peygamber'in eşi Ümmü Seleme ile tanışmıştı. Ümmü Seleme ona, "Sen kimsin?" diye sordu. Meysem, "Ben Meysem'ım" diye cevap verdi. Ümmü Seleme, "Peygamber seni gecenin bir vakti ne kadar da sık anardı" dedi. Meysem, Ümmü Seleme’ye Hüseyin hakkında sordu. Ümmü Seleme, “Şu anda bir bahçede.” dedi. Meysem, “Ona selamlarımı iletmek istediğimi ve Allah’ın huzurunda tekrar buluşmayı umduğumu söyle.” dedi. Ümmü Seleme biraz hoş koku istedi ve Meysem’ın sakalına kokuyu sürerek, “Yakında bu sakal senin kanınla boyanacak.” dedi.
Meysem Kufe'ye girdiğinde, Ubeydullah'ın güçleri onu tutukladı ve valiye götürdü. Orada bulunanlar Ubeydullah'a Meysem'in İmam Ali'nin yanında özel bir yeri olduğunu ve onun yakın sahabelerinden biri olduğunu hatırlattılar. Ubeydullah ona küçümseyerek baktı çünkü Meysem aslen bir Arap değildi ve böyle birinin Ali için bu kadar değerli olması ona garip geliyordu. Ubeydullah, Meysem'e iman ve Allah  hakkında soru sordu ve Meysem kendinden emin bir şekilde Allah’ın her zaman zalimleri gözettiğini ve Ubeydullah'ın da onlardan biri olduğunu söyledi.
Ubeydullah, Meysem'in Arap olmamasına rağmen çok güzel konuşan ve zeki olduğunu fark etti. İmamının, onun gelecekteki kaderi hakkında bir şey söyleyip söylemediğini sordu. Meysem tereddüt etmeden İmam Ali'nin kendisine asılacak 10 kişiden biri olduğunu ve kendi darağacının en kısa ve yere en yakın olanı olacağını söylediğini söyledi. Ubeydullah bu sözleri inkar etmeye çalıştı, ancak Meysem tüm bu kehanetlerin gerçekleşeceğinden emindi, çünkü ona göre bu haberler Ali'ye Peygamber'den ve hatta Cebrail ve Allah’tan ulaşmıştı.
Ubeydullah Meysem'i idam etmeye karar verdiğinde, asılmak üzere hapishaneden çıkarıldı. Yolda, bir adam ona neden kendini bu kadar zora soktuğunu sordu. Meysem gülümsedi ve birçok kez ziyaret ettiği aynı hurma ağacını işaret ederek, "Ben bugün için yaratıldım ve bu ağaç bu amaç için büyüdü." dedi.
Meysem, Amr b. Hureys'in evinin önünde idama hazırlandı. Ancak Amr o zaman Meysem'in geçmişte komşu olmakla neyi kastettiğini anladı. Darağacı kurulduğunda, Amr'ın hizmetçilerinden biri darağacını su ve koku ile hazırladı. O zamanlar, bir kişiyi birkaç gün boyunca açlıktan ve susuzluktan ölmesi için sağlam bir iple bir darağacında bağlamak, adetti. 
Büyük bir kalabalık toplanmıştı ve hatta darağacında bile Meysem, Peygamber'in ailesinin erdemleri hakkında konuşmaya devam etti. Bu da, Ubeydullah'ın bunu duymasına neden oldu. Ubeydullah, Meysem'in ağzının mühürlenmesini emretti, böylece artık konuşamayacaktı. Meysem, İslam'da infaz sırasında ağzı mühürlenen ilk kişi oldu. O günün sonunda ağzından ve burnundan kan aktı ve üçüncü gün, bir mızrakla bıçaklanarak öldü; o anda, yüksek sesle "Allahu Ekber" diye haykırdı.
O gece, Meysem'e büyük saygı duyan 7 hurma satıcısı, cesedini gizlice darağacından indirip gömmeye karar verdiler. Gece, muhafızlar darağacının etrafında birkaç meşale yakarak  nöbet tutarken, bir grup hurma satıcısı darağacını kaldırmayı ve Meysem'in cesedini çıkarmayı başardı. Onu Beni Murad mahallesine götürdüler ve bir derenin yanına toprağa verdiler; ayrıca darağacını da hiçbir iz kalmasın diye bir harabeye attılar. Sabah, memurlar cesedi aramaya gittiklerinde, ondan hiçbir iz yoktu.
-+-+-+-+ ara +-+-+-+-
İmam Hüseyin -a.s.- ve arkadaşları Irak'a doğru yoldaydılar ve Mekke'den çok uzaklaşmamışlardı. Aynı zamanda, hz. Zeynep'in kocası ve İmam Hüseyin'in yakın ahbaplarından olan Abdullah b. Cafer, ona bir mektup yazdı ve iki oğlu Avn ve Muhammed'i İmam'a eşlik etmeleri için gönderdi. Mektupta, Irak'a gitmemesi ve geri dönmesi konusunda endişeli bir şekilde tavsiyede bulunmuştu, çünkü Hüseyin ve ailesinin tehlikede olacağından ve kendisine zarar verilirse insanların umudunu kaybedeceğinden korkuyordu. Abdullah, daha fazla konuşabilmeleri için yakında geleceğine söz verdi.
Abdullah ayrıca Mekke valisi ve Yezid'in destekçisi olan Amr b. Said b. el-As'a giderek İmam Hüseyin'i geri dönmeye ikna etmesini istedi. Amr, İmam Hüseyin için bir mektup yazmayı kabul etti ve hatta Abdullah'a Hüseyin'i rahatlatmak için mektubu kendisinin yazmasını söyledi. Abdullah mektubu yazdı ve kardeşi Yahya b. Said de hükümetin elçisi olduğundan Hüseyin'in tamamen emin olabilmesi için ona eşlik etmesi için ayarlandı.
Abdullah b. Cafer ve Yahya b. Said İmam Hüseyin'e vardıklarında ona mektubu verdiler. Amr b. Said mektupta nazik bir tonda şunları yazmıştı: “Allah'tan sizi her türlü tehlikeden korumasını ve Irak'a gitmekten vazgeçirmesini istiyorum. Bu yolda devam ederseniz hayatınız zarar görebilir. Size tam bir aman ve güvenlik veriyorum ve bu yolculukta hayır ve güven bulacağınıza söz veriyorum. Ayrıca dönüşünüz için her şeyin hazır olduğundan emin olmak için arkadaşlarımı gönderdim.”
Abdullah b. Cafer ve Yahya b. Said geri döndüklerinde, diğerleri onlara İmam Hüseyin'i geri dönmeye ikna edip edemediklerini sordular. "Çok ısrar ettik, ancak İmam Hüseyin kabul etmedi." dediler. Abdullah b. Cafer artık İmam'ı geri getireceğinden tamamen umudunu kesmişti, en azından iki oğlunun, Avn ve Muhammed'in İmam'a eşlik etmesini, bir şey olursa yanında kalmasını ve yardımcıları ve yoldaşları olmasına karar verdi. 
İmam Hüseyin de karşılığında, Amr b. Said'e bir mektup yazarak şöyle cevap verdi: "Allah'a doğru hareket eden ve iyi ameller işleyen, Allah'ın ve Peygamber'in emrine karşı gelmez. Ben de Allah umuduyla ve iyi ameller işlemek için yola çıktım. Sen de selamet ve iyilik teklifi gönderdin, ama en iyi sığınak Allah'ın sığınağıdır. Bu dünyada Allah'tan korkmayan, ahirette emniyette olamaz. Allah'tan bizi daima dindar kılmasını dileriz. Ve eğer bu mektubu, yardım ve iyilik isteyen hayırsever insanlar niyetiyle gönderdiysen, Allah'ın seni iyiliğin için ödüllendireceğini umuyorum."
İmam Hüseyin -a.s.- ısrarlara aldırmadan Irak'a doğru yolculuğuna devam etti. Yolda İmam Hüseyin, Irak'tan gelen Bişr b. Galib adında bir adamla karşılaştı. Ona Irak halkının durumunu sordu. Bişr şöyle dedi: "Irak halkının kalpleri seninle, ancak kılıçları Emevilerin elindedir." İmam Hüseyin sözlerini teyit etti ve şöyle dedi: Bazen doğru söz söylemek böyle bir şeydir; Allah ne isterse o olur.”
Öte yandan, Kufe valisi Ubeydullah b. Ziyad, Hüseyin'in Mekke'den Irak'a gittiğini öğrendi. Buna karşı koymak için, kuvvetlerinin komutanı Hüseyin b. Tamim'e, Kadisiye bölgesine gitmesini ve Kadisiye, Khaffan ve Katkataniye arasındaki tüm yolları askeri nöbetçilerle kapatmasını emretti, böylece kimse kolayca geçemezdi. Ayrıca insanlara Hüseyin'in Irak'a vardığının farkında olmalarını ve kimsenin ona yardım etmemesine dikkat etmelerini söyledi.
Aynı günlerde Medine'nin eski valisi Velid b. Utbe de Ubeydullah b. Ziyad'a bir mektup yazarak uyardı: "Hüseyin, Fatıma'nın oğlu ve Peygamber'in torunudur. Ona zarar vermemeye veya herkes için sonuçları olacak bir şey yapmamaya dikkat et; asla unutulmayacak bir olay ve hiç kimse bunu telafi edemeyecek." Fakat Ubeydullah b. Ziyad bu uyarılara kulak asmadı ve Hüseyin'in Kufe'ye girmesini zorla engellemeye karar verdi.
-+-+-+-+ ara +-+-+-+-
Değerli dostlar, "hüzünlü nefes" podcast'inin bir bölümünün daha sonuna geldik. Ancak bu bölümün sonu İmam Hüseyin'in Kufe yolculuğunun sonu değil; gerçeğin her zamankinden daha açık bir şekilde kendini gösterdiği bir dönemin sadece başlangıcı. İmam Hüseyin'in umudun son noktalarından geçişinin hikayesi, tıpkı Müslim'in hikayesi gibi, her şey bir insana karşı olsa bile, aynı sadakatin binlerce başkası için yolu açtığını bize hatırlatıyor. Bir sonraki bölümde, cesaret ve azmin anlamının yeni bir biçim aldığı Kerbela'ya hep birlikte yaklaşacağız. Her şeyin beklenti, üzüntü ve umuda bağlı olduğu bir diyara doğru bir yolculuktayız.
Sizlerden ayrılmadan önce podcastlerimiz ile ilgili görüşlerinizi [email protected] üzerinden iletebileceğinizi hatırlatıyoruz. Bu podcast  "İran Radyo" medya servisi tarafından sunulmuştur.  Daha fazla podcast dinlemek isterseniz, https://iranradio.ir/tr web sitesi ve bu sitenin sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz. Ve eğer bu hikayeler sizin için önemli ve etkiliyse, onları arkadaşlarınız ve sevdiklerinizle paylaşın. 
Unutmayın: Bugünün hikayesi dünün yolunun devamıdır; ve bugün atılan her küçük adım, yarının kaderini şekillendirebilir. 
Sizlerden ayrılırken hepinizi yüce Allah’a emanet ediyoruz. /