İslam’a göre mazlumu desteklemek, insanların kardeşliği
İslam dininin özelliklerinden biri, Evrensel olmasıdır, hiçbir coğrafi sınırda kısıtlanmaz ve her zaman bu şekilde yayılmaya devam edecektir.
Benim adım Abbas’tır. Ali Abdulhalik hac Musa'nın oğlu. Her sabah aç uyanıyor ve okula gidiyorum. Yiyecek bir şeyimiz yoktur. Babam şehit olduysa benim suçum nedir? Her gün okulda sınıftayken füzeler okulun yanına düşüyor ve çocuklar kaçmaya başlıyor. Koşarken havan topları yanı başımıza düşüyor Ve bazıları yaralanıyor. Tüm bunlara rağmen ekmek yemekten mahrum kalıyoruz. Gece gündüz bir buçuk ekmek. Siz bir ekmekle doyar mısınız? Ve fakat... bizi unutmayan bir Allah'ımız var.
Bu Suriyeli bir çocuğun mazlumiyet sesidir. Yıllardır kuşatma altında bulunan ve düşman saldırısı altında büyüyen nahif çocukların sesidir. Amansız füze ve bombaların saldırısı altında sesleri boğazlarında boğulan ve fakat hala umut besleyen kadın ve çocukların sesidir. Kurtulma umudu ile bekleyenlerin sesidir. Tatlı bir özgürlüğe ulaşmayı bekleyenlerin sesidir. Tanıdık bir kokuyu koklama ve korkusuz yaşama beklentisi içindekilerinin sesidir.
Bu toprakların insanlarının her biri yüreğinde büyük bir acı taşıyor. Çocuk, eş, anne ve babanın şahadet acısını. Kimse bu acıları nasıl kayıtlara geçireceğini bilmiyor; bu masumiyetin mersiyesini nasıl yazmalı bilmiyor. Hançerler ve başların kesilmesindeki korkuyu, her an insanları öldürmeye ve kana bulandırmaya amade olan çirkin yüzlerden duyulan korkuyu.
Ummu Zeyneb şöyle diyor: güzel yüzleri görmeyi özledik. Bunun anlamını bilen var mı?!
İslam dininin özelliği evrensel olmasıdır, hiçbir coğrafi sınırda kısıtlanmaz ve her zaman bu şekilde yayılmaya devam edecektir. Bu yüzden İslam dinine inananlar, diğer İlahi dinler ve mezheplere inananlar ve yeryüzünde yaşayan insanlarla teamülde olmayı, Kur'an-ı Kerim'de geçen temel bir ilke olarak biliyoruz, zira Kuranı Kerim İslam dininin anayasasıdır.
Aslında insanseverlik ve zulüm karşıtı olmak, fıtri bir özelliktir; akıl da dünyada zülme maruz kalan insanlara destek vermenin temellerini oluşturuyor. Akıl, adaletin iyi olması ve zülmün kınanmasını emrediyor. Hiçbir akıllı zülmün iyi olduğu ve adaletin kötü olduğunu düşünemez; ister bu zulüm kendisine olsun ister başkalarına. Akıl insanı mazlum'u desteklemeye ve zalime karşı direnmeye yönlendiriyor ve akıllı insan bu yolda girişimde bulunmadığı sürece huzur bulamaz.
Bu yüzden insan severlik ve İslamiyet kardeşlik duyguları Müslüman ülkelerin el ele vererek birbirine yardım etmesini gerektiriyor. Müslümanların birlik olması savaş veya barış dönemleri ile kısıtlı değildir, her zaman ve her mekanı kapsıyor; ister savaş olsun ya da olmasın; hükümetler istesin veya istemesin.
İmam Cafer Sadık-as- şöyle buyuruyor: Müslümanlar muhtaçlara yardım etmeye ve birbirlerine karşı şefkatli olmak, birbirlerine mali yardımda bulunmak, zor zamanında birbirine destek olmakla yükümlüdürler.
Vahiy öğretileri bir yandan mazlumları, zalimlere karşı direnmeye ve mücadeleye mecbur kılarken, diğer yandan müminleri dini kardeşleri ve zulme uğrayanlara yardım etmek, onların yardım çağrılarına kulak asıp yardımlarına koşmakla mükellef kılıyor. Zira zulüm ve zalimlere karşı direnmek, zulmün toplumun katmanlarına nüfuz etmesini engelliyor, bu yüzden mazluma yardım etme gücüne sahip olan herkes, akıl, fıtrat ve şeriat hükmü gereğince bu yolda adım atması vacip ve zaruridir.
İran İslam Cumhuriyeti, İslam inkılabı ardındaki yıllarda uluslararası ilişkilerinde her zaman mazlumları savunmuşken zalimlere karşı direnmiştir. İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinde " Dünya Müslümanları ve mustazafları destekleme" ilkesi yer almıştır. İran’ın Anayasası'nın 3. Maddesinin 16. bendinde, İran dış siyasetinin " İslâmi ölçüler ve bütün Müslümanlarla kardeşlik taahhütlerine bağlılık ve dünyanın bütün mustaz’aflarını himaye temelleri üzerine tanzim edilmesi" gerektiği yazılırken, 154. madde de şöyle yazıyor: İİC Beşeri toplumların tümünde insan saadetini, kendi gayesi bilir ve bağımsızlık, hürriyet, hak ve adalet yönetimini dünya insanlarının tümünün hakkı olarak tanır. Bununla beraber, diğer milletlerin içişlerine her tür müdahaleden tam olarak çekinmekle beraber, mazlumların zalimlere karşı haklı mücadelelerini dünyanın neresinde olursa olsun himaye eder.
Dr. Seyit Celaleddin-i Medeni, " İran İslam Cumhuriyeti'nin siyasi kurumları ve temel hukuku" adlı kitabında anayasanın 154. maddesini şu şekilde açıklıyor:
Milletler kendi haklarının gerçekleşmesinde kararlı olmadıkları müddetçe durumlarının değişmesi imkânsızdır, ne zaman bir millet gelişirse ve çiğnenmiş haklarını geri almak isterse o zaman değişime sebep olabilirler, böylece İslam Cumhuriyeti'nin, bizzat kendisi gelişme sebebi olan böyle bir hareketi desteklemesi, içişlerine karışmak sayılmaz; eğer bir millet yardım talep ediyorsa o millet kendi hakkını kullanmıştır, yabancı yardımı değil.
Kuranı Kerim'in birçok ayeti ve birçok rivayette mustazaflara yardım etmek ve desteklemek Müslümanların ve tabii ki İslami hükümetin şer'i görevi olarak açıklanıyor. Nitekim Nisa suresinin 75. Ayetinde şöyle okuyoruz "Ve size ne oluyor ki Allah’ın yolunda ve "Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan bu kasabadan bizi çıkar ve katından bir velî ve katından bize bir yardımcı kıl (gönder)." diyen zayıf ve aciz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?"
İslam inkılabı rehberi Ayetullah Hamenei İslam ülkelerinin büyükelçileri ve islam Cumhuriyeti yetkililerinden bir grupla görüşmesinde, " Eğer biz Tevhide inanıyorsak, zorbalığa boyun eğmeyiz, zulme boyun eğmeyiz, zalime karşı durmalıyız, bu Tevhid'in doğasıdır. İslam Cumhuriyetinin nerede bir mazlum varsa orada hazırız demesi bu yüzdendir... biz dünyanın hiçbir yerinde yayılmacı bakışa ve genişleme niyetinde değiliz; Buna da ihtiyacımız yoktur, Allah'a hamd olsun İran halkı büyük, kalkınmış ve kapasiteli bir ülkeye sahiptir. Asya'nın batısında Suriye bölgesindeki bu varlık zulme karşı direnişin daha önce var olması ve halen de var olması içindir; Bu yüzden biz oradayız." şeklinde konuştu.
Kur'an-ı Kerim kültüründe Hacc Suresi'nin 2. Ayetinde de belirtildiği gibi "... Ve eğer, Allah’ın insanları birbiriyle defetmesi olmasaydı, (rahiplerin) mabetleri, (hristiyanların) kiliseleri, (yahudilerin) havraları ve içinde Allah’ın isminin çok zikredildiği (müslümanların) mescidleri mutlaka harap olup yıkılırdı. O’na (Allah’a) yardım edene, Allah mutlaka yardım eder. Muhakkak ki Allah, elbette Kaviyy’dir (kuvvetli, güçlü) Azîz’dir (yüce)."
Bu yüzden mazlumlar Yüce Allah'ın müminleri savunduğuna iman ediyor ve eğer Mümin insan zulme maruz kalırsa Yüce Allah onu savunur. Eğer biri Mümine karşı savaşa kalkışırsa aslında Allah ile savaşmaya kalkışmış ve Allah ile savaşmanın sonucu yenilmekten başka bir şey değildir. Zira Yüce Allah güçlü ve azizdir, nitekim Kendisi de Hacc Suresi'nin 38 ayetinde şöyle buyuruyor "Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez."
Birçok rivayet de mazlumların desteklenmesi önemini açıklıyor. Yüce İslam Peygamberi şöyle buyuruyor: mazlumun hakkını zalimden alan ( ister Mazlum Müslüman olsun ya da olmasın) cennette benimle olacaktır.
Muhakkak ki birçok insan ahiret dünyasında mekanı cennettir, fakat tüm cennet ehli olanlar Resulullah'ın –saa- yanında olma saadetine sahip değillerdir. Mazluma yardım etmek, onun hakkını zalimden almak, insanın cennette Resulullah’ın yanında olacağı kadar önemlidir.
Emirül müminin Ali as- Şakşakiye hutbesinin sonunda şöyle buyuruyor: Ama şunu da bilin ki andolsun tohumu yarana, insanı yaratana, bu topluluk, biat için toplanmasaydı, Allah’ın, zâlimin doyup zulmetmemesi, mazlûmun aç kalmaması hakkında bilginlerden aldığı ahd-ü peyman olmasaydı hilâfet devesinin yularını sırtına atardım; ümmetin sonuncusunu, ilkinin kâsesiyle suvarır giderdim. Siz de anlamışsınızdır ki şu dünyânızın değeri, bir dişi keçinin aksırığından da değersizdir bence.”
Bu yüzden de günümüzde, Suriye, Yemen, Irak, Filistin, Gazze, Lübnan vb. bölgelerde yaşanan tüm adaletsizlikler ve vahşete rağmen hayat devam ediyor. Ellerine silah alan erkekler, bebeklerini kucaklarına basan ve eşleri ile vedalaşan kadınlar, çocuksu oyunlarında Kurşun kovanları ile evcilik oynayan çocuklar direnişten eşsiz bir tablo çiziyorlar. İmanın var olduğu, Umudun yaşandığı her yerde hayat devam edecektir. Fakat bunca şiddet, adaletsizlik, vahşet ve akan kana karşı sessiz kalarak yanından umursamazca geçenler, gerçekten insan gibi mi yaşıyorlar?
İmam Seccad-as- Sahifeyi Seccadiye kitabının 38. duasında sabır ve direnişle mazlumlardan özür dileyerek şöyle buyuruyor:
Allah'ım! Senin huzurunda üç şeyden özür diliyorum:
Benim yanımda zulme maruz kalan ve ona yardım etmediğim mazlumdan,
Bana hizmet eden fakat ona teşekkür etmediğimden,
Ve bana karşı bir hata işleyip özür dileyen fakat özrünü kabul etmediğimden./.