BM Güvenlik Konseyi'nin Filistin konusundaki unutulmuş sorumluluğu
(last modified Sun, 30 Oct 2022 16:48:01 GMT )
Ekim 30, 2022 18:48 Europe/Istanbul
  • BM Güvenlik Konseyi'nin Filistin konusundaki unutulmuş sorumluluğu

BM Güvenlik Konseyi  Cumartesi sabah ve akşamki iki oturumda Filistin'deki yeni gelişmeleri ele aldı. 

Bu oturumlar belli bir sonuca bağlanmasa da ancak ülkelerin tutumlarını ve yaklaşımlarını açıklamak için bir fırsat yarattı. Bu bağlamda Siyonist Rejim'in uluslararası kuralları ve kararları ayakları altına aldığı vurgulandı. 

İran'ın Birleşmiş Milletler elçisi ve daimi temsilcisi, raporlara göre 2022'nin Filistinliler için 2006'dan bu yana en kanlı yıl olduğuna işaret ederek, Güvenlik Konseyi'nin Filistin halkını desteklemesi gerektiğini vurguladı ve insan hakları ihlallerinin, Filistinlilerin yok edilmesi doğrultusunda sürdüğünü  Filistinliler için insan hakları ihlallerinin hep yoğunlaştığını belirtti. Siyonist rejimin Filistin halkına karşı 74 yıldır devam eden suçlarından biri olan onları zorla evlerinden çıkarmak, tüm uluslararası hukuk ve normları ihlal eden suçlardan biridir ve sonuçta Filistin halkının desteğini gerektirmektedir.  Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri'nin açıklamasına göre, bu yılın başından bu yana Siyonist rejim, yalnızca Batı Şeria'da 26'sı çocuk ve 5'i kadın olmak üzere 118 Filistinliyi şehit etti.

Arap Birliği temsilcisi Mecid  Abdulfettah Abdulaziz de  ırkçı İsrail'in 2334 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı'na aykırı yerleşim politikasını uygulamaya devam ettiğini ve savunmasızların öldürülmesini ve bastırılmasını durdurmadığını vurgulayarak BM'nin temel raporlarını sırf dinlemenin hiçbir faydası olmayacağını BM Güvenlik Konseyi'nin İsrail'i bu konseyin kararlarına saygı duymaya zorlamak için herhangi bir yaptırım uygulamadığını bunun uluslararası meşruiyet kurallarına da uygun olmadığını vurguladı. Ayrıca Siyonist rejimin ikiyüzlülüğüne de dikkat çekerek şunları da sözlerine ekledi: "İsrail'in kendisi Güvenlik Konseyi'nin 1947 tarihli 181 sayılı Kararına aykırı bir eylemde bulunarak tüm Filistin topraklarını ele geçirmişken oportünizm peşinde koşması ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini kınaması mantıklı değil.  İsrail, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için doğrudan müzakere masasına gelmeyi reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda Kutsal Kudüs üzerindeki kontrolünü empoze etmeye çalışıyor ve bu şehirde ve diğer işgal altındaki Filistinliler topraklarında  cinayetler ve suçlar işliyor." 

 

Filistin, BM Güvenlik Konseyi'nin ve bu örgütün Genel Kurulu'nun Filistinlilerin asgari haklarını korumak için onayladığı onlarca kararının veya işgalcileri cezalandırmak için kullanılan diğer uluslararası ilke ve yasaların hiç hayata geçmediğini belirtiyor.  Bu kararlar doğrudan ve dolaylı olarak Siyonist rejimin Filistin'deki Batı Şeria ve Gazze Şeridi ve Suriye'deki işgal altındaki Golan toprakları da dahil olmak üzere 1967'de işgal edilen topraklardan koşulsuz olarak geri çekilmesini gerektiriyor. Bunun aksi halinde Birleşmiş Milletler Şartı'nda belirtilen meşru müdafaa hakkının Filistinliler için geçerli olacağı da vurgulanmıştır. Bunlar hayata geçseydi Filistin krizi bu kadar uzun sürmezdi, Siyonistler de bu kadar suistimal etme imkanı bulamazlardı. 

Aslında Filistin krizinin uzamasına ve yerleşim yeri inşası adı altında Siyonistlerin sürdürdüğü işgalinin devam etmesine neden olan bu ayrımcı tutumlardır ve bu açıdan bakıldığında, Filistinlilere yönelik baskıların sorumluluğunun büyük bir kısmı da bu ayrımcı tutumlara aittir.  İşgal altındaki Filistin topraklarındaki Siyonistlerin işgalleri ve suçları, yaratılan bu ayrımcılıklar sayesinde daha da büyümüştür. Bu ayrımcı tavırların başında Batılı hükümetleri ve özellikle ABD'yi sayabiliriz. Ancak aynı zamanda Birleşmiş Milletler'in sorumsuzluğu da göz ardı edilemez. Birleşmiş Milletler'in kayıtlarında, bu örgütün performansını belirlenen amaç ve sorumluluklara yaklaştırmaya çalışan Kofi Annan gibi şahsiyetler vardı, ancak ne yazık ki, son yıllarda buna liderlik etme sorumluluğunu üstlenen insanla bu amaçlardan uzaklaştı ve Batılı güçlerin ve tepedeki Amerika'nın politikalarına yöneldi ve bu da Siyonist rejimin oportünizmine zemin hazırladı. 

Bu nedenle, Birleşmiş Milletler tanımı çerçevesindeki sorumluluklarını ve hedeflerini yerine getirmek, ne yazık ki bugüne kadar  gerçekleşmemiştir.