Şüpheli Gazze Uçuşu Zorunlu Göçün Yeni Aşaması mı?
Parstoday – Gazze’de yaşayan 150’den fazla Filistinli, şüpheli bir uçuşla Güney Afrika’ya götürüldü. Güney Afrika yetkilileri bu konuda bilgi sahibi olmadıklarını belirtti ve olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
Parstoday’in haberine göre, Gazze’deki şüpheli tahliyelere dair raporların arttığı bir dönemde, yaklaşık 150 Filistinli charter tipi bir uçakla Johannesburg’a ulaştı. Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, istihbarat servislerinin bu gizemli uçuşu araştırdığını açıkladı.
Yerel yetkililer, grubun Oliver Tambo Uluslararası Havalimanı’na indiğini ancak pasaportlarında standart çıkış mühürleri bulunmadığı için 10 saatten fazla uçakta bekletildiklerini bildirdi. Sonunda, yerel bir yardım kuruluşunun müdahalesi ve Güney Afrika hükümetinin insani yaklaşımı sayesinde ülkeye girişlerine izin verildi.
Güney Afrika’daki Filistin Büyükelçiliği, bu uçuşun kayıtlı olmayan ve yanıltıcı bir kuruluş tarafından organize edildiğini duyurdu.
Gazze’den Güney Afrika’ya yapılan bu gizemli uçuş, resmi çıkış belgeleri ve pasaport mühürleri olmadan gerçekleştiği için basit bir olay olarak görülmüyor. Bu durum, İsrail’in uzun yıllardır sürdürdüğü zorunlu göç politikasının bir parçası olarak değerlendiriliyor ve şu anda müttefiklerinin desteğiyle hayata geçirildiği iddia ediliyor.
İsrail rejimi, Gazze’deki Filistinlileri zorla göç ettirme çabasında çeşitli motivasyonlara sahip. Bunların en önemlilerinden biri, Gazze ve Batı Şeria’daki Filistin nüfusunu azaltmak. Bu yaklaşım, Tel Aviv lehine demografik dengeleri değiştirmeyi amaçlayan daha geniş bir planın parçası olarak görülüyor. Planın temel hedefi, işgal altındaki bölgelerdeki Filistinlilerin nüfus ağırlığını azaltmak.
Bu çerçevede, zorunlu nüfus aktarımı, İsrail’in işgal altındaki topraklarda yerleşim projelerini hayata geçirmesini ve varlığını genişletmesini kolaylaştıran bir araç işlevi görüyor. Filistinlilerin nüfusunun azaltılması, yerel ve uluslararası toplumun sert tepkilerine neden olan projelerin uygulanması için alan açıyor ve toprak ile kaynaklardan daha fazla yararlanma imkânı sağlıyor. Bu süreç, uluslararası hukuk ilkeleriyle açıkça çelişiyor ve birçok küresel belgede ciddi bir insan hakları ihlali olarak tanımlanıyor. Ancak Tel Aviv yönetimi bu uygulamayı gündeminde tutmaya devam ediyor.
Öte yandan, bu politika İsrail’e uluslararası alanda Gazze’deki insani krizi “göç sorunu” olarak sunma fırsatı veriyor ve kuşatma ile işgaldeki sorumluluğunu gizlemesine olanak tanıyor. Filistinlilerin başka ülkelere zorla göç ettirilmesi, İsrail’in Filistin meselesine yönelik “sessiz çözüm” stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor. Bu çözüm, gürültü koparmadan ama derin etkilerle bölgenin demografik haritasını değiştirmeye hizmet ediyor.
Bu politika aslında uzun bir geçmişe sahip. 1948’deki “Nekbe Günü”nden bu yana, yani en az 700 bin Filistinlinin zorla evlerinden çıkarılıp komşu ülkelere sığınmak zorunda bırakıldığı dönemden itibaren, sonraki savaşlarla birlikte yeni göç dalgaları yaşandı. İsrail, çeşitli araçlarla Filistinlileri topraklarından uzaklaştırma çabalarını sürekli sürdürdü.
Bu yaklaşım, İsrail tarafından farklı plan ve programlar şeklinde sürekli gündeme getirildi. Son aylarda ise Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump tarafından resmen desteklendi. Ancak Tel Aviv açısından esas sorun, Filistinlilerin direnişi, topraklarına sahip çıkma kararlılığı ve diğer ülkelerin zorunlu göç planına destek vermemesi oldu.
Zorunlu göç politikası açıkça dile getirildiğinden beri, birçok ülke bu yaklaşımı yalnızca reddetmekle kalmadı, aynı zamanda açıkça kınadı. Bu nedenle, İsrail yetkililerinin şimdi bu politikayı dolaylı yollarla ve aracı kurumlar üzerinden uygulamaya çalıştığı görülüyor. Gazze’den Güney Afrika’ya yapılan son uçuş, bu eski politikanın günümüzde daha karmaşık ve örtülü yöntemlerle sürdürüldüğünün yeni bir örneği olarak değerlendiriliyor.
Bu koşullar altında, Johannesburg’a yapılan belirsiz uçuş, yıllardır hem açık hem de gizli biçimde sürdürülen bir sürecin sembolü olarak öne çıkıyor. Bu olay, zorunlu yer değiştirme politikalarının küresel muhalefete rağmen durdurulmadığını, aksine daha karmaşık yöntemlerle devam ettiğini ortaya koyuyor. Günümüzde gizemli ve şeffaflıktan uzak tahliyeler şeklinde görülen bu uygulamalar, uluslararası baskıları aşmak ve eski planları yeni kılıflarla hayata geçirmek için yapılan girişimler olarak değerlendiriliyor.
Tüm bu çabalara ve yaratılan maliyetlere rağmen, Filistin halkının topraklarında kalma konusundaki kararlılığı sarsılmadı. Bugün her zamankinden daha fazla, bu tür uygulamalar, Gazze’nin demografik yapısını değiştirmeye yönelik kasıtlı girişimlere karşı küresel denetimin ve kamuoyunun duyarlılığının ne kadar hayati olduğunu hatırlatıyor. Bu tür girişimlere karşı durulmadığı takdirde, Filistin’in ve bölgenin geleceği açısından telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir./