İmam Ali (as)'ın kelamında yaratılış baharı-3
Yüce Allah’ın varlık aleminde ve yeryüzünde en önemli işaret ve ayetlerinden biri, gece ve gündüz arasındaki farklılıktır. Bu durum, doğal etkenlerden iki etkenin bir araya gelmesinden ve azalıp çoğalması veya kısalıp uzamasından dolayı gece gündüzü farklı hale getirmesinin sonucudur.
Bu iki etkenden biri, yerin kendi ekseni etrafından her yirmi dört saatte bir dönmesi ve diğeri de bir yıl boyunca güneşin etrafında dönerek altı ay kuzey ve altı ay güneye doğru yol alması ve sonuçta mevsimlerin oluşmasından ibarettir.
Yaratılış fenomenlerine baktığımızda güneşin doğuşu ve batışı ve böylece gece ve gündüzün ortaya çıkışı bize çok acayip ve muhteşem bir hadise gibi gelebilir. Eğer gündüz ve aydınlığı olmasaydı, dünya nasıl olurdu? Bunun en önemli sonucu, insanların yaşaması ve kendi işleri ile ilgilenmesi ve rızkının peşinden gitmesi imkansız hale gelmesi olacaktı. Zira dünya karanlık olacaktı ve insanlar yaşamından asla zevk alamayacaktı ve nur ve aydınlığın getirdiği neşe ve mutluluktan mahrum olacaktı.
Dağlarda sabahın doğuşu, ovaların ve ormanların güzelliği, yağan yağmuru ve yeri kaplayan beyaz karın güzelliğini seyretmek, hepsi güneş ışınları sayesinde mümkün olan şeylerdir ve hepsi de insanların güneşin doğuşuna muhtaç olduğunu göstermektedir.
Peki güneşin batışındaki sırlar nelerdir?
Eğer güneş batmasaydı insanların huzuru kaçardı. Oysa insanlar her şeyden ziyade yorucu bir günün sonunda dinlenmeye ve elde ettiği yiyeceğini yemeye ve bu yiyecekleri aile fertleri ile paylaşmaya ihtiyacı vardır. Bundan başka eğer güneş batıp gece gelmesiydi ve eğer insanlar gece karanlığından yararlanıp istirahat etmeseydi, hırsı yüzünden sürekli çalışacaktı ve bu yüzden de vücudu zayıflayacaktı.
Birçok insan gece vakti gelmeseydi, hırsı yüzünden yerinde duramayacak ve mal ve servet biriktirme hırsı ile çalışmaya devam edecekti.
Günümüzde aile fertleri genellikle akşam olunca bir araya gelir ve o gün yaşadıkları olayları ve gelişmeleri birbiriyle paylaşır ve ardından yatağına çekilerek dinlenir ve rahat bir uyku çeker.
Yine eğer güneş batmasaydı yeryüzü güneşin daimi ışınları yüzünden sıcaklığı sürekli ve durmaksızın artar ve bitkiler ve hayvanlar ve hatta insanlar yavaş yavaş aşırı sıcak yüzünden yok olurdu.
Allah teala buna mani olmak için güneşin belli saatlerde batması ve belli bir süre için doğması yönünde tedbir etmiştir. Güneş adeta bir ışık kaynağı gibi evi aydınlatır ve insanlara işleri ile ilgilenmelerine fırsat sağlar ve bir süreliğine batarak insanların işten el çekmelerini ve belli bir süre dinlenmelerine imkan tanır.
Bu süreçte ilginç olan nokta şu ki güneşin doğuşu ve batışı gayet düzenli ve hesaplı bir şekilde gerçekleşir, öyle ki nur ve karanlık adeta birbirinin zıt nesneleri gibi davranır. Bu iki nesne dünyanın kıvamını ve maslahatını birlikte temin edecek biçimde itaatkardır ve yeryüzünde yaşayan insanların yaşamını ve hareketlerini belirler.
İmam Ali -s- Nehcül Belağa’nın 91. hutbesinde insanların dikkatini güneşin nasıl hareket ettiğine ve gece gündüzün doğuşuna çekerek şöyle buyurur:
... ve güneşi gündüzünün aydınlatma işareti ve ayı da, arada bir kaybolan ve yeniden ortaya çıkan gecelerin ayeti ve işareti belirledi ve her birini yörüngelerinde hareket ettirerek gece ve gündüzün ayırt edilmesini sağladı ve yıllar ve günler onların hareketine göre hesaplanmaya başladı.
İslam dininde doğa alemine bağımsız bir maluk olarak değil de, ilahi gücün bir cilvesi ve tecellisi şeklinde bakılır, öyle ki tüm mahluklar ilahi isimlerin birer simgesidir ve bu yüzden saygıyı hakederler.
İmam Ali -s- bu konuda şöyle buyurur:
Dünya ve ahiret, yüce Allah’a itaat eder ve her ikisi O’nun elindedir. Gökler ve yer anahtarlarını O’na teslim etmiştir ve ağaçlar yemyeşil halde sabah akşam Allah teala huzurunda secde eder ve ağaçların dallarından kırmızı renkte nur alevlenir ve Onun fermanı üzerine yetişen meyvelerini insanlara sunar.
İmam Ali -s- varlık aleminin yaratılış merhalelerinde yağmur suyu beraberinde yeryüzüne hayat armağan ettiğini ve ardından çeşmeler fışkırmaya başladığını, öyle ki yer de hayat vermeye başladığını buyurur. Bundan sonra yerden yeşillikler ve ağaçlar çıkmaya ve meyveler vermeye başladı ve rengarenk çiçekler ve bitkiler ortaya çıktı.
İmam Ali -s- şöyle devam ediyor:
Bulutları art arda gönderdi ve onlar yeri sardı ve rüzgarlar bulutların yağmur sütünü sağarak şiddetle yere dökmeye başladı. Bulutlar da aşağı inerek süründüler ve içinde ne varsa boşalttılar ve o sırada bitkisiz ve kurak yerden bitkiler yeşermeye başladı ve dağların eteği yemyeşil oldu.
Şimdi insanoğlu yüce Allah’ın en seçkin ve alemi fethederek musallat olabilecek en güçlü mahluku olarak doğaya karşı ilahi hibe ve nimet gibi davranması ve bu önemli nimeti korumaya ve imarlı hale getirmeye ve her daim sevip saymaya ve en önemlisi bu simgelerden alemleri yaratan Allah’ı idrak etmeye çalışması gerekir.
İmam Ali -s- hükümette onca uğraşına rağmen bu önemli görevle bizzat ilgilenirdi. O hazret Medine’de, Küfe’de fırsat buldukça ağaç eker ve kuyu kazmaya özen gösterirdi.
İmam Ali -s- valisi Malik Eşter’e ünlü tavsiyelerinde şöyle buyurmuştur: yeri imarlı hale getirmeye vergi almaktan daha fazla özen göstermelisin. Zira vergi ancak imarlı yerlerden alınabilir. Kim yeri imarlı hale getirmeden vergi talebinde bulunursa, ülkeyi heba ve insanları helak etmiş olur.
Bu günlerde doğada güzel çiçekler, yeşil yapraklar, bağ bahçelerin ve ormanların yeşermiş olması insanda ayrı bir mutluluk hissi yaratır. Bu manzara insanın depresyondan ve gam ve kederden uzaklaşmasına vesile olur ve insan ruhunu yeniden diriltmiş gibi olur.
Yeşeren bitkileri ve ağaçları seyretmek ve bu manzaralardan zevk almak, İslam dininin tavsiye ettiği durumlardan biridir, zira bitkiler ve ağaçlar insan yaşamında önemli yeri bulunan nesnelerdir. Havayı temizlemek, ortam sıcaklığını dengelemek, toprak ve su kaynaklarını korumak, insanların ve diğer bazı canlıların ihtiyaç duydukları gıda maddelerinin önemli bir bölümünü karşılamak, bitkilerin ve ağaçların onca faydalarından sadece küçük bir bölümüdür. Bundan başka bitkiler ve ağaçlar meraları ve ormanları ve parkları oluşturarak insan psikolojisini de olumlu yönde etkiler.
Başta İmam Ali -s- olmak üzere masum imamlar -s- bu Allah vergisi nimetlerin bol faydaları hakkında güzel beyanatta bulunmuştur. Bu büyük insanlardan İmam Ali -s- aynı zamanda bizlere bu değerli nimetleri korumayı tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: Nergis çiçeğini yılda en az bir kez koklayın, zira insan kalbinde ancak bu çiçeğin giderdiği bir hal söz konusudur.
İmam Ali -s- bir başka yerde de şöyle buyurur: Allah Resulü -s- iki eli ile bana Muhammedi çiçek hediye etti. Çiçeği koklayınca hazret şöyle buyurdu: Bu çiçek en güzel cennet çiçeğidir.
Her sabah uyandığımızda, doğan güneşi görünce neşelenir ve kendimizi güneş ışınlarına ve sıcaklığına maruz bırakırız. Gerçi bazen bu büyük ilahi nimetin önemini unutabiliriz, ama yine de güneşin aydınlık bereketi ve insan yaşamına verdiği ısının hayatın olmazsa olmazı olduğunu bilmeyen yoktur. Nitekim ay ışığı da karanlık gecelerde saçtığı narin nuru ile insan yaşamında önemli bir yeri bulunur ve çölde ve başka yerlerde yolumuzu bulmamıza yardımcı olur ve ilahi büyük bir nimet olduğunu ortaya koyar.
Güneş muazzam bir nur ve aydınlık kaynağıdır ve nuru devası gücü ile saçar, ancak ay sadece hoş bir aydınlığa vesile olur ve aslında güneşten aldığı ışığı yansıtır. Yüce Allah bu bağlamda şu benzetme ile anlatılır: O, güneşi aydınlık kaynağı yapan ve ayı da aydınlatandır.
Evet, güneş ve ay diğer semavi cisimler gibi uzayda hareket halindedir ve gök yüzünde sabit ve hareketsiz hiç bir yıldız yoktur.
Bilindiği üzere güneşin iki hareketi vardır. Bir hareketi bizim de yerden hissettiğimiz nisbi hareketi ve doğudan batıya doğru dönmesidir ki gece ve gündüzü yaratır. İkinci hareketi ise güneşin zati hareketidir ve güneş sisteminde yer alan diğer gezegenlerle birlikte döner.
İmam Ali -s- Nehcül Belağa’nın ilk hutbesinde şöyle buyurur: ... ardından gökyüzünü yıldızlarla ve gezegenlerle bezedi ve içine parlayan güneşi ve aydınlatan ayı yerleştirdi.
İmam Ali -s- güneş, ay ve yıldızların yaratılışı ve varlık felsefesine işaret ederek bu gök cisimlerinin faydalarını ve bereketlerini şöyle ifade ediyor:
... ve güneşi gündüzleri aydınlatmak ve ayı da az ışığı ile gecelerin karanlığı için yarattı ve bu iki nesneyi yörüngelerinde hareket ettirdi ve her ikisinin hareketini titiz bir şekilde belirledi ki belirlenen yörüngede hareket etsinler.
İmam Ali -s- ardından gökte yer alan başka yıldızları da şöyle anlatıyor: Allah teala göklerde felekleri yarattı ve süs için gerekli olan gizli ve nuru az olan yıldızlardan ve nuru fazla olan yıldızlardan yerleştirdi.
İmam Ali -s- gökte iki çeşit yıldızlara işaret ederek özelliklerini anlatıyor.
İlkin küçük yıldızlar vardır. İmam -s- bu tür yıldızlardan gizli ince tabiri ile söz ediyor. ikincisi çok parlak yıldızlardır ki İmam onlardan da güçlü ışıklar şeklinde söz ediyor.
Kuşkusuz yıldızları iri veya ufak olarak sınıflandırmak sadece bizim açımızdan söz konusudur, yoksa şu küçük yıldız olarak tabir edilen yıldızlar bile bazen büyüklük bakımından, orta büyüklükte bir yıldız sayılan bizim güneşimizden kat kat büyüktür. Fakat bu yıldızlar bizden çok uzak mesafelerde bulundukları için küçük gibi gözükür. Yine bazı yıldızlar vardır bize yakın oldukları için çok büyük gibi gözükür, ama gerçekte küçük bir gezegenden ibarettir. Her halükarda bu yıldızlar geceler gökyüzünü oldukça güzel hale getirdiği gibi yaratılışın azametini yansıtır.