Fransa'nın Dünya Müslümanlarının Protestolarına Çifte Standartlı Tepkisi
Fransa'da Allah Resulü Hz. Muhammed saa'e yönelik hakaret içerikli karikatürlerin yayımlanması ve ardından da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un bu girişimleri ifade özgürlüğü adı altında ısrarlı savunması ve devamına vurgu yapması ile islamofobik çalışmaların şiddetlenmesi ile dünya Müslümanlarının da öfkelenmesi sonucu İslami ülkelerde Fransız malların yaptırımlara tabi tutulması süreci başladı.
Bu durum ise Fransa hükümetinin kaygılanmasına ve telaşlanmasına sonuçta da alelacele tepki göstermesine yol açtı. Fransız makamlar bir yandan Fransa ile İslam dünyası arasında bir sürtüşmeyi reddedip bir diğer yandan da Macron aleyhinde sert tepkide bulunan Türkiye gibi İslami ülkelere tehdit savurmaya başlamıştır.
Bu doğrultuda Fransa'nın İsveç'teki büyükelçisi Etienne De Gonneville Macron'un açıklamalarından dolayı ülkesi ve İslam alemi arasında her türlü karşı karşıya gelmenin muhtemel olmadığına işaretle ülkesinde bulunan yaklaşık 4 ila 8 milyon Müslüman vatandaşın da Fransa'nın Müslüman bir ülke sayıldığını ve zaten İslam'ın bu ülkede ikinci büyük din olduğunu belirtti.
Bu açıklamalara rağmen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron temelsiz iddialarda bulunarak İslam'ı krizde bulunan bir din olarak adlandırıp bu ülkenin hükümetinin daha sert seküler siyasetler izleyeceğini söylemiştir.
Macron son dönemde yaptığı konuşmada Allah Resulüne yönelik hakaret ve saygısızlık içeren karikatürlerin yayımlanmaya devam edeceğine de vurgu yaptı. Ancak bu açıklamaların ardından " Fransız Ürünlerin Boykotu" hashtag'i Arap ülkelerde birinci sırada trende dönüşmüştür. Bu doğrultuda bir çok Fransız ürün Müslüman ülkelerde boykot edilmiştir.
Macron'un İslam'a yönelik tutumunun bu ülkenin İsveç büyükelçisi bakışı ile tamamen farklı olduğu ortadadır.
Gerçekte Fransa hükümetinin İslam'a ve Müslümanlara karşı siyaseti Macron'un açıklamaları temellidir.
Paris, kasten İslam karşıtı propagandif çalışmaları özellikle de Allah Resulüne yönelik saygısız tavırları yaymak amacı ile İslam dini ile mücadele etmeye kalkışmıştır.
Lübnan'ın baş müftüsü Şeyh Abdüllatif Duryan Fransa'da Allah Resulüne yapılan saygısızlığın tüm dünya Müslümanları hakkında yapılan saygısızlık olduğuna değinerek şöyle dedi:" İfade özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü diğerlerinin düşüncelerine saygısızlık anlamına gelmez. Mutlak özgürlük kavramı tekrar gözden geçirilmelidir. "
İstatistikler göz önünde bulundurulduğunda ise İslam'ın Avrupa'nın büyük ülkelerinde de günden güne büyüdüğü, Macron gibi şahısların İslam karşıtı çalışmalarının İslam'a nefreti arttıramayıp tam tersi insanların bu semavi dine ve ilahi peygamberine yönelik ilgisini ve merakını yoğunlaştığını gösteriyor.
Bir diğer yandan ise Fransa hükümeti İslam karşıtı girişimlerini eleştirenlere tehdit silahına yönelmiştir. Bu doğrultuda Fransa içişleri bakanı Gerard Darmanin Türkiye'yi Fransa içişlerine müdahale etmekle suçlayarak bu tür müdahalelerin şok edici olduğunu öne sürmüş ve Türkiye'yi uyarmıştır.
Fransa daha önce de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarından dolayı büyükelçisini Türkiye başkentinden geri çağırmıştı. Erdoğan bir kaç gün önce Macron'un açıklamalarının ardından onun zihinsel sağlığının incelenmesini istemişti.
Burada sorulması gereken soru Fransa'nın kendini başka ülkelerin içişlerine karışma hakkı tanımasıdır. Bu çerçevede Fransa cumhurbaşkanı Lübnan'a ziyarette bulunmuş ve bu ülkenin iç meseleleri için reçete sunmuş ve talimatlar vermişti.
Halbuki Allah Resulüne saygısızlık bir iç mesele de değildir ve Fransa dışına kadar uzanan yan etkileri vardır.
Bu yüzden Fransa şimdi de Müslümanlar ve İslami ülkeler tarafından ağır bir kınama baskısı altında kalmış ve yaptırımlara da tabi tutulmuştur.